İşte o ağır tehdit cümleleri içeren yazı:
Her nedense bu 'abi' deyişi ben gazeteye girer girmez başladı; hiç unutmam, bir gün Nadir Bey bile gizil
şakacılığıyla beni "
İlhan Abi" diye çağırmıştı...
Bu kıdemime dayanarak
Ergenekon dosyasının savcısına abilik yapayım dedim...
Nasıl?...
İnsan ya yaşar ya ölür; yaşadıkça da hastalanır, iyileşir, ömür başka türlü geçmez...
Epey hastalandım ben de, zatülcenpten vereme, ülserden katarakta dek hastalıklar beni yokladı...
Şaka değil, 80'i çoktan aştık...
12
Mart döneminde içerden çıkmıştım, üstümde bir tuhaflık vardı; neydi, nedendi bilemiyorum...
Hastaneye yatırdılar, bir şeyler bulamadılar..
O dönemde
Yalova kaplıcaları gözdeydi, kendi kendime dedim ki:
- Gazeteden izin alayım, bir güzel dinleneyim...
Kafaya bak sen!..
Yalova'da her gün sıcak sulara giriyorum, yürüyüşler yapıyorum; ama, nafile...
Açılamıyorum...
Bir gün yürüyüşün sonuna doğru sağ bacağımı çekemez oldum, kendi kendime söyleniyorum:
-
Allah.. Allah..
Eve döndüm, telefonda bizim Merih Sezen 'le konuşuyoruz:
- Sen, dedi,
apandisit olmuşsun...
- Deme!..
*
Teşhisi Merih koydu, doktorlara gittim, onayladılar:
- Apandisitin patlamış; ama, kimi çok seyrek durumlarda beden "önlemini" alır, patlayan apandisiti bir zarla sarar...
Vay canına!..
Meğer Ziverbey'in anısını bedenimde taşıyor ve saklıyormuşum...
Akrostiş yazmak kolay değil...
Her neyse ardından bir enfarktüs geçirdim, bir daha...
Derken bedenimde kendine göre yeni dengeler oluştu ve bu yaşa erişebildim...
Sizin anlayacağınız, durumu idare ediyoruz; ama, bu yaşlarda insan
bıçak sırtında yaşar, her şey kıl payıdır...
*
Şimdi gelelim sevgili savcımıza...
Nasıl bir tehlikeyi yaşadığının farkında mı?..
Sanırım değil...
Evi bastıkları saatlerde, daha sonra polislerle yolda, Emniyet'te veya savcılıkta bana bir şey olsaydı, pattadak nalları havaya dikseydim, neler olacağını sevgili savcım hiç düşündü mü?..
Damgayı yiyecekti:
- Katil savcı!..
Yazık olacaktı sevgili savcımıza...
İşin altından ömür boyu kalkamayacaktı...
*
Savcı Bey anlaşılıyor ki çok ağır bir yük üstlenmiş, altından kolay kolay kalkılamayacak bir yük...
Sorgulamadaki karşılıklı konuşmalarda sezinledim ki bu yük onu tüm
yaşam boyu ezebilir...
Ne düşünüyordu:
- İlhan
Selçuk 'un evini sabaha karşı basarım, suç belgelerini ele geçiririm...
Operasyon fos çıktı...
Ergenekon dosyasını yaymak; yazarları, fikir adamlarını,
emekli komutanları, muvazzafları da içine alarak sonuçta laik orduya ilişkin bir
dava harekâtına dönüştürmek
akıl kârı değildir...
Savcımız durumu bir daha gözden geçirmeli...
Kişinin kafasındakilerle "realite" arasında bir uygunluk olmadı mı iş tersine
döner, dava dosyası da çuvallar...
*
İlhan Selçuk'a gece baskınında kapsamlı düşünemeyen, kendi kariyerini bile tehlikeye atabilecek kararlar alabilen sevgili savcım, "Düşünen Adam" heykelini sanırım biliyordur...
Savcım "Düşünen Adam" olmalı...
Bu, yalnız
ülke için değil, kendisi için de gerekli bir temel koşul...
İlhan Selçuk