Anlaşılan o ki, korku tacirliği bu
ülkede daha geçer akçe olmaya devam edecek.
Korku pazarlanacak ki, bu ülkede
demokrasi ve hukukun üstünlüğü biraz daha geciksin.
Korku pazarlanacak ki, bu ülkede kimilerinin rejime ilişkin antidemokratik ayrıcalıkları ya da
vesayet tekelleri biraz daha sürsün.
Korku pazarlanacak ki, siyasal iktidara dönük
baskı mekanizmalarıyla şu veya bu sonuç alınabilsin.
Korku pazarlanacak ki,
tiraj ve
reyting kaygıları giderilsin.
Yeni bir oyun değil bu.
Yıllar yılı komünizm korkusu pazarlandı bu ülkede.
Soğuk savaş dönemi boyunca "Komünizm geliyor!" diye diye demokrasinin kolu kanadı kırıldı.
İnsan hakları çiğnendi.
Hukuk hiçe sayıldı.
Yazar çizer takımı hapislere tıkıldı, sürgüne mecbur edildi, faili meçhule
kurban gitti.
Darbeler yapıldı bu ülkede, komünizm geliyor bahanesiyle.
İdam sehpaları kuruldu.
İşkencehaneler kuruldu.
Komünizm gibi liberalizm de bu ülkede öcüydü. Ekonomid
e devletçilik bunun için savunuldu,
siyasette liberal değerler bu yüzden yerden yere vuruldu, yasaklandı.
Bunun gibi bölücülük korkusu da tezgahtan hiç eksik olmadı.
Terör ve şiddete karşı devletin haklı ve meşru mücadelesi hukuk rayından saptırılırken, demokratik reformlar yılan hikayesine döndü.
Türkiye ne yazık ki ikinci
sınıf, üçüncü sınıf demokrasiye mahkum edildi.
Bu ülkenin siyaset tezgahında bir başka
ürün de hiç eksik olmadı:
İrtica korkusu!
Yüreklere bu korku da salınarak, demokrasiye
kırmızı ışık yakıldı.
Demokrasinin ve hukuk devletinin fazlası bu ülkede irtica kapılarını açar denerek, demokratik hukuk devletine izin verilmedi.
Gerektiğinde düğmeye basıldı, necip Türk basınında yıllar boyu irticanın simgeleri pazarlandı.
Siyah çember sakal...
Takke, tesbih...
Kara çarşaf...
Bugün de
türban...
Cumhuriyet'in kuruluşundan beri seksen küsur yıldır 'irtica'dan hep korktuk. Laikliği korumak için, devletin birliğini korumak için, ülkenin bütünlüğünü korumak için korku salarak fazla demokrasiye izin vermedik.
1923'den beri böyle değil mi?
Çok partili demokrasiye adım attığımız 1946'dan beri böyle değil mi?
Hep demokrasi korkusu!
Peki sonuç?
Sonuç ne oldu?
AKP, yüzde 47 ile
seçim kazandı. Eşi türbanlı bir başbakandan sonra, yine eşi türbanlı bir
cumhurbaşkanı oldu Türkiye'nin.
Güneydoğu'da birçok belediyeyi elinde bulunduran DTP, 21 milletvekiliyle Meclise girdi, grup kurdu.
Şimdi irtica iktidarda mı?
Bölücülük TBMM'de mi?
Öyle mi?
Eğer öyleyse, seksen küsur yıllık yasakçılık bir işe yaramadı. Çektiğiniz kırmızı çizgiler silinip gitti demek ki.
Öyle mi?
Öyleyse çare ne?
Bugün Malezya'dan, yarın İran'dan, öbür gün Cezayir'den, daha öbür gün Suudi Arabistan'dan yığınla örnek bulabilir, manşetlerinizi süsleyebilirsiniz.
Kolay ve
ucuz bir iştir bu.
Oysa, kafa karıştıranların çare nedir sorusuna somut, inandırıcı yanıtlar vermeleri gerekir. Manşetlerde patlayan Malezyalılaştırma, İranlaşma gibi çığlıklar çare konusunda ipuçları vermiyor.
Yalnız korku salıyor!
Demokrasi korkusu!
Yılgınlaştırıyor.
Ve daha tehlikelisi, zihinlerde demokrasi dışı çarelere kapı aralıyor.
Elbette demokratik ve laik bir ülkede, kimse kimsenin kılığına kıyafetine karışmayacak.
Devlet ve siyaset düzeniyle dinsel kurallar arasındaki çizgi hiç kuşkusuz çok net olacak.
İslami kuralların devlet ve siyaset hayatında etkili olmasına elbette karşı çıkılacak.
Bunlar elbette yapılacak.
Ama demokrasi içinde.
Siz şuna dikkat edin:
Türkiye'yi geriyorsunuz!
İrtica çığlıkları ne yazık ki Türkiye'yi kutuplaştırıyor, cepheleştiriyor.
Bundan iyilik çıkmaz.
Bundan istikrar çıkmaz.
Manşetlerde ve köşelerde patlayan irtica çığlıklarıyla bu ülke karışabilir. Korku tacirliği,
sivil anayasa ve demokrasi konusunda da
hedef şaşırtır.
"Laiklik elden gidiyor" avazeleriyle Tükiye'yi çatışmaya götürürsünüz.
Bu ülkeye yazık olur.
Bakın, kimileri köşelerinden açık açık, "22 Temmuz'da seçim sandığından ortaçağ çıkmıştır" deyip askere
darbe çağrısı yapıyor.
Bu gibileri lafı hiç döndürüp dolaştırmıyorlar. Tıpkı 2003-2004 darbe tertipleri dönemindeki gibi, Türkiye'nin demokrasiye hazır olmadığını, demokrasiye
erken geçtiğini, bu yüzden 1950'den beri Türkiye'nin karşı devrim süreci yaşadığını, bunun için bir mıntıka temizliği daha gerektiğini savunuyorlar.
Kısacası:
Açıkça darbe isteyen o kimilerinin gündeminde,
mahalle baskısı gibi ince bahaneler yok. Damardan giriyorlar.
Eğer siz, özenle davranmazsanız, 'mıntıka temizlikçileri'nin dümen suyuna kapılırsınız.
Dikkat edin!