İş hayatında ezberi bozan isim

Türkiye'nin köklü ailelerinden birine mensup olmasına rağmen, soyadını değil adını öne çıkarmayı başardı.

İş hayatında ezberi bozan isim

İş hayatında pek çok ezberi bozdu. Yönetim kurulu başkanı olduğu Pegasus'u Türkiye'nin en önemli özel havayolu şirketlerinden biri haline getirdi. İş dünyasına yön verenler dizisinin bu haftaki konuğu Ali Sabancı, "Bir şeyin uzantısı olmak beni rahatsız ediyor. Ali olmak çok önemli." diye söze başlıyor. Sünnet olurken kendisine getirilen künyenin üstünde yazan A.Sabancı yazısını unutamıyor. "Künyedeki A, Ahmet de olabilir, Ayşe de, ama ben Ali'yim." diye ekliyor. Genç patron ilk parayı 10 yaşında kazanmış. O günleri şöyle anlatıyor: "Yeniköy'deki evimizin önünde canlı balık satan yerler vardı. Almanya'dan aldığım oltaları onlara sattım, 200 mark kazandım. Bir gün şapkalı ve iyi giyimli bir bey gelip, 'Olta alacağım; ama parasını yarın vereceğim' dedi. Kabul ettim. Babama anlattığımda, 'İnşallah getirmez de bir şey öğrenirsin.' dedi. Ama adam parayı getirdi." "Sabancı Holding'deki Şevket Sabancı ve biz mirasçıları olarak hissedarlığımız devam ediyor. Ancak ben sadece hissedar olabilirim. Bu, çok önemli bir ayrım. Eğer, en iyi ben yönetebiliyorsam, benim yönetme hakkım var demektir. Yok, en iyi ben yönetmiyorsam yönetim işini başkasına bırakmalıyım. Yönetimi her ne pahasına olursa olsun elde tutma gayreti doğru değil. Bu konularda ego asla olmamalı." Her ne kadar kendine 'Yönetim Kurulu Başkancığı' dese de Pegasus Yönetim Kurulu Başkanı Ali Sabancı ile ilgili pek çok şehir efsanesi duymuş ve okumuştum. 'İş Dünyasına Yön Verenler' serisi içinde 'mutlaka görüşmeliyim' dediğim özgün kişiliklerden birisiydi. İş geleneği olan bir aileden geliyordu. Sabancı soyadına sahipti ve Sabancı Topluluğu, bu ülke için ekonomik değer oluşturmuş köklü ailelerden biriydi. Ancak bütün bunlara rağmen, 'Ali' olarak da bir duruşu ve iş yapış biçimi vardı. Uzun söze hacet yok! Pegasus ile yaptıkları ortadayken ve her gün yeni bir uygulamayla alışılagelmiş iş yapış biçiminin ezberini bozan Ali Sabancı'dan öğrenilecek çok şey vardı. Bizi kendi gibi, sıcak ve dostane karşıladı. İlk tanışmadan sonra da 'abla' demeye başladı. Her ne kadar yakın duruyor ve olduğu gibi gözüküyorsa da kendisiyle muhatapları arasına koyduğu kalın şeffaf duvarı fark etmemek mümkün değildi. Söyleşimiz boyunca enerjisini hiç yitirmeden bazen oturarak çokça da ayakta vücut dilini de kullanarak sorularımızı topu taca atmadan cevaplandırdı. Ali Sabancı'ya ilk sorum, karşımda bu kadar enerji dolu birisinin kendisini nasıl tanımladığı oldu, "Huzuru seven biriyim. Yalnız başıma kaldığımda da hiç sıkılmam. En son kendi başıma bir hafta tatil yaptığımda sadece üç kere konuşmuşum. Bu demek değil ki; kalabalıkları sevmem. Aksine kalabalıklar bana enerji verir." diye anlattı kendini. Peki, iş yapış sürecinde kendini nasıl ortaya koyuyor? "Çalışma arkadaşlarım, katılacağım toplantılar için bana bir sunum hazırlayıp verirler. Ama her zaman konferans ya da kokteylde anlattıklarım, sunum için hazırlanan yazıdan çok farklı olur. Haddim değil, benzetmek; ama rahmetli amcam Sakıp Sabancı da böyleydi. Yapacağı konuşmaları küçük kağıtlara hazırlardı. Anlattığı konular onun ağzından farklılaşırdı. En basitinden 'Ali topu tut!' cümlesini bile farklı bir üslupla söylerdi. Bu basit cümleye başka bir anlam yüklerdi. Bana gelince; beni yeteri kadar tanıyanlar, kendimi ortaya koyuş biçimimin doğal halim olduğunu bir müddet sonra anlıyorlar. Bu röportajı yapmak üzere bugün spor bir kıyafetle geldim. Bu demek değil ki; takım elbisem yok. Tarzım bu. 38 yaşındayım; ama aslında bu yaşta değilim. Rahat bir adamım ben." diyen Ali Sabancı'nın canı da çok tez: "Eşimle, çocuklarımla alışverişe gidemem, sıkılırım. Defalarca elbise giyip, çıkarıp deneme yapamam. Ne istediğimi bilirim. Ne alacağımı bilirim. Çabuk karar veririm. Beni rahatsız eden tek şey sürtüşme yaşamaktır. Hani küfredecek kadar haklıyımdır ama 'Yeter ki şu adamla muhatap olmayayım da...' der, bulaşmam. Bu, çok deneyimli olmamamdan da kaynaklanabilir. Ya da kaba tabiriyle çok 'kazık' yemediğimden dolayıdır diye düşünüyorum. Bu nedenle kazık yemenin acısını da bilmiyorum. Haklı olduğumu bilsem dahi bir sürtüşme durumu olursa bundan rahatsız olurum." Ali Sabancı, bireysel girişimiyle ilk ne zaman para kazandı ve ne hissetti? "Galiba 10 yaşındaydım. Yeniköy'deki evimizin önünde canlı balık satan yerler vardı. Almanya'dan aldığım oltalardan ilk yaz 200 mark kazandım. Sonuçta net bir kazanç sayılmaz; ama ciro anlamında iyi bir paraydı. O dönemden aklımda şöyle bir anı kalmış. Şapkalı ve iyi giyimli bir bey gelip, 'Olta satın alacağım; ama parasını yarın vereceğim' demişti. Tamam deyip, oltaları vermiştim. Eve gittim, babama anlattım. Babam, 'İnşallah getirmez de bir şey öğrenirsin.' dedi. Ama adam ertesi gün oltanın parasını getirdi. İnanın bu olay benim için hem iyi bir ders hem de iyi bir anı oldu. Paramı getirdiği için de elbette çok mutlu oldum.' diyor Pegasus Yönetim Kurulu Başkanı Ali Sabancı. İş erbabı olmak ya genlerle geçiyor ya da iş ortamında doğup büyüyen, işi erkenden çok iyi öğreniyor. Ali Sabancı'nın varlıklı bir aileden geliyor olması onun ne iş yapış biçimini ne de işten beklentisini etkilemiş. Gelecek kaygısı olmadığı gerçeğinden yola çıkarsak, onu hayata karşı neyin bu denli motive ettiğini bilmek istiyorum. Ali Sabancı, "Beni, takdir edilmek çok besler. Bugün sabah tıraş olurken dinledim. Televizyonda, Şampiyonlar Ligi'nde oynayan Barcelona takımındaki bir oyuncuyla röportaj yapıyorlardı. Oyuncu çok önemli biri. Konuşmasında, kalecisinin ne kadar önemli olduğunu anlatıp, ona teşekkür ediyordu. İşte o sırada ben o kalecinin yerinde olmak istedim. Bir başka örnek de geçenlerde iş için Ankara'ya gittim. Hanım da Rusya'da. İki oğlan da babaannede kalacak. Büyük oğlan okuldan gelmiş, 'Ben babaanneme gitmeyeceğim' diye tutturmuş. Dadısı telefonu bana verdi. Dedim ki, 'Oğlum, sen babaannene git. Ben akşama dönüyorum.' dedim. Bunun üzerine, 'Peki ben babaanneme gideceğim; ama döndüğünde seninle yatacağım.' dedi. İşte o an tercih edilmek var ya! İşte bu, istenmek duygusu beni çok mutlu ediyor." diyor. Ali Sabancı, kendine zaman ayırdığında da mutlu oluyor ve elbette iş başarısı ile beraberinde para kazandığında da... Ne kadar küçük bir ayrıntı mutlu ediyor, diyorum içimden; ama bir o kadar da insani. Sadece kendisi olduğu için istenmek. Sabancı soyadı hayatının her bir yanını sarmışken bu insani duygu nasıl tatmin edilecek? Bu konuda da söyleyecekleri var, bizimle paylaşıyor Ali Sabancı: "Bir şeyin uzantısı olmak beni rahatsız ediyor. Ali olmak çok önemli. Sabancı olmak elbette önemli bir şans. Liberal bir anne, baba ile büyümek de başka bir şans. Mesela ben Boston'da okurken, babam her perşembe arar ve şunu söylerdi: 'Oğlum hafta sonu ne yapıyorsun?' 'Ne demek' derdim. 'Oğlum, ben seni Amerika'ya niye gönderdim? Görmediğin yerlere git'. Şimdi bakıyor ve vakitsizlikten ne kadar az gezdiğimi görüyorum." Bir anı anlatıyor çocukluğundan; Ali Sabancı, sünnet olurken kendisine getirilen altın künyenin üstünde yazan A.Sabancı yazısını unutamıyor. "Künyedeki A, Ahmet de olabilir, Ayşe de; ama ben Ali'yim." diyor. Bir anısı da günümüzden, "Ev yaptırıyorum. Ahşap ustası aileden birilerine daha önce iş yapmış, anlatıyor. O an, "Eyvah, inşallah iyi bir pazarlık yapmışlardır, inşallah zevkleri çok abartılı değildir. Çünkü usta, beni aklında derhal bir şablona oturtuyor ve beklentisi o yönde oluyor. İşte bu, beni huzursuz ediyor." Ali Sabancı, kendini davet edenlerin soyadı ya da konumundan ötürü değil de kendisi olduğu için davet edildiğinde mutlu oluyor: "Beni tanımayanlar iftara davet ediyorlar. Aslında bu da yalancılık. Keşke beni tanıyanlar çağırsa. Çünkü bu, çok özel bir şey. Peki, neden beni çağırıyor? Çünkü ben o listeye yakışıyorum. Aileden dolayı mı, Sabancı'dan dolayı mı bilmiyorum. Bu tür durumlarda ben de o davetlere gitmiyorum." Ali Sabancı, başarmayı, sadece başarmış olmayı bile çok seviyor. Peki, onun başarı tanımının içini neler dolduruyor? "Beni mutlu eden şey, başarının algısıdır. Bir insanın düşünce yapısını değiştirmek çok önemlidir. Sizin fikirlerinizi garip bulan kişi, sizi dinledikten sonra yanınızdan, bahsettiğiniz konuya inanmış olarak ayrılıyorsa, işte o zaman başarılısınız demektir. Çünkü zaten o insanların sayısını artırmak başarıyı getiriyor. Düşüncede mütevazı olmak gerekir. Benim için başarı, insanların düşüncelerine etki edebilmek, onları etkilemektir." diyen Ali Sabancı, bir lider mi, yönetici mi? "Ben kesinlikle liderim. İnsanların yüreğini okşayabiliyorum. Yüreklerini okşarken ceplerini de okşarsam bu, iyi bir şey olur. Bence insanların duygusal yönleriyle cepleri arasında güçlü bir ilişki var. İş başvurusu yapan birisine şunu soruyorum: 'İlk sene işverenin sana zam yapmazsa ne yaparsın?' Bu sorunun karşılığında, karşımdaki kişiden şu cevabı bekliyorum: 'Gidip bunun hesabını sorarım.' Ama nerede? Aldığım cevap şu oluyor, 'Öyle takdir etmişler, öyle uygun görmüşler.' Sabancı'da çalışırken, faizin yüzde 50-60 olduğu dönemlerde, zam oranı enflasyonun altında kaldığı için kim bilir kaç kişi işten ayrılmıştır diye oturup düşünürdüm. Ama hiç kimse hele de üst seviyeden kimse işten ayrılmazdı. O zaman diyordum ki; demek ki hak ettiklerinden fazla para veriyormuşuz. Daha da önemlisi, adamın gidecek yeri yok. 'Hakkımı vermezlerse istifamı basarım!' cümlesini bekliyorum. Ama hiçbir zaman böyle bir şeyle karşılaşmadım. Maaş, verilen değil, hak edilen bir şey. İnsanlar talepkâr olmalı. Ama bu talep kuru kuruya da olmamalı. Bazı arkadaşlara yabancı kurdan maaş ödüyoruz. Kur iyi giderken ses çıkarmıyorlar. Kur düşünce 'YTL'ye dönebilir miyiz?' diye soruyorlar. Sürekli kendi adlarına tasarruf etmeyi düşünüyorlar. Üretmiyorsan talep edemezsin." diyor. Ezber bozan devrimci bir yaklaşımı var Ali Sabancı'nın. İş başvurusundan bir bedel almak da bunlardan biri. 'Neden?' diyorum, cevaplıyor: "İlk günden bugüne kadar 77 bin 600 kişi Pegasus için iş başvurusunda bulunmuş. Kaç kişiyi işe almışız, 128 kişiyi. Neden bu kadar çok başvuru var? İngilizce bilen demişiz, annesi iki ay İngiltere'de kalan bile İngilizce biliyorum diyerek başvurmuş. O halde istenen iş tanımına doğru adamın başvurmasını sağlamak üzere bir bedel konulması gerekiyordu. Biz de bütün itirazlarına rağmen koyduk. Şimdi haftada 90 kişi başvuruyor. Bu, sıra dışı bir uygulama; ama yapılması gerekiyordu." Ali Sabancı'nın işi bürokrasi ve hükümetle sıkça karşılaşıyor. Peki 2. AK Parti hükümeti ile ilgili neler düşünüyor? "İstikrara inanıyorum; çünkü koalisyon hükümetleriyle iş olmuyor. Rakamlara baktığımızda ekonomik göstergeler kötü demiyor. İki hafta evvel Merkez Bankası faizleri dörtte bir oranında indirdi. 16 ay boyunca müdahale olmamış. On sene evvel bunu sorsalardı, 'Amerika'da mı olmuş?' derlerdi. Diğer yandan ihracatçı sıkıntıda mı? Kendilerine göre döviz kurundan ötürü sıkıntıdalar; ama ihracat 100 milyar doları aştı. Demek ki sıkıntı, kâr edemiyoruz noktasından çıkıyor. İyi bir istikrar dönemindeyiz. Tek sıkıntımız, kalıplaşmış düşüncelerimiz ve paranoyalarımızın olması. AKP'nin tek sıkıntısı yaptıklarıyla ilgili değil. Çünkü şu ana kadar yaptıklarını hiçbir hükümet yapamadı. AKP, bu kadar iyi şeyler yapmasına rağmen, kötü şeyler de yapabilir diye bir algısı var. Millet bu istikrara alışık değil. Açıkçası ben, AKP'den ikinci kez yönetime geldiklerinde biraz daha farklı bir şey bekliyordum. Görüştüğüm bakanlar on dakikası varsa on dakika dikkatlice beni dinliyorlar. Dinlemek de önemli. Bürokrasi onların bu hızına ne kadar ayak uyduruyor bilmiyorum; ama ben, Türkiye'nin geleceğinden umutluyum." Havayolu şirketi kurmak babamın hayaliydi Pegasus'un pazar payı yüzde 12 ve Ali Sabancı, rutin bilet satan bir acentelik sisteminin de bir süre sonra ne kadar özgün uygulamalar yaparsa yapsın kopyalanacağını düşünüyor. Bu sebeple de katma değerli işlerden para kazanabileceklerini söylüyor. Farklı uygulamalarına bir örneği de THY ile yaptığı karşılaştırma ile açıklıyor, "İstanbul'dan Bodrum'a business-class ile uçarsanız bir saatte varırsınız. Arkada gitmekle önde gitmek arasında 100 milyon YTL fark var. THY önde oturana farklı ne veriyor? O uçakla benimki aynı. Koltukların yanları bile aynı. Onlar 165 koltuk koyduklarında ben 189 koltuk koyuyorum. Benim doluluk oranım 4 puan daha fazla. Hem doluluk oranımla hem de daha fazla yolcu kapasitemle zaten fark atıyorum. Pegasus 2,5 yaşında, THY 73. İşte bu heyecan." diyor. Pegasus'ta biletler çok ucuz; ama uçakta yenilen içilen her şeyden bedel alınıyor. Kaba bir hesapla THY ile Pegasus arasındaki fiyat farkının 100 YTL olduğunu ve bir saatlik yol süresince sürekli yiyip içseniz bile aradaki farkı kapatamayacağınızı söylüyor, yani Pegasus fiyatta da, uygulamada da ezber bozuyor. 1 Ocak'tan itibaren prestijli bir banka ile 'sadakat kart' uygulamasına geçecek olan Pegasus'un bu uygulaması için de, "Bu sistemi öyle iyi ayarladık ki, hiç masraf almıyoruz, sırf bizimle yan yana durmak için hava parası veriyor. Demek ki burada da markanın katma değeri ve başarı algısı etkin olmuş." diyor. Sabancı Topluluğu'nun işleri farklı alanlardayken havayolu şirketi satın almak, ilginç olmalı. Neden bu yatırımı yapmaya karar vermişler? "Babamın hayaliydi, 14 yıl dosyayı ilgili makamlara taşıdı. Pegasus, 1990'dan beri Türkiye'de iş yapan bir şirketti; ama bir noktaya gelememişti. Sahibi 65 yaşlarında bir beydi. Ben hiç tanışmadım. 65 yaşında bir genel müdürü olan şirketin, geleceği olabilir mi? Yaşları ileri seviyelerdeki yönetici modelleri iyi bir örnek olabilir; ama artık sürdürülebilir modeller değil. Bu, belli bir zaman sonra sizde ve şirket yönetiminde 'örselenme' meydana getiriyor. Düzelme ihtimali olmayan kişi ve uygulamalarla yolları derhal ayırmak gerek." diyen Sabancı'ya EasyJet'i ve Virgin Havayolları'nı soruyorum. Her ikisinden de öğrendiği çok şey olduğunu söylüyor; ama o, kendi özgün tarzını oluşturan yolda emin adımlarla yürümekte. Emin adımlardan birisi de Onur Air ile yapacağı ortaklık. Biz söyleşimizi yaparken henüz görüşmeler sürüyordu. Bu ortaklık hayata geçerse Türkiye'nin en büyük özel havayolu şirketi olacaklar. Bugüne kadar 800 milyon Euro yatırım yapılmış Pegasus, herkesin uçağa binebileceğini göstermesi açısından pazarı büyüten yenilikçi bir şirket. Ali Sabancı, Pegasus uçaklarında sıra dışı uygulamalar yapmaya devam edecek. Pegasus ile uçarken uçak içinin ve de dışının ilginç bir biçimde reklam mecrası olarak kullanıldığını, koltuğunuzun bir marka tarafından giydirildiğini göreceksiniz. Şaşırmayın! BİLGİ NOTU: "Pegasus, 1 Kasım 2005 tarihinde tarifeli iç hat seferlerine başladı. Altı noktayla başladığı iç hat seferlerini birinci yılında 17 noktaya çıkaran şirket, 5 Avrupa ülkesi ve 14 Avrupa noktasına dış hat tarifeli seferleri düzenlemeye hazırlanıyor. Yüzde 92,5 oranında zamanında kalkış performansına sahip. 2006 yılında tarifeli uçuşlarda 1 milyon 850 bin misafir taşıdı. Hedefi 3,2 milyon yolcu." ZAMAN
<< Önceki Haber İş hayatında ezberi bozan isim Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER