Ana
yasa Mahkemesi,
Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kilitleyen ve bundan sonra
cumhurbaşkanının nasıl seçileceğinin ilkelerini belirleyen kararının gerekçesinde, "Cumhurbaşkanı, ulusun önemli bir çoğunluğunu yansıtan uzlaşmayla seçilmelidir" dedi. SABAH Yüksek Mahkeme'nin, yayımlanmak üzere Başbakanlığa ve
Meclis Başkanlığı'na gönderdiği tarihi kararının gerekçelerinin detaylarına ulaştı. Yüksek Mahkeme, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ulusal uzlaşma aranması gerektiğinin altını çizdiği gerekçesinde şu ifadelere yer verdi:
ÖNEMLİ BİR ÇOĞUNLUK
"102'nci maddedeki
düzenlemeyle, cumhurbaşkanı seçiminde Meclis'te olabildiğince nitelikli bir uzlaşma sağlanmasının amaçlandığı açıktır. Cumhurbaşkanının seçilememesi durumunda
TBMM'nin derhal yenilenmesi yoluna gidilmesi, cumhurbaşkanı seçiminde uzlaşmanın temel alındığını göstermektedir...
Anayasanın 104'üncü maddesine göre 'Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu sıfatla
Türkiye Cumhuriyeti'ni ve Türk milletinin birliğini temsil eder'. Ayrıca cumhurbaşkanına verilen görev ve yetkilerin niteliği ile anayasanın cumhurbaşkanının statüsüne ilişkin diğer hükümleri bir bütün halinde incelendiğinde cumhurbaşkanının, ulusun önemli bir çoğunluğunu yansıtan temsilcilerin katılımı ve iradeleri ile seçilmesi yaklaşımının anayasada benimsenmiş olduğu görülmektedir. Bu düzenlemeler, cumhurbaşkanı seçiminde aranması gereken uzlaşının pozitif hukuksal dayanaklarını oluşturmaktadır."
Anayasa Mahkemesi, anayasanın 96'ncı maddesinde üye tam sayısının üçte biri (184) çoğunluğu ile karar alacağı yönünde genel bir hüküm bulunduğunu, oysa Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda toplantı yeter sayısı için üçte iki (367) çoğunluk aranması gerektiğinin belirtildiğini hatırlattığı kararında şöyle dedi: "anayasanın cumhurbaşkanı seçimini düzenleyen 102'nci maddesi özel, TBMM çalışmalarında toplantı yeter sayısıyla ilgili 96'ncı madde ise genel hükümdür. Bu durumda cumhurbaşkanı seçiminde özel hüküm uygulanacaktır." Yüksek Mahkeme, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini düzenleyen anayasanın 102'nci maddesindeki ilk iki
oylamada üçte iki toplantı yeter sayısı çoğunluğunun aranmaması halinde "uzlaşmaya da gerek kalmayacağını", "salt çoğunluğun" oyuyla seçebilme olanağı karşısında TBMM'de salt çoğunluğa sahip parti ya da partilerin, birinci ve ikinci tur oylamalarda üçte iki çoğunlukla aranan uzlaşmaya sıcak bakmayabileceklerini" belirterek şöyle dedi: "Bu durum Anayasanın cumhurbaşkanı seçiminin uzlaşmaya dayanması amacıyla bağdaşmamaktadır."
MECLİS BAŞKANI İÇİN 184 YETERLİ
Anayasa Mahkemesi gerekçesinde, "Meclis başkanlığı için de mi üçte iki toplantı yeter sayısı aranacak" endişesini de şu satırlarla ortadan kaldırdı: "
Meclis Başkanı seçimine ilişkin Anayasa'nın 94'üncü maddesinin 4'üncü fıkrasında da 102'nci maddesinin üçüncü fıkrasında olduğu gibi dört oylama ve seçilme yeter sayısı olarak da TBMM üye tam sayısının, ilk iki oylamada üçte iki, üçüncü oylamada ise salt çoğunluğu öngörülmesine karşın, bu maddede 102'nci maddenin birinci fıkrasına benzer biçimde bir yeter sayı öngörülen
kurala yer verilmemiştir. Bu farklı düzenleniş biçimi de 102'nci maddenin birinci fıkrasındaki 'Cumhurbaşkanı TBMM üye tam sayısının üçte iki (367) çoğunluğu ile seçilir' kuralının bilinçli olarak toplantı yeter sayısını belirtmek amacıyla getirildiğini göstermektedir."
SABAH
Anayasa Mahkemesi'nin '367' gerekçesinin tam metni
Anayasa Mahkemesi'nin Cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci ve ikinci turunda toplantı yeter sayısının 367 olduğu yönündeki kararının gerekçesi, Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlandı.
Yüksek Mahkeme'nin gerekçeli kararında, şöyle denildi:
''Cumhurbaşkanın seçimi sürecinde ilk iki oylamada uzlaşmanın sağlanması,
102. maddenin birinci fıkrasındaki 'Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük
Millet Meclisi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile seçilir.' kuralının toplantı yeter sayısını da kapsamasıyla olanaklıdır. Aksi halde, üçüncü fıkradaki birinci ve ikinci oylamalar anlamsız hale gelecek, üçüncü ve dördüncü oylamalarda üye tamsayısının salt çoğunluğu ile Cumhurbaşkanı seçilebileceği için, bir uzlaşmaya da gerek kalmayacaktır. Üçüncü fıkrada öngörülen üçüncü ve dördüncü oylamalarda, TBMM'nin,
adaylardan birini üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyuyla seçebilme olanağı karşısında, Meclis'te salt çoğunluğa sahip parti ya da partiler, birinci ve ikinci oylamada üçte iki çoğunlukla aranan uzlaşmaya sıcak bakmayabileceklerdir. Bu durum Anayasa'nın, Cumhurbaşkanı seçiminin uzlaşmaya dayanması amacıyla bağdaşmamaktadır.''
Kararda, ''Anayasa'nın 102. maddesinin ilk fıkrasında Cumhurbaşkanı'nın seçimi için öngörülen üçte iki çoğunluk,
dava konusu Meclis kararına ilişkin birinci oylama yönünden hem toplantı hem de karar yetersayısını kapsamaktadır'' denildi.
Meclis başkanlığı için 184 yeterli
Anayasa Mahkemesi'nin 11. Cumhurbaşkanı'nın seçimine ilişkin kararının gerekçesinde, bugünkü üye tam sayısı esas alındığında TBMM'nin kural olarak 184 milletvekili ile toplanabileceği ve en az 139 milletvekiliyle karar oluşturabileceği, ancak Anayasa'da hem toplantı hem de karar yeter sayısı bakımından başkaca bir hüküm bulunmaması durumunda bunun geçerli olduğu kaydedildi.
Anayasa Mahkemesi, CHP'nin, TBMM İçtüzüğü'nün 11. Cumhurbaşkanı'nın seçimine ilişkin 27
Nisan 2007 günlü ilk oylamanın Anayasa'nın 96. ve 102. maddelerine aykırılığı savıyla iptali ve
iptal kararı yürürlüğe girinceye kadar bu
uygulama ile oluşan
içtüzük hükmünün yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi istemini yerinde görmüş ve oy çokluğuyla iptal etmişti.
Yüksek Mahkeme'nin Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlanan gerekçeli kararında, öncelikle iptali istenilen TBMM kararının Anayasa'ya uygunluk denetimi konusunda Anayasa Mahkemesi'nin görevli olup olmadığı ''bir ön sorun olarak'' incelendi.
Gerekçede, Anayasa'nın 148. maddesinin birinci fıkrasının, ''Anayasa Mahkemesi,
kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler'', 85. maddesinin ise ''Yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine 84. maddenin birinci, üçüncü veya dördüncü fıkralarına göre karar verilmiş olması hallerinde,
Meclis Genel Kurulu kararının alındığı tarihten başlayarak yedi gün içerisinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın, Anayasa'ya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptali için Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içerisinde kesin karara bağlar'' şeklindeki hükümleri anımsatıldı.
Anayasa'nın 85. maddesinde sözü edilen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine ilişkin TBMM kararları ile Anayasa'nın 148. maddesinde belirtilen TBMM İçtüzüğü'nün, hukuki nitelikleri bakımından birer parlamento kararı olduklarında duraksama bulunmadığı ifade edilen gerekçede, şöyle devam edildi:
''Anayasa'da sayılarak gösterilen bu kararlar dışında kalan parlamento kararları kural olarak Anayasa'ya uygunluk denetimine bağlı tutulamamakta ise de Anayasa Mahkemesi'nin bir çok kararında belirtildiği gibi, iptali istenilen bir yasama tasarrufunun Anayasal denetime bağlı tutulabilecek nitelikte olup olmadığı saptanırken sadece, onun bu tasarrufta bulunan
organ tarafından nasıl nitelendirildiğine ve hangi ismin verildiğine veya bu işlemin nasıl bir yöntem izlenerek yapıldığına bakılması yeterli olmayıp, yapılış yöntemi ve adı ne olursa olsun hukuksal niteliği, etkisi ve doğurduğu sonuçlar da gözetilmelidir.
Yapılacak değerlendirme sonucunda, iptali istenilen tasarrufun, Anayasa'nın 148. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi'nin denetim alanına giren kanun, KHK veya TBMM İçtüzüğü ile aynı değer ve etkide bir işlem olduğu kanısına varılırsa bu işlem Anayasa Mahkemesi'nce denetlenebilir. Aksi halde, hukuksal nitelikleri, etkileri ve meydana getirdikleri sonuçlar bakımından, Anayasa'ya uygunluk denetimine tabi tutulan kanun, KHK ve TBMM İçtüzüğü ile eşdeğerde bulunan ve bu nedenle de belirtilen işlemlere özgü yöntem ve isimlerle tesis edilip, hukuki varlık kazanması gereken bazı yasama tasarrufları, farklı yöntem ve isimlerle hukuk sistemine dahil edilerek Anayasa'ya uygunluk denetiminin kapsamı dışına çıkarılabilir.
Bu durumda adı yeni bir içtüzük düzenlemesi veya değişikliği olmadığı ve içtüzük yapılması ve değiştirilmesindeki yöntem uygulanmadığı halde değer ve etkisi bakımından birer içtüzük kuralı niteliğinde olan TBMM kararları anayasal denetime bağlı tutulabilir. Değer ve etkileri bakımından aralarında fark bulunmayan yasama tasarruflarının aynı yargısal denetime bağlı tutulmaları hukuk devleti olmanın da gereğidir.''
-''DOĞRUDAN DÜZENLEME YOK''-
Gerekçede, dava konusu TBMM kararının alındığı
27 Nisan 2007 tarihli 96. Birleşimde, ilk oylamaya geçilmeden önce, bir milletvekilinin Cumhurbaşkanı seçimini gerçekleştirmek üzere toplanan Meclis'te, Anayasa'nın 102. maddesinin birinci fıkrası gereğince en az 367 milletvekilinin hazır bulunması gerektiği, aksi halde toplantı yeter sayısı bulunmadığından oylamaya geçilemeyeceği yönündeki açıklamaları üzerine, konuyla ilgili usul tartışması açıldığı ve bu tartışmanın sonucunda oturumu yöneten Meclis Başkanı'nın, Anayasa'nın 96. maddesindeki toplantı yeter sayısıyla ilgili kural uyarınca 184 milletvekilinin Genel Kurul'da hazır bulunmasının gündemin Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili kısmına geçilebilmesi için yeterli olduğunu belirttiği, bu konuda yapacağı uygulamanın, İçtüzüğe ve Anayasa'nın 96. ve 102. maddelerine uygun olup olmadığı hususunu Genel Kurul'un onayına sunduğu anımsatıldı.
Gerekçede, Genel Kurul'un da Başkan'ın tutumunun Anayasa'ya ve İçtüzüğe uygun olduğu yönünde karar verdiği, böylece, Cumhurbaşkanı seçiminde uygulanması gereken toplantı yeter sayısının, Anayasa'nın 96. maddesinde öngörülen TBMM üye tam sayısının en az üçte biri oranındaki toplantı yeter sayısı olduğunun Meclis kararıyla tespit edildiği dile getirildi.
Gerekçede, TBMM İçtüzüğü'nün 121. maddesinin ilk fıkrasında, ''Cumhurbaşkanı, Anayasanın 101. maddesinde yazılı nitelikleri taşıyan adaylar arasından, Anayasanın 102. maddesi hükümlerine göre seçilir'' denilerek, Cumhurbaşkanı seçiminde uygulanması gereken toplantı yeter sayısıyla ilgili doğrudan bir düzenleme yapılmamış, Anayasa'nın 102. maddesine göndermede bulunulmakla yetinildiği kaydedildi.
-''102. MADDE ÖZEL HÜKÜM''-
Anayasa'nın 102. maddesinin birinci fıkrasında da Cumhurbaşkanının, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ile ve gizli oyla seçileceği, Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantı halinde değilse hemen toplantıya çağrılmasının öngörüldüğü belirtilen gerekçede, şunlar kaydedildi:
''Dava konusu Meclis Kararı'nın İçtüzük düzenlemesi niteliğinde olup olmadığının saptanabilmesi için öncelikle 102. maddede geçen 'üçte iki çoğunluk' ifadesinin toplantı yeter sayısını da kapsayıp kapsamadığı hususunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Cumhurbaşkanı seçimi bakımından 96. madde genel hüküm, 102. madde özel hüküm niteliğinde olduğundan, Anayasa'nın Cumhurbaşkanı seçimini düzenleyen 102. maddesi ile Meclis'in toplantı ve karar yeter sayısını belirleyen 96. maddesinin birlikte değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Anayasa'nın 96. maddesinde 'Anayasa'da, başkaca bir hüküm yoksa Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının en az üçte biri ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yeter sayısı hiçbir şekilde üye tam sayısının dörtte birinin bir fazlasından az olamaz' denilerek
TBMM Genel Kurulu çalışmalarında toplantı ve karar yeter sayısı ayırımı yapılmış, her ikisinin alt sınırı da ayrı ayrı belirlenmiştir. Buna göre, TBMM, 'Anayasada başkaca hüküm olan haller' dışında, üye tam sayısının en az üçte biri ile toplanabilecek ve üye tam sayısının en az dörtte birinin bir fazlasıyla karar verebilecektir. Bugünkü üye tam sayısı esas alındığında TBMM kural olarak 184 milletvekili ile toplanabilecek ve en az 139 milletvekiliyle karar oluşturabilecektir. Ancak, Anayasa'da hem toplantı hem de karar yeter sayısı bakımından başkaca bir hüküm varsa o uygulanacaktır.
Bu düzenlemenin, 1961 Anayasası'na göre bazı farklılıklar içerdiği görülmektedir. 1961 Anayasası'nın, toplantı ve karar yeter sayılarını belirleyen 86. maddesinde, 'Her Meclis, üye tam sayısının salt çoğunluğuyla toplanır ve Anayasa'da başkaca hüküm yoksa toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla karar verir' hükmü ile istisna niteliğindeki 'Anayasa'daki başkaca hükümlerin' varlığı, sadece karar yeter sayısı için öngörülerek, toplantı yeter sayısı yönünden genel kurala istisna getirilmezken, 1982 Anayasası'nın 96. maddesindeki 'Anayasada başkaca bir hüküm yoksa' ibaresi madde metni başına konularak, Anayasa'da sadece karar yeter sayısı bakımından değil, toplantı yeter sayısı bakımından da 'başkaca' özel nitelikli, istisnai hükümlerin bulunabileceğine işaret edilmiştir. Bu durumda, 1961 Anayasası'nın 86. maddesiyle karşılaştırıldığında 1982 Anayasası'nda, bilinçli olarak toplantı yeter sayısı yönünden de 96. maddedeki genel kuralın istisnalarının öngörüldüğü anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda 1982 Anayasası'nın, genel ve özel af ilanı (Md.87), Meclis Başkanı seçimi (Md. 94), Meclis soruşturması yoluyla bakanların Yüce Divan'a sevki (Md.100), Cumhurbaşkanı seçimi (Md.102), Cumhurbaşkanının vatana ihanetten dolayı suçlandırılması (Md.105),
gensoru ve görev sırasında güvenoyu (Md.99, 111) ve
Anayasa değişikliği (Md.175) konularında, TBMM'nin toplantı ve karar yeter sayıları bakımından, 96. maddedeki genel kurala istisna getiren, özel hükümler içerdiği görülmektedir. Bu durumlarda kuşkusuz TBMM'nin toplantı ve karar yeter sayıları bakımından, 96. maddedeki genel kural değil, belirtilen maddelerdeki özel hükümler uygulanacaktır.''
Gerekçede, Anayasa'nın genel kurala istisna oluşturan söz konusu maddelerinin, ifade biçimleri ve işlevleri yönünden incelendiğinde bunlarda belirtilen nitelikli çoğunluğun Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin 102. madde dışında karar yeter sayısına ilişkin olduğunun anlaşıldığı ifade edildi.
Anayasa'nın 102. madde hükmünün anımsatıldığı gerekçede, şunlar kaydedildi:
''Maddenin birinci ve üçüncü fıkralarında Anayasa'nın nitelikli çoğunluk öngörülen diğer maddelerinden farklı olarak iki ayrı yeter sayı düzenlenmiştir. Üçüncü fıkradaki dört oylamanın, ilk ikisinde üye tam sayısının üçte iki çoğunluğunu, üçüncü ve dördüncü oylamalarda salt çoğunluğunu sağlayan adayın seçilmiş olacağı kuralına yer verilerek dört oylamada da seçilmek için gerekli olan karar yeter sayıları ayrı ayrı belirlenmiştir. Buna göre, birinci fıkradaki 'Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ile seçilir' kuralı ile belirlenen yetersayının, üçüncü fıkradan farklı bir anlam taşıdığının kabulü gerekmektedir. Birinci fıkradaki, 'Cumhurbaşkanı, üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir' kuralındaki üçte iki yeter sayısının, üçüncü fıkradaki karar yeter sayılarından farklı amacı ve işlevi olduğu düşünüldüğünde, Cumhurbaşkanı seçiminde birinci fıkra hükmünün toplantı yeter sayısı bakımından; üçüncü fıkra hükmünün de karar yeter sayısı bakımından, 96. maddedeki toplantı ve karar yeter sayısına ilişkin genel kuralın istisnalarını oluşturan, 'Anayasadaki başkaca hükümler' kapsamında bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır.''
-''CUMHURBAŞKANI SEÇİMİNDE UZLAŞMA TEMEL ALINIYOR''-
Gerekçede, Meclis Başkanı seçimine ilişkin Anayasa'nın 94. maddesinin dördüncü fıkrasında da 102. maddesinin üçüncü fıkrasında olduğu gibi dört oylama ve seçilme yeter sayısı olarak da TBMM üye tam sayısının, ilk iki oylamada üçte iki, üçüncü oylamada ise salt çoğunluğu öngörülmesine karşın, bu maddede 102. maddenin birinci fıkrasına benzer biçimde bir yeter sayı öngören kurala yer verilmediği ifade edildi.
Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin 102. maddenin birinci fıkrasında, Cumhurbaşkanının TBMM üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ve gizli oyla seçileceği belirtilirken, Anayasa'nın 94. maddesinin dördüncü fıkrasında Meclis Başkanı'nın 'gizli oyla' seçileceği vurgulandıktan sonra fıkranın devamında öngörülen karar yeter sayısı ile seçileceğinin açıklandığı belirtilen gerekçede, bu farklı düzenleniş biçimi de 102. maddenin birinci fıkrasındaki, ''Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ile seçilir'' kuralının bilinçli olarak toplantı yeter sayısını belirtmek amacıyla getirildiğini gösterdiği kaydedildi.
Gerekçede, ''Bu bağlamda, 102. maddede, dört oylamanın her birinde seçilebilmek için aranan karar yeter sayılarının ayrı ayrı belirlenmesi, birinci fıkra ile üçüncü fıkra arasına otuz günlük seçim takviminin düzenlendiği ikinci fıkranın konularak birinci ve üçüncü fıkraların birbirinden ayrılması da 102. maddenin yukarıda belirtilen anlam ve içerikle yorumlanması gerektiğini ortaya koymaktadır'' denildi.
Sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesi için bir kuralın yorumunda, onun lafzı kadar amacının da gözetilmesi gerektiğinde duraksama bulunmadığı kaydedilen gerekçede, şöyle devam edildi:
''102. maddedeki düzenlemeyle, Cumhurbaşkanı seçiminde Meclis'te olabildiğince nitelikli bir uzlaşma sağlanmasının amaçlandığı açıktır. Nitekim, ikinci fıkrada otuz günlük seçim takviminde
adaylık süresinin on günle sınırlanması, kalan yirmi günde yapılacak dört oylamanın ilk ikisinde adaylardan birinin seçilebilmesi için üye tam sayısının üçte iki çoğunluğunun oyunun aranması, dördüncü oylamaya, üçüncü oylamada en çok oy alan iki adayın katılabilmesi, bu oylamada da yarışan iki aday arasında üye tam sayısının salt çoğunluğunun adaylardan biri üzerinde sağlanarak Cumhurbaşkanının seçilememesi halinde, TBMM seçimlerinin derhal yenilenmesi yoluna gidilmesi, Cumhurbaşkanı seçiminde uzlaşmanın temel alındığını göstermektedir.
Anayasa'nın 104. maddesine göre, 'Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder.' Ayrıca, Cumhurbaşkanına verilen görev ve yetkilerin niteliği ile Anayasa'nın Cumhurbaşkanının statüsüne ilişkin diğer hükümleri bir bütün halinde incelendiğinde Cumhurbaşkanının, ulusun önemli bir çoğunluğunu yansıtan temsilcilerin katılımı ve iradeleri ile seçilmesi yaklaşımının Anayasa'da benimsenmiş olduğu görülmektedir. Bu düzenlemeler, Cumhurbaşkanı seçiminde aranması gereken uzlaşının pozitif hukuksal dayanaklarını oluşturmaktadır.
Cumhurbaşkanın seçimi sürecinde ilk iki oylamada uzlaşmanın sağlanması, 102. maddenin birinci fıkrasındaki 'Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ile seçilir' kuralının toplantı yeter sayısını da kapsamasıyla olanaklıdır. Aksi halde, üçüncü fıkradaki birinci ve ikinci oylamalar anlamsız hale gelecek, üçüncü ve dördüncü oylamalarda üye tam sayısının salt çoğunluğu ile Cumhurbaşkanı seçilebileceği için, bir uzlaşmaya da gerek kalmayacaktır. Üçüncü fıkrada öngörülen üçüncü ve dördüncü oylamalarda, TBMM'nin, adaylardan birini üye tam sayısının salt çoğunluğunun oyuyla seçebilme olanağı karşısında, Meclis'te salt çoğunluğa sahip parti ya da partiler, birinci ve ikinci oylamada üçte iki çoğunlukla aranan uzlaşmaya sıcak bakmayabileceklerdir. Bu durum Anayasa'nın, Cumhurbaşkanı seçiminin uzlaşmaya dayanması amacıyla bağdaşmamaktadır.''
TBMM İçtüzüğü'nün 121. maddesinde Cumhurbaşkanının Anayasa'nın 101. maddesinde yazılı nitelikleri taşıyan adaylar arasından Anayasa'nın 102. maddesi hükümlerine göre seçileceği belirtilerek göndermede bulunulan Anayasa'nın 102. maddesindeki, Cumhurbaşkanı seçiminde dava konusu Meclis kararına ilişkin ilk oylamada toplantı yeter sayısının, TBMM üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu olduğu sonucuna varıldığı kaydedilen gerekçede, buna göre, İçtüzüğün 121. maddesinde de aynı esasın benimsendiğinin kabulünün gerektiği vurgulandı. Gerekçede, şöyle devam edildi:
''Bu durumda, TBMM'nin 27 Nisan 2007 günlü, 96. Birleşiminde Başkan'ın, 184 milletvekilinin Genel Kurul'da hazır bulunmasının gündemin Cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili kısmına geçilebilmesi için yeterli bulunduğu yolundaki görüşünün kabulüne ilişkin TBMM Kararı, İçtüzüğün 121. maddesinin
eylemli biçimde değiştirilmesi niteliğinde olduğundan bu kararın Anayasa'ya uygunluğunun denetlenmesi, Anayasa Mahkemesi'nin görev ve yetkisi içindedir.''
Gerekçede, dava konusu 27 Nisan 2007 günlü TBMM kararının ''eylemli bir İçtüzük kuralı değişikliği'' niteliğinde olduğuna ve işin esasının incelenmesine Tülay Tuğcu,
Haşim Kılıç,
Sacit Adalı ve
Fulya Kantarcıoğlu'nun karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildiği belirtildi.
-ESASA İLİŞKİN İNCELENMESİ-
Kararın esas incelemesine ilişkin gerekçesinde ise, TBMM İçtüzüğü'nün 121. maddesinin ilk fıkrasında, ''Cumhurbaşkanı, Anayasanın 101. maddesinde yazılı nitelikleri taşıyan adaylar arasından, Anayasa'nın 102. maddesi hükümlerine göre seçilir'', Anayasa'nın 102. maddesinin ilk fıkrasında da ''Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir'' denildiği anımsatıldı. Gerekçede, şöyle denildi:
''İlk inceleme bölümünde belirtildiği gibi, Anayasa'nın 102. maddesinin ilk fıkrasında Cumhurbaşkanı'nın seçimi için öngörülen üçte iki çoğunluk, dava konusu Meclis kararına ilişkin birinci oylama yönünden hem toplantı hem de karar yeter sayısını kapsamaktadır. Bu nedenle, İçtüzüğün 121. maddesinde de yapılan gönderme doğrultusunda aynı yeter sayının benimsenmiş olduğunun kabulü gerekmektedir. Oysa TBMM'nin 27 Nisan 2007 günlü, 96. Birleşiminde 11. Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili birinci oylamaya geçilmeden önce Cumhurbaşkanı seçiminde uygulanması gereken toplantı yeter sayısının Anayasa'nın 96. maddesinde öngörülen toplantı yeter sayısı olduğu Meclis kararıyla saptanmıştır. Böylece, Anayasa'nın 102. maddesine yapılan gönderme nedeniyle, Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin toplantı ve karar yeter sayısının ilk oylamada TBMM üye tam sayısının üçte ikisini oluşturan 367 olduğunu öngördüğü sonucuna varılan İçtüzüğün 121. maddesi dava konusu Meclis kararına ilişkin birinci oylama yönünden değiştirilerek toplantı yeter sayısı konusunda, Anayasa'nın 96. maddesindeki genel kural doğrultusunda TBMM üye tam sayısının en az üçte birini oluşturan 184 oyun yeterli olduğu kabul edilmiştir.
Toplantı ve karar yeter sayısının ilk oylamada TBMM üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu, bu bağlamda 367 olduğunu öngördüğü sonucuna varılan Anayasa'nın 102. maddesinin ilk fıkrası karşısında, bu çoğunluğun 184 olarak uygulanması sonucunu doğuran eylemli İçtüzük değişikliği niteliğindeki dava konusu TBMM Kararı Anayasa'nın 102. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.''
Üyeler, Serruh Kaleli ve Osman Alifeyyaz
Paksüt bu görüşlere ek gerekçelerle katıldılar.
Haşim Kılıç ve Sacit Adalı ise bu görüşlere katılmadı.
BAŞKANVEKİLİ HAŞİM KILIÇ'IN KARŞI OY GEREKÇESİNDEN:
Anayasa Mahkemesi
Başkanvekili Haşim Kılıç, Yüksek Mahkeme'nin ''367'' kararıyla ilgili karşı oy gerekçesinde, ''Cumhurbaşkanlığı seçimleri bundan sonra istenen toplantı nisabıyla daha büyük sorunların kaynağı olmaya adaydır. Tam da bu noktada demokratik hayat, yerini, daha ağır kaoslara bırakmak gibi hiç de düşünülmeyen sonuçlara neden olabilecektir'' görüşüne yer verdi.
Anayasa Mahkemesi'nin Cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci ve ikinci turunda toplantı yeter sayısının 367 olduğu yönündeki kararının gerekçesi, Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlandı.
Başkanvekili Haşim Kılıç'ın karşı oy gerekçesinin genel değerlendirme bölümünde, yargıçların karar ya da karşı oylarında yazdıkları dışında düşündüklerini kamuoyu ile paylaşma olanağı bulunmadığını vurguladı.
Hakimlerin, Anayasa'ya göre görevlerinde bağımsız olduklarını ve Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verdiklerini belirten Kılıç, Anayasa'da, ''hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında
mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez;
genelge gönderemez;
tavsiye ve telkinde bulunamaz'' denildiğini anımsattı.
-''ÇATIŞMA ÇIKACAĞI TEHDİDİ''-
Anayasa'nın bu maddeleri ile yargıçların vicdani kanaatleri tam olarak güvence altına alınmak suretiyle hiçbir organ, kişi veya mercin bunu etkilemesine imkan verilmemesinin amaçlandığını kaydeden Kılıç, karşı oy gerekçesinde, şu görüşlere yer verdi:
''Anayasa'nın öngördüğü bu sorumluluğun, en sade vatandaştan makamı ve rütbesi ne olursa olsun herkesin gereğini yerine getirme zorunluluğu vardır. Ne yazık ki bu zorunluluğa rağmen karar öncesi kimi kişi, kurum ve mercilerin mahkemeyi etkilemeye dönük söylem ve davranışlarını onaylamak mümkün değildir.
Mahkemenin kendi istekleri doğrultusunda karar vermemesi halinde ülkenin bir iç çatışmaya sürükleneceği biçimindeki ifadeler, yargıcın vicdani kanaatinin oluşmasını doğrudan
hedef alan bir eylem biçimidir. Anayasa'nın 138. maddesi açıktır. Bu sorumluluğa karşın, çatışma çıkacağı tehdidi ya da ülkeyi koruma adına yapılan açıklamalar oluşacak karara dönüktür. Sonucun kamu vicdanında tereddüt uyandırmasına neden olabilecek bu ve buna benzer davranışlar ve söylemler demokratik hukuk devletinde onaylanması mümkün olmayan sorumsuzluklardır. Hukuku korumaya yönelik bu düşünceler sadece tarihe not düşmek üzere yazılmıştır.''
-İÇ TÜZÜK DEĞİŞİKLİĞİ İRDELEMESİ-
Kılıç, karşı oy gerekçesinin, kararın değerlendirilmesine ilişkin bölümünde ise söz konusu TBMM kararının bir İçtüzük değişikliği niteliğinde olup olmadığını irdeledi.
Anayasa Mahkemesi'nin TBMM'nin çalışma biçimini düzenleyen İçtüzük değişikliklerini, ''ihdası nitelikte yeni bir İçtüzük kuralı oluşturması'' ve ''mevcut İçtüzük kuralını değiştirmesi'' biçiminde ele alındığını bildirdi.
İçtüzükte bulunmayan yeni bir konunun Meclis kararı ile uygulamaya konulmasının, Mahkemenin görev alanına girdiğini belirten Kılıç, adı yeni bir İçtüzük düzenlemesi olmadığı ve İçtüzük yapılması ve değiştirilmesindeki yöntem uygulanmadığı halde, değer ve etkisi bakımından birer İçtüzük kuralı niteliğinde olan Meclis kararlarının anayasal denetime bağlı tutulabileceğini belirtti.
Bir konunun mevcut İçtüzükte düzenlenmiş, nasıl yapılacağı ayrıntılı biçimde belirtilmişse bunun eylemli biçimde değiştirilmesinden bahsedilemeyeceğine işaret eden Kılıç, mevcut kuralın aksine bir uygulama yapılmış olmasının ancak içtüzüğe aykırı bir tasarruf olarak nitelendirilebileceğini kaydetti.
İçtüzüğe aykırı bir uygulamanın denetim yerinin ise ne Anayasa Mahkemesi ne de başka bir yargı kuruluşu olduğunu ifade eden Kılıç, Anayasa'nın 85. maddesinde sözü edilen yasama dokunulmazlığının kaldırılması veya milletvekilliğinin düşmesi ile TBMM İçtüzüğü'nün hukuki yapıları birer parlamento kararı olduğundan bunların Anayasa Mahkemesi'nin denetim alanında olduğunu, bunun dışında, ihdasi nitelikte olmamak kaydıyla alınmış parlamento kararlarının yargısal denetiminden bahsedilemeyeceğini kaydetti.
Davaya konu TBMM birleşiminde, oturumu yöneten Meclis Başkanı'nın, Anayasa'nın 96. maddesindeki toplantı yeter sayısıyla ilgili kural uyarınca 184 milletvekilinin Genel Kurul'da hazır bulunmasının gündemin Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili kısmına geçilebilmesi için yeterli olduğunu belirterek bu konuda yapacağı uygulamanın İçtüzüğe ve Anayasa'nın 96. ve 102. maddelerine uygun olup olmadığı hususunu Genel Kurul'un onayına sunduğunu anımsatan Kılıç, Cumhurbaşkanlığı seçiminde uygulanması gereken toplantı yeter sayısının Anayasa'nın 96. maddesinde öngörülen TBMM üye tam sayısının en az üçte biri oranındaki toplantı yeter sayısı olduğunun Meclis kararıyla tespit edildiğini belirtti.
-''DENETİM MERCİ DEĞİL''-
Belirtilen uygulama sonucunda ortaya çıkan bu kararın, TBMM İçtüzüğü'nün 121. maddesine uygun bir karar olabileceği gibi aykırı bir karar olduğu da ileri sürülebileceğini belirten Kılıç, iki görüşün de mümkün olduğunu ifade etti. Kılıç, şunları kaydetti:
''Ancak mümkün olamayacak tek şey, bunun İçtüzüğü değiştiren bir uygulama olduğunu ileri sürmektir. Aksi halde İçtüzüğe aykırı her durumun bir içtüzük değişikliği nitelemesi ile Mahkeme önüne getirilmesi kaçınılmaz olur. Anayasa'nın 84., 85. ve İçtüzüğün denetiminin öngörüldüğü 148. maddeler dışında bu tür parlamento kararlarının denetiminin Mahkemece yapılması, kaynağı Anayasa'da olmayan bir yetkinin kullanılması anlamına gelir. Anayasa Mahkemesi, Meclis İçtüzüğü'ne uygun ya da aykırı tasarrufların denetim merci değildir. Söz konusu karar İçtüzüğe uygun da olsa aykırı da olsa, bunun Anayasa Mahkemesi'nin görev alanına girmediği açıktır. Belirtilen nedenlerle
görevsizlik kararı verilmesi gerekirken Mahkeme'nin görev alanına giren bir yasama tasarrufu olarak değerlendirilmesinde isabet yoktur.''
-''TOPLANTI YETER SAYISI TÜRETİLMİŞTİR''-
TBMM İçtüğüzünün 121. maddesinin, Cumhurbaşkanı seçiminin Anayasa'nın 102. maddesindeki hükümlere göre yapılacağını öngördüğünü anımsatan Kılıç, Anayasa'nın 102. maddesine yapılan bu gönderme nedeniyle sorunun 102. maddenin nasıl anlaşılması gerektiğinden kaynaklandığını belirtti.
''102. maddedeki karar yeter sayısı yanında toplantı yeter sayısının da gösterilip gösterilmediği problemin esasını oluşturmaktadır'' tespitini yapan Kılıç, Anayasanın 102. maddesinin kapsamında bir toplantı yeter sayısının olup olmadığını tartışmadan önce, 1961 Anayasası'nın Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili hükümlerinin irdelenmesine ihtiyaç bulunduğunu belirten Kılıç, 1980 darbesinin nedenlerinden biri olan Cumhurbaşkanının 6 aya yakın bir süre seçilememiş olmasının olaya ışık tutacağını ifade etti.
1982 Anayasası'nın 96. maddesinde Cumhurbaşkanlığı seçimi dahil, meclisin tüm toplantılarında 1961 Anayasası'nın ''tam mevcudun salt çoğunluğu'' koşulunun terk edilerek, tam mevcudun üçte birinin toplantı yeter sayısı olarak kabul edildiğini belirten Kılıç, Anayasanın 102. maddesinin birinci fıkrasından bir ''toplantı yeter sayısı'' üretmenin mümkün olmadığını, Meclisin çalışmalarını kolaylaştırmak amacı gözetildiğinde, maddenin tarihsel gelişiminin de buna izin vermediğini kaydetti.
Çoğunluk görüşünün dayanağını oluşturan bir toplantı yeter sayısının türetildiği Anayasa'nın 102. maddesinin birinci fıkrasında, ''Cumhurbaşkanı, TBMM üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir'' denildiğini anımsatan Kılıç, şu görüşlere yer verdi:
''
Fıkrada 'üçte iki', 'gizli oy' ve 'seçim' sözcükleri geçtiğine göre, bunun toplantı nisabı için öngörüldüğünü söylemek yorumda isabetsizlik değil, Anayasa'yı yorum yoluyla dolaylı yoldan değiştirmek anlamını taşır. Sözcüklerin anlam ve niteliği toplantı nisabı için kullanılmaya asla elverişli değildir. Anayasa'nın şekil şartlarına ilişkin düzenlenen tüm maddelerinde konular, net, anlaşılabilir ve yorumu gerektirmeyen açıklıktadır. Şekil kuralları yorumla üretilemez. Anayasa'yı yapanların tıpkı karar yeter sayılarına ilişkin düzenlemelerde olduğu gibi, toplantı yeter sayılarında da özel kurallar koymasını engelleyen ne olabilir? Bu kadar basit bir şekil şartı istenseydi açıkça belirtilirdi.''
-''TOPLANTI NİSABININ UZLAŞMA İÇİN TEHDİT UNSURU OLARAK KULLANILMASI''-
Kılıç, karşı oy gerekçesinde Cumhurbaşkanı seçiminde çoğunluğun ifade ettiği gibi 1. turdan başlamak üzere, önce üçte iki oranında üye ile toplantı nisabı, sonra da üçte iki oranındaki üyelerle karar yeter sayısı aranacak olmasının, toplantı nisabının uzlaşma için bir tehdit unsuru olarak kullanılması sonucunu doğuracağını belirtti. Kılıç, şu tespitleri yaptı:
''Anayasa'nın 102. maddesinin birinci fıkrasından hareketle en az 367 üyenin katılımı ile toplantı yapılmasını öngörmek, geriye kalan 184 milletvekilinin daha karar aşamasına gelmeden TBMM'yi bloke ederek çalışamaz duruma getirmesine izin vermektir. Üçte birlik bir azınlığın seçim sürecini bu yolla engellemesi azınlığın çoğunluğa tahakküm etmesine neden olacaktır. Demokrasi sınırsız bir çoğunluk rejimi değildir, ancak, azınlığın çoğunluğa dayattığı bir rejim de hiç değildir. Bu yol, azınlığın çoğunluğu etkisiz hale getirmesi, başka bir anlatımla, çoğunluğun devre dışı bırakılması gibi hiçbir demokratik ülkede olmayan bir garabeti doğurur. Önceden kestirilmesi mümkün olamayan yorumlarla yeni usul kuralları ü