'İsrail kanser hücresi gibi'

Referans Gazetesinden Nuray Başaran, İran'ın Ankara Büyükelçisi Firooz Dowlatabadi'yle İsrail saldırganlığı ve Ortadoğu'nun geleceğini konuştu.

'İsrail kanser hücresi gibi'

Artık sağır sultan bile Lübnan'dan gelen çatışma haberlerinde İran bağlantısına vurgu yapıldığını duydu. Zaten nükleer programı nedeniyle uluslararası toplumun üzerindeki baskıyı artırdığı İran şimdi Ortadoğu'daki gelişmelerin odak noktasında. Filistin'den Hizbullah'a, Lübnan'dan Suriye'ye, nükleer çalışmalardan Irak'ın geleceğine kadar İran'ın bugünü ne ve yarınına ışık tutacak notları elde etmek için yetkin bir ismin, İran'ın Ankara Büyükelçisi Firooz Dowlatabadi'nin kapısını çaldık. - İran, Lübnan konusunda ciddi çıkışlar yapıyor. Aslında üst üste sormak istediğim üç şey var: Birincisi, Hizbullah ile İran arasında nasıl bir ilişki var? Bizim kalbimiz onlarla. Çok yakın ve manevi bir ilişkimiz var. Bu da, Lübnan ülkesinin kuralları çerçevesinde olan bir ilişkidir. Biz en yakın ilişkiyi Lübnan Devleti'yle yapıyoruz. - İkincisi, size göre Lübnan'daki Hizbullah nedir ve ne yapmak istiyor? Lübnan Hizbullah'ı bir direniş grubudur. Devlette ve parlamentoda da üyeleri vardır. İsraillilerle dövüşmüş ve onları Lübnan topraklarından uzaklaştırmıştır. İsraillilerin Güney Lübnan'daki vahşi tavrına karşı durmuş ve onları şimdiye kadar dize getirmiştir. Lübnan Cumhurbaşkanı'nın geçen haftaki konuşmasında söylediği gibi Hizbullah, Lübnan'a muhafızlık eden, Lübnan'ın sınır bütünlüğünü koruyup, güvenliğini sağlayan bir gruptur. Eğer Hizbullah olmazsa Lübnan da olmayacaktır. Bu Hizbullah ile ilgili kendi rehberlerinden kendi başkanları tarafından dillendirilen söylenen tespittir. - Üçüncüsü, bazılarının iddia ettiği gibi İran Lübnan'da örtülü bir savaş mı vermek istiyor? Hayır. İran mı Lübnan'a savaş açtı? İran mı Lübnan'a saldırdı? İsrail Lübnan'a saldırdı. Bu çok yanlış bir iddiadır. Ama siz asıl konuya dikkat edin. İsrail Lübnan'a savaş açtı, savaş açmasaydı Lübnan'a... Orada çocukların, kadınların, yaşlıların katledilmesi ve hastanelerin, köprülerin, santrallerin, yolların tahrip edilmesi... Bunları İsrail yapıyor. - Cumhurbaşkanı Ahmedinecad da vurgulamıştı, herkes merak ediyor: İran, Suriye ile birlikte İsrail'e karşı açık bir cephe savaşına girmeyi düşünüyor mu? Şu an İran, İsrail'i meşru bir ülke olarak görmüyor. Onu da bir engel olarak kabul etmiyor. İsrail'i bir kanser hücresi olarak görüyoruz. Ortadoğu'nun ondan kurtulması gerekiyor. Bunun için de, iki tane yolumuz vardır: birinci yol, Filistinlilerin evlerine dönmesi. 1929'da bölgeyi terk edenlerin kendi bölgelerine dönmesi. Tüm sivillerin evlerinden uzaklaşması, sonra bir referandum yapılması. Biz bu sonuca saygı duyarız. İkinci yol da şudur: Amerikalılar İsraillileri alıp kendi ülkelerinde istedikleri bir yer versinler. Veya Avrupa'da nereyi istiyorlarsa orayı versinler. Filistinliler de, kendi ülkelerinde barış ve rahatlık içerisinde yaşasınlar. İsrail'in yüzölçümü en fazla 10 veya 20 bin kilometrekare. Amerika Atlas Okyanusunun kuzey kıyılarında bu yüzölçümünün iki katını rahatlıkla İsrail'e verebilir. Orada ne su sıkıntıları olur ne de, Filistinliler vardır. Böylece savaşmak için asker ihtiyaçları da olmaz. Bu şekilde hem Ortadoğu sorunu çözülür hem de, Amerika'nın Ortadoğu'daki sorunu çözülmüş olur. Bu İran'ın Ortadoğu'daki politikasıdır. BM'nin yaptırım kararı Lübnan yüzünden alındı - BM Güvenlik Konseyi'nde geçtiğimiz günlerde yeni bir karar alındı. 1696 sayılı kararla İran ’dan 31 Ağustos'a kadar nükleer faaliyetlerini durdurması istendi. Gerçi bu konuda İran kararı kabul etmediği yönünde bir açıklama yaptı ama bundan sonraki yol haritanız nasıl olacak? Şimdi fikir beyan etmek için daha erken. Olanları şöyle analiz edebiliriz: İran'ın cevabını vermesine çok az zaman kalmasına rağmen, 15 gün sonra cevabını verecekken niye Güvenlik Konseyi çok aceleci davranıp böyle bir karar almaya çalışıyor? Bunun ilk nedeni bence Amerika'nın politikalarının Lübnan'da alt üst olmasıdır. İkincisi de Amerika'nın İran'ın olumlu cevap vereceğinden duyduğu rahatsızlıktır aslında. Bunun ne kanun açısından ne politika açıdan gerekçesi yoktur. Amerika, İran'ın diğer Güvenlik Konseyi üyeleriyle olumlu görüşmelerinden rahatsızdır. Bunun da nedeni İran'ın isteklerinin uluslararası isteklerle örtüşmesidir. İran, askeri seçeneğe başvurulmaması için her türlü zamanı vermeye hazırdır. Ajansla her türlü yardımlaşmayı hatta kuralların çok daha üstünde her zaman yapmıştır. Sayın Baradey'in peş peşe verdiği raporda, Konsey'in başkanlarına sunduğu raporda kesin bir dille "İran'ın nükleer silahlarla ilgili çalışmaya kaymak gibi bir isteği bir çalışması yok" deniyor. Ayrıca Amerika ve bazı ülkelerin başkanları da bunu biliyorlardı ki, İran'ın bu isteği aslında bütün ülkelerin kanuni istekleri çerçevesindedir. Bu kararı çok hızlı çıkarmalarının nedeni bu haklı isteği diğer ülkelerin de istemesini de engellemek. - Avrupa Troykası tarafından haziran ayında size bir paket sunulmuştu. Tüm ısrarlara rağmen ülkeniz 22 Ağustos'a kadar cevap vermeyeceğini söylüyor. 22 Ağustos'ta ne olacak? Paketi kabul m ü edeceksiniz? Yoksa bir kısmını müzakere mi etmek istiyorsunuz? Doğal olarak bu paketin bir bölümünü görüşme ihtiyacı duyuluyordu. Bir bölümü kabul edilebilir, bir bölümünü görüşmek lazım, bir bölümüne de müzakere yapılması lazım. İçeriğini oturup, düşünüp, tartışıp ne olduğuna karar vermek gerekiyor. Bunun için de çok fazla bir zaman istemiyoruz sizin söylediğiniz tarih de çok da fazla uzun bir tarih değildir. Ama bu son kararı gördüğümüz için bekleyip, İran'da sonucun ne olduğunu görmemiz lazım. Özel bir olay olmayacak bence, bu bir süreçtir. Ve hiçbir ülke de diyaloğun kesilmesini istemiyor, sürecin geçmesi gerekiyor. İran'ın her zamanki görüşleri sabit ve değişmeyen görüşleri vardır. - İran'ın nükleer çalışmalarıyla ilgili bir kamu diplomasisi atağına geçtiği konuşuluyor. Türkiye'yle de bilgi alışverişine hız verdiniz. Sizce bu başarılı olacak mı? Umarız iyi bir sonuca varır. Çünkü biz başından beri diyalog taraftarıydık ve bu diyalogları ajans çerçevesinde her zaman yürütmeye hazırdık. Biz uluslararası kuralların dışında başka hiçbir şey istemiyoruz. Uluslararası kurallarda daha da fazlasıyla yardımlaşmaya hazırız. Onların bizleri gelip denetlemesine her zaman kapımız açık. Avrupalılar görüşmelerde , müzakerelerde diyorlar ki, "İran'da kural dışı bir şey yoktur." Bu aslında politik bir konudur. PKK, İran üzerinden Türkiye'ye saldıramaz - Son birkaç ayda sürekli ajanslara İran'ın PKK'yı vurduğu hatta Irak topraklarında topçu ateşiyle dövdüğü haberleri geçiyor. İran neden son günlerde PKK'ya karşı ciddi bir hareketlilik içinde? Bu operasyonlarda Türkiye ile diyalog ne durumda? Tabii ki birbirleriyle ilişkileri var. Ama bu ilişkilerin asıl ayağı Sayın Erdoğan'ın İran'la güvenlik sözleşmesi yapmasından kaynaklanıyor. Biz tarih boyunca Türkiye'ye karşı verdiğimiz sözleri her zaman tutmuşuzdur. Türkiye'nin tarih boyunca bize verdiği sözleri tuttuğu gibi. Biz o sözleşmede, böyle bir söz verdik. İran topraklarından PKK hiçbir şekilde Türkiye'ye karşı bir operasyon yapamaz. İran'a gelip PKK'nın orada bir çalışma, bir faaliyet göstermesine izin vermeyeceğiz. - Sizce Irak'ta Şiiler ve Sünniler arasında bir savaş başladı mı? Yoksa bu çatışmalar marjinal düzeyde mi? İran, bir Şii-Sünni çatışmasının neresinde durmayı düşünüyor? İran her zaman İslami fırkaların birliğini öngören bir ülkedir. Ve İran'ın kuralları da, bu çerçevede yapılmıştır. Aslında bu Sünni ve Şii çatışmasını istismar etmek isteyen ülkelerin çıkardığı bir çatışmadır. Ve bu çatışma Osmanlı zamanında çıkan bir konudur. Ülkenin içinde karışıklık yaratıp rahatlıkla onlara egemen olabilsinler diye. Şii ve Sünnilerin arasındaki farklılıklara bakınca da, aslında asıl konularında farklılık olmadığı ortadadır. Dikkat ederseniz asırlardır Irak dediğimiz bölgede Şiiler ve Sünniler birbirlerinin yanında hiçbir sorun yaşamadan hayatlarına devam etmişlerdir. Ve şimdi Irak'ta olan olaylarda -bizim çok kesin belgelerimiz vardır ki- İsrail'in, Amerika'nın ve İngiltere'nin bunlarda parmağı var. Onlar bölgede terör yaratarak, her iki tarafın, Sünnilerin, Şiilerin camilerini bombalayarak, İslam alemini ikiye bölmeye çalışıyorlar. Buna izin vermemeliyiz. Filistin ve diğer İslami ülkelerin sorunlarıyla ilgili birlik yaratabilmeliyiz. Sizce İslam dünyasının sorunu, Şii ve Sünni sorunu mudur? Yoksa, İsrail'in varlığının yarattığı bir sorun mudur? Sizce Irak'ın içindeki sorun Şii ve Sünni sorunu mudur? Yoksa Amerika, İngiltere ve diğer işgalci ülkelerin varlığının yarattığı bir sorun mudur? İran'a diyorlar ki, "Siz Şiisiniz" ama biz Hamasdestekliyoruz. Hamas Şii bir grup değil. Afganistan'daki karmaşanın giderilmesini de destekledik. Şu an orada Sünni bir hükümet var. Şii değiller ama biz oraya desteğimizi devam ettiriyoruz. Biz Sudan devletine, güneydeki saldırılara karşı her zaman destek verdik. Onlar Şii değil, Sünni. Bizim Türkiye devleti ile iyi ilişkilerimiz var. Bizim gençlerimiz PKK ile çatışmalarda şehit oluyorlar, yaralanıyorlar. İslam halkları nerede olursa olsun, onları desteklemeye her zaman hazırız. - İran'ın penceresinden bugün ve 10 yıl sonra nasıl bir Irak fotoğrafı var? Nasıl bir Irak olacak veya siz nasıl bir Irak istiyorsunuz? Biz ümit ediyoruz ki, ulusal egemenlik Irak halkının elinde olsun. Orayı işgal edenler bir an önce oradan çıksınlar. Ve onların gidişiyle Irak'ta terör kökünden kazınsın. Ulusal hükümet demokrat, mezhep ve etnik grup gözetmeden orada egemen olsun. Bu doğrultuda da Irak Devleti, halkı ve oradaki siyasi gruplarla yardımlaşma içindeyiz. Yatırımcılar önce İran'da büro açsın - İran ve Türkiye yıllardır birbirlerinin rejimleri nedeniyle birbirlerinden uzak durdular. İki ülkenin karşılıklı soru işaretleri son zamanlarda aşıldı mı? Türkiye'de Ak Parti'nin iktidara gelmesi ilişkileri olumlu ya da olumsuz nasıl etkiledi? Şu anda ilişkilerimiz çok iyi. Bu istek, her iki ülkede de her zaman vardı. Çok yakın ilişki kurabilmek. Bizim çok iyi ilişki kurduğumuz dönemler daha önce de vardı Sayın Özal'ın döneminde, Sayın Demirel'in döneminde ve şimdi de Sayın Erdoğan döneminde. Şimdi teknik konularda daha çok uzmanlarımız var. Daha iyi ilişkiler kurabilmek için bu dönemde bu bir şans. İran'ın Türkiye'ye rejim ihraç ettiği iddiası aslında bu iki ülkenin ilişkilerinin gerilemesi ve ilişkilerinden uzaklaşması için çıkarılan konulardır. - Geçmişteki bazı yanlışlıklar nedeniyle Türk yatırımcılar İran'a gitme konusunda çok tereddüt yaşıyorlar. Bu tereddütlerin giderilmesi konusunda neler söyleyebilirsiniz? İlk önerim şudur: Eğer İran'da bir yatırım yapmak istiyorlarsa önce elçilikle irtibata geçsinler. Ve ikincisi de, İran'da bu konuda tecrübeli bir hukuki müşavir ile bilgi alış verişi yapsınlar. Üçüncüsü de her şeyden önce bir büro açsınlar İran'da. İran'ın ekonomik durumunu, ekonomi imkanlarını ölçüp görsünler. Bence eğer bu önerileri dikkate alırlarsa, zarara uğramaları mümkün değil. İran pazarında yılık 40-50 milyar dolarlık bir ticari işlem yapılıyor. Türk yatırımcıları, müteahhitleri bu pazara girip çalışmalar yapabildiklerinde, biz çok memnun oluruz. Bugün İran'da bir özel kuruluşumuz var. Ekonomi ve Maliye Bakanlığı ile bu konularda ilişkiye geçip, onlardan bilgi alabilirler. Türk yatırımcılar bence 4 önemli sahada çalışma imkânı bulabilir. Bunlar, elektrik santralleri, petrokimya tesisleri, petrol rafinerileri, bina ve otel yapımıdır. Bu konularda İran'da rahatlıkla yatırım yapabilirler. Sadece bir ricam var. Her dönemde, her sahada iki ülkenin yararı veya bölgenin yararı neyse onu görüp, o doğrultuda hareket etmemiz gerekiyor. Bence şu an en önemli ortak konumuz; Lübnan ve Lübnan halkını destekleyip, İsrail'in bölgedeki siyasi cinayetlerinin önünde durmaktır. NURAY BAŞARAN / REFERANS
<< Önceki Haber 'İsrail kanser hücresi gibi' Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER