ERGENEKON, BALYOZ VE KCK DAVALARINI İFLAS ETTİRME PLANI
12 Haziran genel seçimlerinin belki de en dikkat çeken yanlarından biri,
terör örgütü davasından
tutuklu sanıkların cezaevinden millet
vekili
adayı yapılmalarıydı.
Madalyonun görünen yüzünde bu sanıkların cezaevinden kurtarılması var, ama görünmeyen kısmı daha büyük bir planı saklıyor.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilk yaşandı ve parlamentodaki bütün muhalefet partileri; anayasal düzeni yıkmak üzere
terör örgütü oluşturmak suçundan yargılanan tutuklu sanıkları
milletvekili adayı gösterdiler.
CHP de, MHP de, BDP de; Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin varlık sebebine aykırı hareket ederek, milli iradeye karşı teşekkül oluşturmaktan yargılanan;
Ergenekon,
Balyoz ve KCK sanıklarını meclise taşımak istediler.
Şimdi milletvekili seçilen Ergenekon, Balyoz ve Kck sanıklarının serbest kalıp kalmayacakları tartışılırken, aslında anayasal düzeni yıkmak için terör örgütü oluşturmaktan yargılanan bu kişileri aday gösteren partiler de, anayasal düzene karşı suç işlemiş sayılmıyor mu ?
Ergenekon sanıklarının adaylığı için, bir önceki seçimde DTP'nin uyguladığı yöntem kullanılmak isteniyor. Sabahat
Tuncel, terör örgütü sanığıyken cezaevinden
bağımsız aday olmuş ve milletvekili seçilmişti.
Ancak
Sabahat Tuncel'in vekil olabilmesine o zaman eski
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, 367'nin mucidi
Sabih Kanadoğlu itiraz etmişti.
Kanadoğlu; Tuncel'in milletvekili seçilmesinin, onu cezaevinden kurtarmaya yetmeyeceğini söylemiş ve
Anayasa'nın 14 ile 83'üncü maddelerini örnek göstermişti.
Kanadoğlu, Sabahat Tuncel'in vekilliğinin geçersiz olduğunu ve milletvekili seçilse dahi
tahliye edilemeyeceğini ileri sürmüştü.
Kanadoğlu haklıydı çünkü Anayasanın temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmasını belirleyen 14. maddesi;
“Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz” diyor.
Anayasanın 83. maddesi ise; milletvekili dokunulmazlığını düzenliyor ve;
“seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla, Anayasa'nın 14'üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır” diyor.
İlgili Anayasa maddeleri çok açık bir şekilde; Ergenekon, Balyoz ve Kck sanıklarının milletvekili dokunulmazlığından yararlanamayacaklarına hükmediyor.
Peki o halde; anayasal düzeni bozma ve laik demokratik cumhuriyeti yıkma gibi terör suçlarından sanık bir kişinin, cezaevinden milletvekili seçilmesi durumunda, onun parlamentoya gelebilmesinin önü nasıl açılabilir ?
Bu ancak
mahkemenin o kişiyi tahliyesiyle mümkün. Anayasa'nın 14. maddesi kapsamına giren suçlarda; mahkeme sanığı tahliye etmezse, milletvekili seçildiği için meclise gitme hakkı bulunmuyor.
Mahkeme ise bu kişiyi ancak “kuvvetli kaçma şüphesi bulunmadığı” gerekçesiyle tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edebilir.
Sabahat Tuncel'i vekil seçildiği için serbest bırakan mahkeme de,
Sabih Kanadoğlu'nun itirazı üzerine, daha sonra tahliye gerekçesini “kaçma şüphesi yoktur” diye değiştirmişti.
Dolayısıyla Silivri'den milletvekili seçilen isimler, ancak davaya
bakan mahkemenin
“kuvvetli kaçma şüphesi yoktur” demesi halinde tahliye olabilirler.
Mahkeme izin vermezse; Anayasa'nın 81'inci maddesindeki milletvekili yeminini edemedikleri için, bu kişilerin vekillikleri başlamaz.
Hukuk her şeyden üstünse ve Anayasa'ya göre demokratik düzeni bozmaya yönelik faaliyetten yargılanmak milletvekili dokunulmazlığının dışında sayılıyorsa; demokrasinin arkasından dolanarak seçilen; Ergenekon, Balyoz ve KCK sanıkları cezaevinden tahliye edilmemeli.
Üstelik bugüne kadar “kuvvetli kaçma ve
delil karartma” şüphesiyle tutuklu bulunan sanıkların, milletvekili olduktan sonra bunu daha rahat yapabilecekleri göz önünde bulundurulursa bu şüphe çok daha fazla artmaz mı ?
Eğer milletvekili seçildikleri için serbest bırakılırlarsa; bu ancak “kuvvetli kaçma şüphesi bulunmadığı” gerekçesine dayandırılacaktır ki; böyle bir durumda da; “madem kaçma şüphesi yok niçin bu kadar zamandır cezaevindeler” sorusu tartışılmaya başlanır
Bu kez aynı davadan tutuklu bulunan onlarca kişi; kendilerinin de kaçma şüphesi olmadığını iddia ederek tahliye talebinde bulunup, mahkemelerin anayasaya aykırı hareket ettiğini ve kararlarda şaibe olduğunu iddia edebileceklerdir.
Zira bu sanıkların milletvekili seçtirilip cezaevinden kurtarılmak istenmelerinin altındaki asıl amacın, onları Meclis'e sokmanın ötesinde, geride kalanları ayaklandırıp davaların iflasını amaçlamak olup olmadığını da iyi düşünmek gerekiyor.
Bazı BDP'lilerin “ya hep beraber Meclis'e gireriz ya da hiçbirimiz” diyerek, yargıyı
baskı altına alma çabaları da; bu davaları iflas ettirme planının ayrı bir parçası.
Terör sanıkları için cezaevinden Meclis'e yol açmak, bu davaların geleceği için daha büyük tartışmaları ortaya çıkaracağından, anayasa ne diyorsa onu uygulamak en doğrusu olmalı ve terör örgütü suçundan tutuklu bulunan sanıklar, milletvekili seçilmiş olsalar bile tahliye edilmemeli.
ABDULLAH ABDULKADİROĞLU
[email protected]