İşçiler, amele pazarından seçilirse!..

Ölümlü kazalarla gündeme gelen Tuzla Tersanesi, iş yoğunluğu bakımından 5 yılda 4 kat büyüdü. İşçi sayısı 5 binden 28 bine yükseldi.

İşçiler, amele pazarından seçilirse!..

Ancak çalışma şartları değişmedi. Artan işçi ihtiyacı, 'ne iş olsa yaparız' diyenler arasından karşılanıyor. İşçi ve işverenin buluşma mekânı ise tersaneye 300 metre mesafedeki çay ocağı. En tehlikeli iş kolları arasında tersane işçiliği ilk sıralarda yer alıyor. Bu sahada yapılan işlerin çoğu uzmanlık gerektiriyor. Gelişmiş ülkelerde, iş güvenliği eğitiminden geçirilmeyen işçilerin tersanelere sokulması yasak. Türkiye'de ise 'kalifiye iş gücü ve iş güvenliği' kavramıyla adeta dalga geçiliyor. Son bir buçuk yılda 25 kişinin hayatını kaybettiği Tuzla tersanelerinde, taşeron firmalar ve yan sanayi üretimi yapan bazı işletmeler işçi ihtiyacını 'amele pazarlarından' karşılıyor. 'Ne iş olsa yaparız' diyenler, günlük 25-35 YTL'ye en tehlikeli işlerde çalıştırılıyor. Bunlar arasında Azeri ve Afgan kökenli kaçaklar bile var. Burcu Çayevi, Tuzla tersanelerine 300 metre mesafede. Tuzla'nın amele pazarı buraya kuruluyor. Çayevinin önüne her gün onlarca araba yanaşıyor; her biri evine ekmek götürme umuduyla bekleyen birkaç kişiyi alıp tersanenin yolunu tutuyor. Bir günlük iş bulanlar bile mutluluktan uçuyor. Kalanlar ertesi sabahı iple çekiyor. Hiçbirinin tersane işçiliği konusunda ne uzmanlığı ne de eğitimi var. Şanlıurfalı Halil İbrahim Kubacı onlardan biri. Henüz 22 yaşında. İki ay önce askerden terhis olup, İstanbul'a çalışmaya gelmiş. Şimdiye kadar birkaç kez taşeronlar aracılığıyla işe götürülmüş. "Elektrik işi de dahil ne verirlerse yaptık." diyor. Aziz de Şanlıurfalı. İş vermezler korkusuyla soyadının yazılmasını istemiyor. O da bir yıldır amele pazarına gelip gidenlerden. Çalıştığı süre ise toplam 8 ay. Aziz'in anlattıkları, iş kazalarının ve ihmallerin nedenlerini de gözler önüne seriyor: "İş güvenliği konusunda hiçbir eğitim almadım. Tersanelerde ve tersanelere iş yapan atölyelerde hemen her bölümde çalıştım. Tersaneler dışında Tuzla'nın iç mahallelerinde bir sürü atölye var. Bazıları da kaçak. Buralarda da çalıştım. Biz bu çayevinin önünde her gün bekliyoruz. Taşeronlar gelip soruyor, 'şu iş var, çalışmak isteyen gelsin' diye. Biz de ekmek parası için gidiyoruz. Memleketimizden iş bulup para kazanmak için geldik buraya. İş ne olursa olsun fark etmez. Kimsenin burada ölümü düşündüğü yok. İşsizlik bizim için daha büyük ölüm." Diyarbakırlı Feyat Hamamcı da bu pazarın müdavimlerinden. 5 çocuk babası Hamamcı, "Para kazanmaktan başka derdimiz yok. İş olsun da ne olursa olsun. Beş çocuğumu bırakıp geldim. Mecburen çalışmam lazım." diyor. Her gün amele pazarından işe giden işçilerin kazandığı para göze aldığı tehlikeye göre çok düşük. Amele pazarındaki yevmiyeler 25 ile 35 yeni lira arasında. İşçilerin sigortası da yok. Başka hiçbir yan ödenek de almıyorlar. Geneli ilkokul mezunu, bazılarının ilkokul diploması bile yok. Güneydoğu, Karadeniz ve Doğu Anadolulular ağırlıkta. Amele pazarında bekleyen işçilerin çoğu bekar evlerinde kalıyor. Bazıları da akraba evlerinde kalan gurbetçiler. Halil İbrahim Kubacı, 30 kişi ile birlikte bir depoda kaldıklarını söylüyor. Anlattığına göre depo sahibine kişi başı aylık 100 YTL kira ödüyorlarmış. Feyat Hamamcı geceleri kaldıkları yer için "Köpek bağlasan durmaz. Ama günlük 25-30 YTL kazanan adam başka nerede kalabilir." ifadelerini kullanıyor. Burcu Çayevi'nin önünde bekleyen işçilerin çoğu "Bu iş imkanını da kaybederiz" korkusuyla fotoğraf karesinde yer almak istemiyor. Konuşanların çoğu da haberde isimlerinin geçmesinden çekiniyor. Şanlıurfalı Aziz medyadan da şikayetçi: "Siz yazdığınız için işimizi kaybediyoruz." Başkandan acı itiraf: Tuzla'daki tersanelerde tedbir sözde kaldı Son yılların en hızlı büyüyen sektörü gemi inşa sanayii, tersanelerde peş peşe gelen ölümlü iş kazalarıyla sarsılıyor. Sektör, dünyanın dört bir yanından yağan gemi siparişleriyle 5 yılda yüzde 360 büyüdü. Ancak mevcut tersaneler çalışma sistemini ve mekanlarını bu büyümeye uyduramadı. Tuzla'da yıllar önce inşa edilen küçük tersanelerde artık eskisine göre 3-4 kat daha fazla gemi üretiliyor. Artan iş yüküne rağmen ne çalışma alanları büyütülebildi, ne de iş güvenliği tedbirleri artırılabildi. Aynı yerde, aynı teknik kapasiteyle daha fazla iş üretme inadının faturası ise işçilere çıkıyor. Şimdiye kadar Tuzla tersanelerinde iş kazaları sebebiyle 96 işçi hayatını kaybetti. Bunun 25'i son bir buçuk yılda meydana geldi. Bu durum tersanelerde artan iş yüküne rağmen iş güvenliğinin hiçe sayıldığını gözler önüne seriyor. Ülke gündemine oturan Tuzla tersanelerindeki ölümlere ilişkin Gemi İnşa Sanayicileri Birliği (GİSBİR)'nden acı bir itiraf geldi. Birliğin Yönetim Kurulu Başkanı Murat Bayrak'ın şu sözleri, tersanelerde ekmek parası peşinde koşan işçilerin neden sürekli ölümle burun buruna geldiğini ortaya koyuyor: "Bizde tedbirin sözcüğü geçerli. Kimsenin tedbir aldığı yok. Kaza mahallinde yaptığım şahsi incelemelerimde tedbir medbir görmedim." Tuzla tersanelerinde 2008 yılı başında Çalışma Bakanlığı ile imzalanan protokolden sonra personele yönelik eğitimler verilmeye başlandı. Ancak bir taraftan iş devam ettiği için istenilen hedeflere ulaşılamadı. Murat Bayrak, tersanelerin bu işe daha duyarlı yaklaşmasını istiyor. Bayrak'a göre buraları denetleyen kurumların ve iş güvenliği birimlerinin de özerk olması gerekiyor. Tersanelerin bünyesinde kurulan iş güvenliği birimleri de yeterli değil. Çünkü işyeri sahibinin emrindeki biriminin alacağı tedbirler yeterli gelmiyor. GİSBİR, bitmek bilmeyen işçi ölümlerini önlemek için özerk denetim birimlerine ihtiyaç duyulduğunu düşünüyor. Birlik Başkanı Murat Bayrak, tersanelerin her işçi için bu birimden 'çalışabilir' raporu alması gerektiğini ifade ediyor. Aksi halde tersane sahiplerinin gereken tedbirleri almayacağını vurgularken, "Ben arkadaşlarımın hiçbirine inanmıyorum. İsterse genel kurul yapsınlar beni başkanlıktan indirsinler. Ölüler üzerine ticarethane kurulmaz." diye konuşuyor. Firma bünyesinde kurulan iş güvenliği birimlerinin şirket sahiplerine karşı bir şey diyemeyeceğini söyleyen Bayrak, "Tersane sahibi bu birime 'görme' diyebiliyor. Ben bu tersaneleri geziyorum, o kadar çok eksiklikler var ki. İşverene bağlı çalışan denetim biriminin güvenlik tedbirlerini uygulaması mümkün değil. Bir işçi hayatını kaybettiğinde ailesinin ve yakınlarının hissettiği acıyı biz hissetmiyorsak bu iş olmaz." ifadelerini kullanıyor. Bayrak'a göre sektöre yönelik eğitimler de dışarıdan verilmeli. Bu konuda Çalışma Bakanlığı'na başvurduklarını aktaran Birlik Başkanı, "Dört senedir bakanlığa başvuruyoruz ama cevap alamıyoruz. Birlik üyesi bazı arkadaşlarımız da 'kendi kendimizi mi denetleyeceğiz?' diye bize tepki gösteriyor." şeklinde konuşuyor. Tersane kapatmanın çözüm olmadığını vurgulayan Bayrak, "Biz altın yumurtlayan tavuğu kesiyoruz. Böyle giderse bir gün bize iş bulmak zorunda kalacaklar." diyerek kapatmadan ziyade iş güvenliği tedbirlerine ağırlık verilmesi gerektiğini dile getiriyor. Tersanelerin 1990'larda Haliç'ten Tuzla'ya taşınırken gereken tedbirlerin alınmadığını söyleyen Bayrak'a göre, o dönemlerde sektörün görüşü alınmış olsaydı bu kadar tersanenin yan yana kurulmasına müsaade edilmez, bölgesel dağılım yapılırdı. Liman, Tersane, Gemi, Yapım-Onarım İşçileri Sendikası Başkanı Cem Dinç de, kazaların önlenebilmesi için bağımsız bir denetleme kurulunun oluşturulmasının üzerinde duruyor. Tersane sahiplerinin basın mensuplarına bile kapılarını kapadığını söyleyen Dinç, "O zaman 'içeride gizli bir şeyler mi oluyor?' sorusu gündeme geliyor." diyor. Dinç, tersane sahiplerinin talebi karşılamak için taşeronlara yöneldiğini, taşeronların da maliyetleri düşürmek için hem sosyal haklardan hem de güvenlikten taviz verdiğini anlatıyor. Tersanelerde ayrı ayrı zamanlarda çalışılması gerektiği halde boya ve kaynak işlerinin bile bazen birbirine yakın yapıldığı bilgisini veriyor. Başkandan acı itiraf: Bizde tedbirin sadece adı var Son bir buçuk yılda 25 kişinin hayatını kaybettiği tersanelerde, iş güvenliği hiçe sayılıyor. Bunu en yakından gözlemleyen isimlerin başında ise Gemi İnşa Sanayicileri Birliği'nin başkanı geliyor. Murat Bayrak'ın şu sözleri tersanelerin durumunu özetliyor: "Kaza mahallinde yaptığım şahsî incelemelerde tedbir medbir görmedim. Bizde tedbirin sözcüğü geçerli. Kimsenin tedbir aldığı yok." Çalışma Bakanı Çelik hakkında suç duyurusu İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi üyeleri, Tuzla tersanelerinde yaşanan iş kazalarında sorumluluğu bulunduğunu öne sürdükleri kişiler hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. Sultanahmet'teki İstanbul Adalet Sarayı'na gelen İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, suç duyurusu dilekçesini, Tuzla Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmek üzere savcılığa verdi. Yoleri, sorunu ortadan kaldırmak amacıyla bugüne kadar etkili önlem almadıkları gerekçesiyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile bazı işyeri sahipleri ve taşeron firmalar hakkında suç duyurusunda bulunduklarını söyledi. Ekonomi Servisi Almanya'da kazada işçisi ölen tersane yöneticisi hapse atılıyor Türkiye'deki tersanelerde işçi ölümleri bitmek bilmezken Almanya bu sorunu radikal tedbirlerle çözdü. Bu ülkede tersaneye baretsiz girmek bile cezalandırılıyor. Alman yasalarına göre ihmal nedeniyle ölümcül bir kaza meydana gelmesi durumunda tersane müdürü ve sorumlular hapse atılıyor. Ayrıca çalışanlar sıkı bir eğitim programından geçiriliyor. Alanında tümüyle uzman kişilerden oluşan tersane personeli 3,5 yıl boyunca iş güvenliği eğitimine tabi tutuluyor. İş güvenliğinden sorumlu ustabaşılar, tersanede sürekli denetim yapıyor. Bu önlemler sayesinde dev Ro-Ro gemilerinin inşa edildiği Flensburg'daki tersanelerde 40 yıldır ölümlü iş kazası yaşanmadı. ZAMAN
<< Önceki Haber İşçiler, amele pazarından seçilirse!.. Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER