Sekiz yıl boyunca Özel
Harp Dairesi'nde çalışan ve üç yıl bu dairenin başkanlığını yapan
Kara Kuvvetleri eski Komutanı
Orgeneral Kemal Yamak, kontrgerilla aleyhindeki demeçleri ile tanınan
Bülent Ecevit'in 1973'te başbakan iken Özel Harp'in daha da genişletilmesini istediğini öne sürüyor.
‘Böyle bir
örgütün varlığını ilk açıklamış bir politikacıyım ve bunun bedeli olarak da, ben ve eşim birkaç suikast girişimiyle karşılaşmıştık, ama onları göze aldık. Almak gerekiyordu.’ Bu sözleri 6
Aralık 1992 günü söyleyen kişi Bülent Ecevit, bahsettiği örgüt ise “Kontrgerilla”.
Ecevit'in sözünü ettiği suikast girişimi 1977 seçimleri öncesinde
İzmir'de havaalanında meydana geldi. Ecevit,
Çiğli Havaalanı'nda uçaktan inince, İzmir Emniyeti'nde görevli bir
polis memurunun
silahından çıkan kurşun yanındaki Ahmet İsvan'ın dizine isabet etti.
Polis memuru
kaza sonucunda yaralamaya sebebiyet suçundan üç ay
hapis yattıktan sonra görevine iade edildi, ama iddialara göre mermi bir suikast mermisiydi ve silah
Özel Harp Dairesi'ne kayıtlıydı.
"Kontrgerilla" deyimini ilk kullanan siyasi lider olan Ecevit'in o günlerden itibaren kontrgerilla demeçleri hiç kesilmedi. Son olarak geçtiğimiz yıl, "Kontrgerilla'yı açıkladım iyi oldu, başbakan oldum." dedi. Çünkü, 1977'deki milletvekili seçimleri öncesinde Giresun'da yaptığı konuşmada, "Kontrgerilla'dan
hesap sormak bizim için bir borçtur" diyen Ecevit, seçimlerden sonra 1978'de başbakan olmuştu.
Ecevit'e verilen özel harp brifingi
Kontrgerilla tartışmaları, zaman zaman küllense de günümüze kadar sürdü, ama bu sefer tartışmayı umulmadık bir kişi başlattı. Özel Harp Dairesi Başkanlığı da yapmış olan Kara Kuvvetleri eski Komutanı
emekli Orgeneral Kemal Yamak. "Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler" isimli anılarında Kontrgerilla olayına geniş yer veren Yamak'ın özellikle Ecevit'e yüklenmesi
sürpriz değil.
Aslında pek çok
komutan gibi Orgeneral Yamak'ın da,
siyasetçi v
e devlet adamı olarak Ecevit'e bir hayranlığı var. Nitekim Yamak, siyasi geçmişinden övgüyle söz ettiği Ecevit'in bu geçmişinde koyacak yer bulamadığı tek konunun onun Kontrgerilla ile ilgili beyan ve davranışları olduğunu belirtiyor. İlginç olan, Ecevit'in siyaset hayatına "Kontrgerilla" olgusunu sokan kişinin bizzat Yamak olması.
ABD'nin Türkiye'ye verdiği özel askeri
yardım çerçevesinde daireye her yıl gelen 1 milyon dolar konusunda, 1973'te Yamak ile Amerikalı
yetkili arasında anlaşmazlık çıkıyor. Çünkü bu paranın bir kısmı askerî malzeme hibesi biçiminde veriliyor ve Amerikalıların vermek istediği ihtiyaca
cevap vermeyen bu malzemeleri Yamak almak istemiyor. Konu dönemin
Genelkurmay Başkanı Orgeneral
Semih Sancar'a iletilince, bu ABD yardımının artık kesilmesi kararı alınıyor ve yeni para ihtiyacı için de hükümetin bilgilendirilmesi ihtiyacı
doğuyor. 1973'te
Başbakanlık Konutu'nda Başbakan Ecevit ve
Milli Savunma Bakanı Hasan Esat
Işık'a brifing veriliyor. Semih Sancar'ın da katıldığı brifingde sunumu Özel Harp Dairesi Başkanı
Tuğgeneral Kemal Yamak, beraberinde yardımcısı
Albay Sabri
Yirmibeşoğlu ile birlikte yapıyor.
Ecevit, sonraki yıllarda bu brifingi bir televizyon programında anlatırken, "Rahmetli Hasan Esat Işık ile brifingi dinlerken tüylerimiz diken diken oldu. Bu
teşkilatın varlığını ilk defa o gün öğrendim." diyecekti. İlginç olan, Orgeneral Yamak'ın anılarında bambaşka bir anlatımda bulunması. Yamak'ın anlatımına göre brifingden sonra Başbakan Ecevit, "Ne kadar iyi bir teşkilat, acaba bu teşkilatlanmayı yaygınlaştırarak çoğaltsak, buna mukabil ordunun barış kadrosundan önemli bir azaltmaya gitsek nasıl olur?" diyor.
Kürşat Başar'ın babası da özel harpçiydi
Kemal Yamak, 1967'den itibaren sekiz yıl görevli olduğu ve 1971-74 arasında üç yıl başkanlığını yaptığı Özel Harp Dairesi'nin bu süre boyunca sadece
Kıbrıs'ta aktif görev yaptığını belirtiyor. Daire, Kıbrıs barış harekatı öncesinde Rumlara karşı direnişi örgütlemiş. Yamak'ın anılarından gazeteci yazar Kürşat Başar'ın
vefat eden babası emekli
korgeneral Çetin Başar'ın da özel harpçi bir komutan olduğunu ve Kıbrıs'taki bu mukavemet teşkilatında görev aldığını öğreniyoruz. 1969'da zamanın Özel Harp Dairesi Başkanı
Tümgeneral Cihat Akyol ve Daire görevlileri Kemal Yamak ile Çetin Başar, ABD Özel Kuvvetleri'ni yerinde görmek üzere bu ülkeye gidiyorlar. Yamak, Özel Harp Dairesi tarihinde orgeneral olan ilk kişinin kendisi olduğunu belirtiyor. Ondan sonra orgeneral olan özel harpçi komutanlar ise şöyle: Jandarma Genel komutanlığı yapan Adnan Doğu ve Aydın İlter,
Ordu Komutanlığı yapan
Sabri Yirmibeşoğlu ve İbrahim Türkgenci, MGK Genel Sekreterliği yapan Doğan Bayazıt ve halen
Jandarma Genel Komutanı olan
Fevzi Türkeri.
Özel Harp Dairesi'nin konseptini, "Sadece
yurt içinde, işgal edilmiş bölgelerde geride kalarak veya düşman gerisine sızarak halka dayalı bir mukavemet oluşturmak ve silahlı kuvvetlerin harekatına
destek olmak" biçiminde açıklayan Yamak, bütün Kontrgerilla iddialarını reddediyor. Buna karşılık 1980 öncesinin
Genelkurmay Başkanı Kenan
Evren anılarında şöyle diyor: "Başbakan Süleyman
Demirel, Özel Harp Dairesi'ndeki
personeli teröristlerle mücadelede kullanmamızı ve onlarla çete savaşı yaparak öldürmemizi, vaktiyle de bu teşkilatın böyle kullanılmış olduğunu söyledi. 1971
sıkıyönetim dönemindeki Kızıldere olayında kullanılan personeli kastediyordu. Bu hal tarzına şiddetle karşı çıktım. Genelkurmay Başkanı olduktan sonra bu daireyi esas görevine yönelttiğimi tekrar kontrgerilla söylentileri istemediğimi söyledim." Daire'ye kayıtlı hemen her meslek grubundan ve değişik siyasi görüşlere mensup kişilerin kimliklerinin gizliliği titizlikle korunuyor. Yamak'ın, "Ecevit Kontrgerilla iddiasını ortaya atarken kendi partisinde milletvekili olan Daire mensupları vardı. Bunlar daha gençken seçilmişlerdi." diyor. İşte bu
gizlilik sebebiyle Ecevit'in özel harpçi milletvekillerini bilmemesi normal. Orgeneral Yamak, bu kişiler hakkında şu açıklamaları yapıyor: "Gerilla ve mukavemet teşkilatı personeli, askerliğini yapmış, durumu incelenmiş personel içinden gayri nizami harp unsurları içinde incelenerek Genelkurmay Başkanlığı'nın emirleriyle seçilmiş, ilk eğitimleri ve görev davetleri gene Genelkurmay Başkanlığı'nın özel emirleriyle yapılmış, daha sonra da sefer görev emirleriyle göreve çağrılacak yetişmiş personelden oluşmaktadır. Bu personelin, barışta gördüğü özel eğitim ve tatbikatlar dışında, hiçbir yetki, görev ve sorumluluğu yoktur. Kendilerine hiçbir malzeme, silah ve
mühimmat verilmez. Herhangi bir ödeme yapılmaz."
Ziverbey Köşkü, Kontrgerilla karargahı değildi
Kontrgerilla tartışmaları yaygın olarak ilk defa 12
Mart 1971 muhtırasından sonra başladı. Muhtıradan sonra tutuklanan bazı ihtilalciler ve
sivil aydınların sorgulandığı İstanbul'daki Ziverbey Bey Köşkü, Kontrgerilla'nın karargahı olarak ünlendi. O dönemde tutuklanan kişilerden biri olan
İlhan Selçuk, Ziverbey Köşkü isimli kitabında, sorgucuların kendisine şöyle hitap ettiğini yazıyor: "
İlhan Selçuk, Genelkurmay Başkanlığına bağlı kontrgerilla örgütünün karşısında bulunuyorsun. Sen bizim tutsağımızsın. Burada anayasa babayasa yoktur. Örgüt seni ölüme mahkum etmiştir. Sana istediğimizi yapmaya yetkiliyiz. Buraya getirilmen örgüt kararıyladır. Seni Marksist, Leninist, Komünist biliyoruz. Eğer konuşur ve böyle olduğunu
itiraf edersen hakkında hayırlı olur."
Ancak Yamak, "Ziverbey Köşkü, Özel Harp Dairesi'nin yeri değildi ve sorgucular daire mensubu değildi. Biz Kontrgerillayız demeleri, kendilerine bir
maske olarak kullandıkları bilinçsiz ifadeler." diyor. Yamak'a göre, bu yoğun Kontrgerilla tartışmaları sırasında Genelkurmay daireye yeterince sahip çıkmadı: "Ya iddialar gerçek dışı diye sahip çıkılmalı, ya da daire lağvedilmeliydi. İkisi de yapılmadı ve olay yuvarlanıp yayıldı. Hatta zamanla Kontrgerilla ismi çeşitli suçlular ve çeteler tarafından sığınılacak bir maske olarak kullanılmaya başlandı."
Yakın tarihimizde, özellikle 1970 ve 80'li yıllarda terörün tırmanması ile 1990'lı yıllardaki faili meçhullerde bir "hayalet
marka" olarak hep Kontrgerilla konuşuldu. Bir özel harp tanımlaması olan "Kontrgerilla" mantığında, karşıt görüşlü kişi ve grupların birbirlerine karşı kullanılması ve bazı örtülü provokatif eylemlerle istenen sonucun elde edilmesi esası geçerli. Örneğin İstanbul'da 1
Mayıs 1977'de meydana gelen ve 34 kişinin ölümü ile sonuçlanan olayların soruşturmasında görev alan
Savcı Çetin Yetkin, o gün kalabalığa ateş eden kişilerin yakalanmalarına rağmen serbest bırakıldıklarını belirtiyor. Sonraki yıllarda yazar Çetin Altan, 1979'da öldürülen
Milliyet gazetesi başyazarı
Abdi İpekçi olayının bir Kontrgerilla işi olduğu iddiasını ortaya attı. Altan, "Bana bunu Genelkurmay İstihbaratında çalışmış olan Amiral Sezai Orkunt söyledi. Abdi, bazı sivillere Kontrgerilla eğitimi verildiğini öğrenmiş ve
Ankara'ya gidip bunu CIA Ankara İstasyon şefi ile konuşmuş." dedi. 1978'de öldürülen Ankara
Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz'ün, ölümünden önce hazırladığı
rapor dikkat çekiciydi. Anarşik olayların gerisindeki güçlerden birinin Kontrgerilla olduğunu belirten Öz, "Silahlı solu Kontrgerilla yönetiyor." demekteydi. Kontrgerilla ile ilişkilendirilen bir diğer olay, gazeteci yazar İlhami Soysal'ın Ankara'da kaçırılarak dövülmesi oldu.
1990'larda ise örneğin
Abdullah Çatlı grubunun ve Hizbullah'ın PKK'ya karşı kullanılması ve
Susurluk kazası ile açığa çıkan oluşumlara bazı uzmanlar Türk Kontrgerillası adını verdi. Örneğin Uğur
Mumcu, 26
Eylül 1992 günü Cumhuriyet'teki köşesinde şunları yazdı: "
Kürt Hizbullahı, özellikle son bir yıldır PKK'ya karşı saldırılar düzenliyor. Bu saldırılar, devlet içindeki örgütler, örneğin Kontrgerilla olarak bilinen Özel Harp Dairesi tarafından destekleniyor mu?" Sanatçı Arif Sağ da, 1993'te Sivas'ta
Madımak Oteli’nin yakılması olayını "Türkiye'de irticanın boyutunu görmek isteyenlerin" tezgâhladığını öne sürdü.
Çatlı Kontrgerilla elemanı mıydı?
Türk siyaset tarihindeki en ilginç olaylardan biri politikacıların "Kontrgerilla" hakkında iktidarda iken başka muhalefette iken başka konuşmaları. Örneğin Ecevit, 1978'de başbakan olunca, "Yaptığım araştırmalara göre Türkiye'de, devletçe düzenlenmiş kontrgerilla resmen yoktur. Yani, kontrgerilla, devletin güvenlik kuvvetleri arasında yoktur." diyor. Ecevit ile beraber o meşhur brifingi dinlemiş olan dönemin
Savunma Bakanı Hasan Esat Işık da, 2
Şubat 1978 günü yaptığı açıklamada "Ordu içinde kontrgerilla yoktur." açıklamasını yapıyor. Yine örneğin Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut
Özal, 1988'de başbakan iken uğradığı suikast hakkında yıllar sonra yakınlarına yaptığı açıklamalarda ucu devletin içine uzanan bir örgütten söz etti. Ama başbakanlığı sırasında Meclis'teki bir konuşmasında Özel Harp Dairesi mensuplarının yurtdışında büyükelçilerimize karşı suikast girişiminde bulunan ASALA'ya ve Güneydoğuda da PKK'ya karşı kullanıldığını belirtiyor.
Ecevit, 1990 yılı kasım ayında, "Eğer bir ülkede gizli silahlarla donatılmış, devlet içinde fakat devlet denetimi dışında bir örgüt var ise, bütün karanlık olayların ardında, o gizli örgütten bazı elemanların da yer almış olabileceği kuşkusu herhalde hafife alınamaz." demekteydi. Bir ay sonra Genelkurmay'da medyaya verilen Özel Harp Dairesi brifinginde ise Genelkurmay
Harekat Başkanı Korgeneral Doğan Bayazıt şöyle demekteydi: "Faili bulunmamış cinayetlerin, çözümlenmemiş olayların kolaylıkla yüklenebileceği bir kuruluş aranıyorsa Kontrgerilla seçimi yanlıştır." Derin devlet ve Kontrgerilla tartışmasının hedeflerinden biri olan Mehmet Ağar'ın ise, 29 Haziran 1998 günü Meclis'te yaptığı konuşmadaki Kontrgerilla yorumu şöyle: "1950'den beri gelen kontrgerillalar, gladiolar, şunlar bunlar... Bunlar otuz senedir söylenen şeyler; hangisi realite içerisinde yerini buldu, hangisi delillendirildi, hangisi ortaya konuldu; hiçbir tanesi ortaya konulmadı."
AKSİYON