Dönemin 1.
Ordu Komutanı
Orgeneral Çetin Doğan'ın başkanlığındaki bir cuntanın hazırladığı öne sürülen
Balyoz darbe planına göre 'alırım
boyayı basarım parayı'
politikası uygulanacaktı. Balyoz
darbe planını hazırlayan generallerin Türkiye'nin iç ve dış borçlarını ödemeyi ikinci bir emre kadar durduracakları, ilerleyen safhalarda da para basarak borç ödeme yoluna gidecekleri ortaya çıktı. 2003 yılında dile getirilen bu önerinin o dönemin eski Milli
Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral
Tuncer Kılınç'ın "Alırım boyayı basarım parayı" şeklindeki teklifi ile benzeşmesi dikkat çekti. Kılınç,
Ergenekon davasında
sanık konumunda.
Balyoz darbe planına göre AK Parti'nin devrilmesinden sonra 'milli mutabakat mükümeti' kurulacaktı. Milli mutabakat hükümeti programı
Aralık 2002'de hazırlandı. Programda '
Ekonomik Politikalar' başlığı altında yer alan 19. madde, darbe planlayan isimlerin Türkiye'yi hangi noktalara sürükleyeceklerini açık şekilde gösterdi. Ekonomik Politikalar başlığı ile belirlenen 19. madde şöyle: "Yurtiçi ve yurtdışı borçların ödenmesi ikinci bir emre kadar durdurulacak, müteakip safhada ödenmesi için para basımı yoluna gidilecek. İç ve dış borç faizleri silinecek, anaparalarının geri ödemesi milli mutabakat sağlanıncaya kadar ertelenecek.
Merkez Bankası'na ve Darphane'ye nitelikli, uzman
muvazzaf veya
emekli askerî
personel atanacak.
Askerî personele yardımcı olmak üzere güvenilir üst düzey
kamu görevlileri yerleştirilecek. Yabancı şahıs ve şirketlerin
bankalardaki paralarının öncelikle yurtdışına çıkışı engellenecek. Aleyhte faaliyet gösteren
yabancı uyruklu şahıs ve şirketlerin banka hesaplarına el konulacak. Azınlıklara ait bankalardaki paraların öncelikle yurtdışına çıkışı engellenerek, azınlıklara ait şirketlerin banka hesaplarına el konulacak."
Dönemin
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, planın yapıldığı tarihten bir ay sonra, 18 Ocak 2003'te Almanya'da ilginç bir çıkış yapmıştı. Kılınç, ekonomi çevrelerinde tepkiye yol açan şu ifadeleri kullanmıştı: "Amerikalılar, beyaz kâğıdı alıyor, yeşil boya basıyor, dolar imal ediyorlar. Bizim Türkiye'deki en yanlış politika dar para politikasıdır. Bizim elimizde olsa, beyaz kâğıdı alıp Türk parasını basarız.
Piyasaya bol miktarda para süreriz, darphaneyi 24 saat çalıştırırız." Bu sözlerinin ardından salondakilerin güldüğünü gören Tuncer Kılınç, şu çıkışta bulunuyor: "Ne gülüyorsunuz? Sanki doların karşılığı var mı ki basıyorlar? O parayla millete faizsiz
kredi veririm, dış borcu kapatırım." Kılınç'ın bu sözleri o dönemde gazetelere de "Alırım boyayı, basarım parayı" şeklinde yansımıştı.
Süleyman Yaşar: Ekonomi mantığıyla uyuşmuyor
Sabah Gazetesi yazarı ve ekonomist
Süleyman Yaşar'a göre Tuncer Kılınç'ın ve Balyoz darbe planındaki ifadelerin örtüşmesi anlamlı. Yaşar, o günleri şöyle anlatıyor: "Bu aynı paralellikte olabilir. Ardından erke dönengeci çıktı. Bunların hepsi birlikte organize edilerek planlanmış, hazırlanmış. Tuncer Kılınç'ın da o işle ilgili olduğunu bu bilgiler gösteriyor. Bir
ekonomik plan olarak ele aldığınız zaman, aynı görüşlerin bu kesim tarafından planlandığını, açıkça bir darbe planının yapıldığı ortaya çıkıyor." Balyoz'da yer alan milli mutabakat hükümetinin ekonomi politikasını, Chavez'in Venezuela'da savunduğunu belirten Yaşar şöyle devam ediyor: "O ekonomi programında yazılanlar, küresel ekonomiyle de şu andaki ekonomi bilimiyle de uyuşmayan düşünceler. Serbest piyasa ekonomisinden saptığınız zaman, demokrasiyi de ortadan kaldırıyorsunuz. Özel
sektör bitiyor. Girişim özgürlüğünü ortadan kaldırıyorsunuz. Özelleştirmeye niye karşılar? Büyük bir varlığı devlette tutarak, (KİT'leri, bankaları, şirketleri) vatandaşa da hükmetmiş olmuyorlar. Onun için büyük devlet işlerine geliyor. Oradan besleniyorlar. Ekonomiyi vatandaş yönetirse, bürokrat olarak güçlerini kaybedeceğini düşünüyorlar." Uygulanmak istenen ekonomi politikalarının hiçbir geçerliliğinin olmadığını anlatan Yaşar, dış borç faizlerinin silinmesi, anaparanın ödenmesinin durdurulması, dış hesaplara el konulması gibi uygulamaları bir ara
Rusya,
Arjantin ve İran'ın yaptığını söyledi. Bu ülkelerin uygulamaları yüzünden dış piyasalara sokulmadığını ve bir müddet sonra da mecburen borçlarını ödemek zorunda kaldıklarını anlatan ekonomist, "Arjantin ve Rusya hâlâ borçlarını ödüyor. Bunu yaptığınız zaman uluslararası düzeyde kredibiliteniz kalmaz.
İthalat yapacak para bulamazsınız. Ödemiyorum dediğiniz zaman, mal da göndermeniz lazım. Bu düşüncelerin, ekonomi mantığıyla uyuşan hiçbir yanı yok." şeklinde konuştu.