İstanbul Teknik Üniversitesi'nden 5 kişilik bir
bilimadamı grubu, TÜBİTAK'ın da desteğini alarak önemli bir projeye
imza attı. İstanbul Boğazı'nda Sualtı Ortam Gürültüsü Ölçümü adlı projede
Telekomünikasyon Mühendisliği Öğrencileri çalışıyor. Yaklaşık iki yıldır devam eden projenin başında
İstanbul Teknik Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümü Ana
Bilim Dalı
öğretim üyesi Prof. Dr. Tayfun
Akgül bulunuyor.
Proje Deniz Kuvvetleri Komutanlığına bağlı Seyirhidrografi ve Oşinografi Daire Başkanlığı tarafından da destekleniyor. Projenin amacı
deniz dibindeki
gürültüleri sekiz hidrofon yardımıyla kaydetmek ve gelecekte aynı konuda çalışacaklara yol göstermek.
İŞTE BOĞAZ'IN ÜRKÜTEN SESİ
"İSTANBUL BOĞAZI OKYANUSTAN DAHA GÜRÜLTÜLÜ "
Projenin başında yer alan Prof. Dr. Tayfun Akgül, ölçümlerin sonucunda İstanbul Boğazı'ndaki gürültünün okyanustaki gürültüden 100 kat daha fazla olduğunu söyledi. Projenin başlangıcından bu yana
İstinye,
Ortaköy,
Beykoz çevrelerinden alınan ölçümler
analiz edilerek bir
rapor hazırlandı. Raporun ise, Ocak ayında TÜBİTAK'a teslim edilmesi gerekiyor. Akgül
boğazın gürültülerle "Genel olarak söyleyebileceğimiz şey şu: Boğaz bir kanal olması dolayısıyla hem
Karadeniz'deki gemilerin hem
Marmara'daki gemilerin o anda boğazdan geçiş yapmasalar bile gürültülerinin kılavuzlanarak taşındığı bir kanal" diye konuştu.
" TEK SORUN LOJİSTİK PROBLEM "
İstanbul Teknik Üniversitesi
Elektrik Elektronik Sinyal İşleme Laboratuvarında gerçekleştirilen projeyle ilgili yazılımlar hazırlanmış, prototipler yapılmış durumda. Zaman zaman verilerin toplandığı projenin tek bir problemi var. O da
lojistik problemler. "Küçük lojistik problemimiz var. Sualtı basınçlı
kablo problemimiz vardı. Bize bir 500 metrelik sualtı basıncına dayanıklı kablo gerekiyordu. Bunu
yerli üretim yaptıramadık; kısa olduğu için çok pahalıya çıkıyor. Dışarıdan almaya kalkınca da çok pahalı." diye konuşan Akgül, sorunun çözümü için yollar üretmeye çalıştıklarını söyledi. Akgül, "Şimdi kendimiz özel bir çözümle normal kabloları bir şekilde sualtına dayanıklı hale getirip bu problemi çözme aşamasındayız. Bunu yaptığımız zaman sistemimizi suya indireceğiz ve 24 saat sekiz kanallı
kayıt almaya başlayacağız" dedi.
DEPREM SESİ DE KAYDEDİLECEK
Deniz altındaki gürültülerin canlı yaşamını olumsuz yönde etkileyeceğini de söyleyen Akgül, gürültülerin sualtı
haberleşmelerini maskeleyebileceğini belirtti. Prof.Dr. Akgül projenin depreme ilişkin etkileri olabileceğini de söyledi. Akgül, " Eğer deprem sırasında akustik bir dalga yayılıyorsa, onu biz elbette kaydedeceğiz. Ama bu kestirmeye yönelik bir çalışma olamaz diye düşünüyorum. Bu ilginç bir sinyal olur. Olursa kaydetmiş olacağız sadece biz tesadüfen. Sonra bakacağız içinden yeni bilgiler çıkar mı diye." diye konuştu.
ARAŞTIRMANIN İLK SONUÇLARI
Akgül ve ekibinin yaptığı araştırma sonucu; "Son ölçümler göstermektedir ki İstanbul Boğazı'nda sualtı gürültü kirliliği -tahmin edilebileceği gibi- oldukça yüksektir. Çeşitli zaman aralıklarında Boğaz'ın değişik noktalarında yapılan ölçümlerde gözlenen sonuçlar, sualtı ortam gürültüsünün muhtemelen deniz canlıları için rahatsız edici seviyelerde olduğunu düşündürtmektedir. Yapılan ön çalışmalar ve ölçümler göstermektedir ki İstanbul Boğazı'ndaki gürültü seviyesi sessiz olarak nitelendirilebilecek sualtı gürültü seviyesi ile karşılaştırıldığında farklı frekans bantlarında 20 ile 40 dB civarında daha yüksektir. Bir başka ifadeyle, 100 ila 1000 kat arasında daha fazladır. Bunun nasıl bir mertebe olduğunu tahmin edebilmek için bir örnek verelim:
Atatürk Havalimanı'nda uçuş pistinde oturup etrafı dinlediğimizi düşünelim. Orada o anda duyduklarımız, havalanan, iniş yapan veya motorlarını ısıtan birçok uçağın birbirinden bağımsız oluşturdukları gürültülerin toplamı olacaktır. Böyle bir ortamın bize vereceği rahatsızlık yanında bir de yanımızdakilerle sohbet etmek istersek sesimizi duyurabilmek için sarf edeceğimiz enerji uçaklar tarafından oluşturulan toplam gürültü seviyesinden daha yüksek olmak zorundadır. İki iç denizi birbirine bağlayan İstanbul Boğazı eşsiz bir yapı. Boğaz, hem Marmara hem de Karadeniz'in her türden gürültüsüne maruz kalır. Akıntı rejimi de göz önünde bulundurulursa, İstanbul Boğazı adeta akustik bir
cehennem gibidir. 15 metre civarındaki derinlikte iki farklı yöndeki akıntı birbiriyle yarışıp sanki bir kargaşa ortamı oluşturur. Çünkü yüzey ve dip akıntıları sürekli bir çekişme içindedir. Karadeniz kendisini besleyen büyük nehirler sayesinde
deniz seviyesi olarak Marmara Denizi'ne göre bir miktar yüksekte kaldığından rüzgâr ters yönde esmediği sürece Karadeniz'den Marmara'ya yüzey akıntısı oluşmaktadır. Dipteki akıntının ise ters yönde Marmara'dan Karadeniz'e aktığı bilinmektedir. İstanbul Boğazı gibi özel bir
su kanalı ve ticaret yolunun böylesine büyük bir gürültü seviyesiyle kuşatılmış olmasının ve bu seviyenin giderek yoğunlaşan deniz trafiği ile her geçen gün daha da artıyor olmasının sualtı canlılarına yapageldiği biyolojik etkilerinin bir an önce ciddiyetle araştırılması gerekmektedir"
Projenin sonunda denizin 70 metre derinliğine kadar inip, sekiz hidrofon bırakılacak. ABD'de yüksek hassasiyetli olarak üretilmiş olan sekiz hidrofonla deniz altındaki gürültüler, kablolar vasıtasıyla su yüzündeki şamandıraya oradan da merkeze taşınacak ve kaydedilecek.
DHA