Bir belge üzerine
BEN, Türk
Ordusu’na büyük bir saygı ve güvenle büyüdüm.
Hürriyet Gazetesi’ne geldiğim gün verdiğim ilk talimatlardan biri şu oldu:
"Gazetede çirkin, kötü giyimli bir Türk Askeri fotoğrafı istemiyorum."
Türk basınında ilk bandanalı SAT komandolarının fotoğraflarını da ben yayımladım.
Hatta
Genelkurmay bizden o fotoğrafları istedi ve kendilerine verdik.
Türk Ordusu’na güvenim her zamanki gibi tamdır.
Hayatımın sonuna kadar da ordumuzu savunmaya devam edeceğim.
Çünkü dünyanın en karanlık coğrafyasında yaşıyoruz ve bu ordunun mensupları kahramanca görev yapıyor.
Ancak son zamanlarda askerimiz olmasa da Genelkurmay’da olup biten bazı şeyler kafamda soru işaretleri uyandırmaya başladı.
* * *
İlk soru işareti, 28
Şubat dönemindeki "
Andıç" olayı oldu.
Şemdin
Sakık’ın ifadesi çarpıtılarak basına sızdırıldı ve sonuçta
kabak bizim başımıza patladı.
Şunu defalarca yazdım, hayatımın sonuna kadar da defalarca yazacağım.
Andıç olayı, Başyazarımız
Oktay Ekşi ve beni çok sarstı.
Genelkurmay’ın her ikimizin gözündeki imajına da bir çentik attı.
İkinci düş kırıklığı,
İstanbul Birinci Ordu’daki
fişleme olayıydı.
Komutanlık neredeyse İstanbul’un tanınmış tanınmamış bütün kişilerinin fişlenmesini istiyordu.
Üstelik Türk Ordusu’na yakışmayacak abukluklar da listeye konmuştu.
Mesela,
Ku Klux Klan üyelerinin fişlenmesi bile isteniyordu.
Bunu Hürriyet’te
manşet yaptığımız için Genelkurmay bizi epeyce bir süre kara listeye aldı.
* * *
Şimdi bir başka olay önümüzde duruyor.
Taraf Gazetesi dünkü sayısında, Genelkurmay’ca hazırlandığını iddia ettiği bir belgeyi yayımladı.
Belgeyi ve
Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı açıklamayı kelimesi kelimesine okudum.
Belgede yer alan faaliyetlerin yüzde 70’e yakını bana anormal görünmedi.
Terörle mücadele eden herhangi bir ordunun yapması gereken halkla ilişkiler ve
propaganda faaliyetleri çerçevesinde değerlendirilebilir.
Ama geriye kalan bir yüzde 30 var ki, açıklaması çok zor.
Terörle mücadele kolay bir şey değildir.
Sadece
Türkiye’de değil, dünyanın hiçbir yerinde kolay bir şey değildir.
Hele hele
PKK gibi, zor coğrafyaya yayılmış, yaygın bir
terör örgütüyle mücadele sanıldığından da zordur.
Ben bunun gerçeklerinin ne olduğunu çok iyi bilen bir insanım.
O yüzden Türk Ordusu’nun bu konudaki bazı tekil uygulamalarını eleştirsem de, genel mücadelesini bir vatandaş olarak her zaman destekledim.
Dediğim gibi, yaşadığım sürece desteklemeye devam edeceğim.
* * *
Terörle savaş sadece silahla kazanılmaz.
Halkı yanınıza almanız, onunla
terör örgütü arasına
duvar çekmeniz gerekir.
Amacınız propaganda ve
psikolojik savaşsa, ilk
hedef bu olmalı.
Gazetede yayımlanan belgeyi okuduğum zaman, işin bu tarafına nasıl yanlış bakıldığını görüyorum ve bu benim için bir düş kırıklığı oluyor.
Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı açıklamayı okudum.
Bana göre anlamı şuydu:
"Altta birileri böyle bir belge hazırlamış olabilir ama biz bunu onaylamadık."
Gönlüm böyle olmasını çok isterdi.
Daha sonra
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, böyle bir çalışmanın yapılmadığını çok açık bir dille ifade etti.
Kuşkusuz Genelkurmay Başkanı’na güvenmek durumundayız.
Ama ne yapayım ki, Andıç olayından beri böyle belgelere daha kuşkulu bakma alışkanlığı edindim.
Ve üzülerek, hem de çok üzülerek söylüyorum ki, ordumuzun vahim hataları da olabiliyor.
Tabii bir de şu var:
Gizlilik esasına göre çalışması gereken bir kurumun belgelerinin ortalığa saçılması üzerinde de dikkatle düşünmeliyiz.
Gazeteci için başarı olan bu olay, bir ordu için üzerinde çok ciddi biçimde düşünülmesi gereken bir "güvenlik zaafı" haline dönüşebilir.
Ordusuna büyük saygı besleyen ve hayatı boyunca arkasında duran bir vatandaş olarak, bu görüşlerimi yazmayı vatan görevi sayıyorum.
Son sözüm şu:
İnşallah böyle bir çalışma yoktur ve yeni bir sürprizle karşılaşmayız.
ERTUĞRUL ÖZKÖK/HÜRRİYET