İşte 84 yıl önce yaşanan büyük
zaferin kısa hikayesi:
BÜYÜK TAARRUZ NEYİ İFADE EDİYOR ?
Yok edilmekte olan bir milletin başkaldırısına önderlik eden Büyük Komutan
Mustafa Kemal Paşa, mağrur, gururlu milletine kahramanlık destanının öyküsünü
Afyonkarahisar'ın
Kocatepe sırtlarında yazdırdı.
Savaştan çıkmış bir
ülke... Her tarafı işgal altında, yanmış, yıkılmış topraklar, düşman çizmesi altında inleyen, buruk, çaresiz gözü
yaşlı insanlar...
Derken, büyük bir mücadele ve harabeye dönmüş imparatorluğun üzerinde güneş açıyor. O yıkıntıdan bağımsız bir devlet,
Cumhuriyet yeşeriyor.
Cumhuriyete uzanan meşakkatli yolda basının önemini iyi bilen Mustafa Kemal,
Ulusal Mücadeleyi tüm dünyaya duyuran
Anadolu Ajansı'nı 6
Nisan 1920'de kurarak yoluna devam etti.
Türk tarihinin en önemli dönüm noktalarından olan,
Kurtuluş Savaşı'nı zafere götüren ve bugünkü
Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırlarının çizilmesini sağlayan, Büyük Taarruz emrinin verildiği
Afyonkarahisar Kocatepe, yeni bir Zafer Haftası kutlamalarına ev sahipliği yapıyor.
TAARRUZ SABIRSIZLIĞI
AA muhabirinin derlediği bilgiye göre,
Sakarya Savaşı'nın kazanılmasının ardından, kamuoyunda ve TBMM'de baş gösteren taarruz sabırsızlığı üzerine
Gazi Mustafa Kemal Paşa, 4
Mart 1922'de Büyük
Millet Meclisi'nin gizli bir toplantısında endişe ve huzursuzluk duyanlara açıklama yaparak kafalardaki soru işaretlerini ortadan kaldırdı.
Gazi Mustafa Kemal Paşa, burada yaptığı konuşmada, şöyle diyordu:
''
Ordumuzun kararı taarruzdur. Fakat bu taarruzu tehir ediyoruz. Sebebi, hazırlığımızı tamamen bitirmeye biraz daha zaman lazımdır. Yarım hazırlıkla, yarım tedbirlerle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten çok daha kötüdür.''
Mustafa Kemal Paşa bu konuşmayla bir taraftan zihinlerdeki şüpheyi bertaraf etmeye çalışırken, diğer taraftan da orduyu son zaferi sağlayacak taarruz için hazırlıyordu.
Haziran 1922 ortalarında Baş
komutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, taarruza geçme kararını almıştı. Asıl amaç, yok edici bir meydan savaşı yapmak, düşmanı çabuk ve kesin bir sonuç alacak şekilde vurmaktı.
Mustafa Kemal Paşa, bir taraftan 21
Ağustos 1922 günü
Çankaya Köşkü'nde çay daveti vereceğini
gazete ve ajanslara bildirirken, diğer taraftan da ordu birlikleri arasında bir
futbol maçı organize edilmesi bahanesiyle ordu komutanlarını Akşehir'e davet etti. Böylece
Yunanlıların ve işgal devletlerinin dikkatleri çekilmeyecekti.
Paşa,
futbol maçının olduğu gün 28 Temmuz gecesini, komutanlarla genel taarruz hakkında konuşarak geçirdi ve gereken direktifleri verdi.
BÜYÜK TAARRUZ ÖNCESİ DİVAN-I HARBE GİDEN YOL

Akşehir'de ordu komutanlarıyla gerekli görüşmeleri yaparak Büyük Taarruz için hazırlıkları sürdüren Gazi Mustafa Kemal Paşa,
1. Ordu Komutanlığına atanan Ali
İhsan Paşa'yı Divan-ı Harb'e verdi.
Gazi Paşa bu olayı şöyle anlatıyor:
''İhsan Paşa'nın kendisini Divan-ı Harb'e kadar götüren yersiz davranışlarından dolayı, ordu komutanlığından uzaklaştırılması gerekti. Gerçekten, Ali İhsan Paşa, ordunun disiplinini ve genel yönetimini bir çıkmaza sokacak şekilde hareket etti. Ast komutanları, üstlerine karşı itaatsizliğe ve görevlerini yapmamaya, kışkırtma ve bu davranışları destekleme gibi tutumları yanında, ordunun emirlere uyma ve görev duygusuyla oynayacak kadar entrikacı bir yaratılışta olduğu kanaatini de uyandırdı.''
Büyük Taarruz öncesi Divan-ı Harb'e verilen Ali İhsan Paşa'nın ardından 1. Ordu Komutanlığı görevine Nurettin Paşa atanarak, ordular arasındaki koordinasyon sağlamlaştırıldı.
BÜYÜK GÜN
26 Ağustos sabahı Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanında
Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa (Çakmak), Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa (
İnönü) ile birlikte muharebeyi idare etmek üzere Kocatepe'deki yerini aldı.
Büyük Taarruz burada başladı.
Topçuların sabah saat 04.30'da
taciz ateşiyle başlayan harekat, saat 05.00'da önemli noktalara yoğun topçu ateşiyle devam etti. Türk piyadeleri, sabah saat 06.00'da hücuma geçerek, tel örgüleri aşıp Tınaztepe'yi ele geçirdiler.
Bundan sonra, Belentepe daha sonra Kalecik-Sivrisi düşmandan temizlendi. Taarruzun birinci günü, 1. Ordu birlikleri, Büyük Kaleciktepe'den Çiğiltepe'ye kadar 15 kilometrelik bir bölgede düşmanın birinci hat mevzilerini ele geçirdi. 5. Süvari Kolordusu düşman gerilerindeki ulaştırma kollarına başarılı taarruzlarda bulundu. 2. Ordu da cephede tespit görevini aksatmadan sürdürdü.
26 Ağustos günü
Türk Ordusu'nun Büyük Taarruz'u Genelkurmay Başkanlığınca TBMM'ye bildirildi. Bu haber, Mecliste ayakta alkışlanarak karşılandı.
27 Ağustos Pazar sabahı gün ağarırken, Türk Ordusu bütün cephelerde yeniden taarruza geçti. Bu taarruzlar çoğunlukla süngü hücumlarıyla ve insan üstü çabalarla gerçekleştirildi. 27 Ağustos saat 18.00'da Afyonkarahisar, 8. Tümen tarafından kurtarıldı. Afyonkarahisar, kurtuluşun şanlı ve şerefli müjdesi olmuştu. Başkomutanlık Karargahı ile Batı Cephesi Komutanlığı Karargahı Afyonkarahisar'a taşındı.
28 Ağustos Pazartesi ve 29 Ağustos Salı günleri, başarılı geçen taarruz harekatı düşmanın 5. Tümeninin çevrilmesiyle sonuçlandı. 29 Ağustos gecesi durum değerlendirmesi yapan komutanlar, hemen harekete geçerek muharebenin süratle sonuçlandırılmasını gerekli buldular. Düşmanın çekilme yollarının kesilmesi ve düşmanı çarpışmaya zorlayarak, tamamen teslim olmalarını sağlama yolunda karar alındı. Karar, süratli ve düzenli şekilde uygulandı.
30 Ağustos 1922
Çarşamba günü taarruz harekatı Türk Ordusu'nun kesin zaferiyle sonuçlandı. Büyük Taarruz'un son safhası askeri tarihimize ''Başkomutanlık Meydan Muharebesi'' olarak geçti.
30 Ağustos 1922 Başkomutanlık Meydan Muharebesi sonunda, düşman ordusunun büyük kısmı, dört taraftan sarılarak Dumlupınar'da Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın ateş hatları arasında bizzat idare ettiği savaşta, tamamen yok edilmiş veya
esir edilmişti. Böylece kesin sonuç, beş gün içinde elde edilmiş ve hazırlanan plan tam başarıyla uygulanmıştı.
''SÖZÜMÜ TUTAMADIM, YAŞAYAMAM''
Kurtuluş Savaşı'nın son darbesi olan Büyük Taarruz'un nasıl kazanıldığını gösteren, en duygulu olay ise Miralay Reşat Bey'in Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya verdiği sözü yerine getiremediği için
intihar etmesi.
Kocatepe'den verilen emirle Büyük Taarruzu başlatan Türk askerleri, taarruzun ilk ve ikinci gününde tüm tepeleri ele geçirmeye başladı. Çiğiltepelerinde bulunan Yunan askerlerine karşı direnen 57. Tümen Komutanı Miralay Reşat Bey ile Gazi Mustafa Kemal Paşa arasında şu
telefon konuşması geçer:
''- Niçin hedefinizi alamadınız?
- Yarım saat sonra bu hedefi alacağım
paşam.''
Geçen yarım saat süre içinde Çiğiltepe'yi düşman askerinden alamayan Miralay Reşat Bey, ''Verdiğim sözü yerine getiremediğim için yaşayamam'' diyerek beylik tabancasıyla intihar etti.
Gazi Mustafa Kemal Paşa Çiğiltepe sırtlarında çarpışan 57. Tümen Komutanlığını tekrar telefonla aradığında Miralay Reşat Bey'in intihar ettiğini öğrenir ve kendisine vedanamesi okunur.
''Yarım saat zarfında o mevkiyi almaya size söz verdiğim halde, sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam'' ifadelerinin yer aldığı Miralay Reşat Bey'in vedanamesinin ardından geçen 15 dakika sonra Çiğiltepe düşman askerlerinin elinden alınır.
ATEŞKES TEKLİFİ
Afyonkarahisar Kocatepe'de verilen emirle başlayan Büyük Taarruz sonucu bozguna uğrayan düşman askerleri, büyük kayıplar vererek geri çekilmeye başladılar. İzmir'de düşmanın denize dökülmesinin ardından İtilaf Devletlerinden çeşitli teklifler gelmeye başladı.
İtilaf devletlerinden İstanbul'da bulunan
Fransız Fevkalade Komiseri General Pell, İzmir'de Gazi Mustafa Kemal Paşa ile görüşerek, Türk
Askerinin Trakya'ya girmemesi ve
ateşkes tavsiyesinde bulundu. Mustafa Kemal Paşa ise Trakya'yı da kurtarmadıkça ordularımızın durdurulmasına imkan olmadığını söyledi.
Bunun üzerine İzmir'e İtilaf Devletleri Dış İşleri Bakanları imzasını taşıyan 23
Eylül 1922 tarihli bir nota geldi. Bu notada iki önemli nokta yer alıyordu. Bunlardan biri askeri harekatın durdurulmasıyla diğeri de Barış Konferansı ile ilgiliydi.
Bu notaya Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından şöyle
yanıt verildi:
''Biz, Rumeli'de Doğu Trakya'yı milli sınırlarımıza kadar tamamen almadıkça askeri harekattan vazgeçemeyiz. Ancak, yurdumuzun bu bölgesinden düşman birlikleri çıkarıldığı takdirde böyle bir harekata devam etmeye kendiliğinden gerek kalmayacaktır. Bu notada,
Venedik veya başka bir şehirde toplanacak olan
İngiliz, Fransız, İtalyan,
Japon, Romen,
Sırp-Hırvat-Sloven Devleti ile Yunanistan'ın da çağrılacağı bir konferansa, delegelerimizi göndermeyi kabul edip etmeyeceğimiz sorulmakla birlikte, görüşmeler sırasında Boğazlardaki tarafsız bölgelere bizden asker gönderilmemesi şartıyla,
Edirne dahil olmak üzere Meriç'e kadar Trakya'nın bize iadesiyle ilgili talebimiz olumlu karşılanacaktır.''
26 Ağustos 1922 sabahı verilen Büyük Taarruz emri, Türkiye'nin kaderini değiştirerek, yapılan anlaşmalar sonrasında Türkiye Cumhuriyeti'nin bugünkü sınırlarının çizilmesine neden oldu.
Büyük Taarruz emrinin ardından bozguna uğrayan düşman askerleri köyleri yakarak çekilmeye başladı.
Afyonkarahisar'ın İscehisar-Bolvadin ilçeleri arasında kalan bir köye gelen düşman askerleri çeşmeden su dolduran Gül Nazik adlı kızı gördü. Düşman askerlerinden kaçan Gül Nazik, köylülerin yardımıyla bir samanlığa saklandı.
Durumu öğrenen Yunan Subayı, köy muhtarını çağırarak ''Ya kızı verirsiniz, ya da köyü tamamen yakarım'' tehdidinde bulundu ve Gül Nazik'in yerini belirledi.
İscehisar'ın Seydiler beldesinde yaşayan 90 yaşındaki Ayşe Çakmak, çocukluğunda dilden dile anlatılan Gül Nazik hikayesini şöyle anlattı:
''O zamanlar ağıtlar söylenirdi, Gül Nazik için. Annemin babamın anlattıklarını unutamıyorum. Köye gelen Yunan askerleri Gül Nazik'i isteyince yerini çaresiz kalan muhtardan öğrenmiş. Alıp götürmüşler düşman diyarlarına. Yıllar sonra 2 çocuğu olmuş. Oradaki bir kayıkçıyla anlaşarak gezmeye çıkmışlar denize. Biraz açıldıktan sonra bıçağını çeken Gül Nazik, kayıkçıya 'Türkiye'ye gideceğiz' demiş. O sırada da 'Ben yunan çocuğu istemiyorum' diyerek çocuklarını denize atmış ve Türkiye'ye dönmüş.''
ŞEHİT ARKADAŞLARININ YANINDA YATIYOR
Bozguna uğrayan ve can havliyle kaçan düşman askerlerinin, İscehisar'ın Doğanlar köyü sırtlarında Türk askerleriyle karşılaşması sonucu
Giresun'dan vatan savunmasına katılan 14
genç, burada düşman askerlerinin açtığı ateş altında can verdi.
Arkadaşlarına su getirmek için Doğanlar köyüne inen Ahmet Halis Asal, elindeki su bidonlarıyla geri döndüğünde 14 arkadaşının da şehit edildiğini gördü.
1922 yılından 1977 yılana kadar her yıl düzenli olarak Şehit arkadaşlarının kabirlerini ziyaret etti. Asal, kendi imkanlarıyla Giresun Şehitliği'ni yeniden düzenletti.
''Ben ölünce, şehit arkadaşlarımın yanına defnedin'' diyerek vasiyet eden Ahmet Halis Asal, 1977 yılında arkadaşlarının yanına defnedildi.
14 şehit için her yıl Giresun'dan gelen onlarca kişi, şehitlerini kabirleri başında anarak gidiyorlar.
TÜRK İSTİHBARATÇILARININ BÜYÜK BAŞARISI
Kurtuluş Savaşı'nda Türk
İstihbarat timlerinin limon suyuyla yazmış oldukları mektuplar, vatanın kolay kurtarılmadığını bir kez daha gözler önüne seriyor.
Kurtuluş Savaşı'nı sona erdiren Büyük Taarruz emrinin verildiği Afyonkarahisar'daki Türk İstihbarat Timleri limon suyuyla yazılmış mektuplarla haberleşiyorlardı.
Sinanpaşa ilçesi ve çevre köylerindeki düşman askerlerinin edindiği bilgileri Sandıklı'daki Fahrettin
Altay Paşa'ya ulaştıran
Haydar Ağa ise istihbarat görevlilerinden sadece biri...
Haydar Ağa, toplanan istihbarat bilgilerini limon suyuyla kağıt üzerine yazarak, mektubun düşman askerlerinin eline geçmesi durumunda boş sanılarak dikkat çekmemelerini sağlıyordu.
Beyaz kağıt üzerine limon suyuyla yazılan bilgiler ateşe tutulduğunda görülür hale geliyor ve yetkili kişilerce okunuyordu.
Limon suyuyla yazılan mektuplar, ekmekler içinde gerekli yerlere ulaştırılırken, okunduktan sonra ateşe atılarak
imha ediliyordu.