Suç duyurusu ve değişen Türkiye
İki
küfür vakasıyla ilgili iki başbakanın takındığı farklı tavır ve
Genelkurmay'ın yaklaşım farkları Türkiye'nin
demokratikleşme yolunda aldığı mesafeyi açık şekilde resmediyor.
17
Nisan 1997'de
Erzurum Jandarma Bölge Komutanı
Tuğgeneral Osman Özbek, dönemin
Başbakanı Necmettin Erbakan'a yönelik ağır bir konuşma yapıyor.
Kameraların önünde açıkça "peze...k" diyor.
Ardından ilginç bir sessizlik yaşanıyor.
Hasan Celal Güzel o döneme ait ilginç bir anısını
Şubat 2006'da SkyTurk'te anlatıyor.
Güzel, dönemin
Hükümet Sözcüsü Abdullah
Gül'e, "eğer gereken yapılmazsa, hükümet otoritesinin sarsılacağını" ifade ediyor.
Gül, konuyu Başbakan'a iletiyor.
24 Nisan'da Başbakan ile Cumhurbaşkanı
Demirel bir araya geliyor.
Tuğgeneral Özbek'in açıklamaları konusunda
dosya hazırlandığı ve
cumhurbaşkanına iletildiği açıklanıyor.
***
Ancak Genelkurmay İkinci Başkanı
Orgeneral Çevik Bir, sorular üzerine kendilerine herhangi bir dosyanın ulaşmadığını belirtiyor.
Güzel, Gül'ü yeniden arıyor.
"Gereken yapılmazsa, konuya ilişkin tepkisini bir basın toplantısıyla kamuoyuyla paylaşacağını" söylüyor.
Gül, ertesi gün Güzel'i arayarak, Özbek Paşa hakkında gerekenin yapılmasıyla ilgili Genelkurmay'a gönderilecek evrakı Başbakan'a imzalattığını ifade ediyor.
Refah-Yol
koalisyon hükümeti 18 Haziran'da düşüyor.
Ağustostaki Askeri Şûra'da küfrün sahibi Tuğgeneral Özbek, tümgeneralliğe
terfi ediyor.
Güzel, ilk karşılaşmasında Gül'e "imzalı evrakı" soruyor.
Aldığı
cevap şaşırtıyor.
İstifanın ardından Erbakan'ın Başbakanlık'taki
eşya ve evrakları toplamak üzere makam odasına giden Gül, imzalı o evrakı sumen altında buluyor.
Yani evrak Genelkurmay'a hiç gönderilmiyor.
**
Bu döneme ait bir başka anıyı dönemin
Gaziantep Milletvekili Kahraman Emmioğlu önceki gün bizzat anlattı.
4 Şubat 1997'de Sincan'da tanklar yürüyor.
Gaziantep'te parti toplantısında konuşan Emmioğlu, "Eğer Sincan'daki tanklar normal bir manevra sebebiyle yürütülmüşse diyeceğimiz bir şey olamaz, yok eğer
demokrasiye 'ince ayar vermek' niyetiyle yürütüyorlarsa, bu şekilde düşünen kafalar duvara çarpılıp ezilmelidir" diyor.
"Kafalar duvara çarpılıp ezilmelidir" sözü televizyonlarda tekrar tekrar yayınlanıyor.
28 Şubat ekibi büyük tepki gösteriyor.
Dönemin
Adalet Bakanı Şevket
Kazan, kendisini çağırıp hakkındaki "teşekkül halinde
kaçakçılık" iddiasıyla ilgili fezlekeyi Meclis'e sevk edeceklerini söylüyor.
Gerekçe ilginç, "Askeri Şûra'da 'Bakın biz vekilimizi korumadık. Siz de Özbek için gerekeni yapın' diyeceğiz."
Ancak YAŞ öncesinde hükümet bozulunca hamle anlamını yitiriyor.
Emmioğlu'nun dokunulmazlığı ise kalkıyor.
Yargılanıyor. Beraat ediyor.
**
Sonuç olarak, 28 Şubat'ta Başbakan'a açıkça küfreden isim hakkında suç duyurusunda bulunulamıyor.
Genelkurmay da
soruşturma açmak yerine, dört ay sonra kendisini terfi ettiriyor.
Gelelim
Erdek Deniz Üssü'nde 23 Şubat 2010 günü için belirlenen "Adi: Başbakan" skandal parolasına.
"
Parola" ve "işareti" bir
astsubay belirliyor.
Onun amiri konumundaki Kıdemli
Albay Bülent Keçeci de listeyi onaylıyor.
Hakaret içeren parola Erdek Mayın
Filo Komutanı Tümamiral Atilla Kezek'in de bilgisine sunuluyor.
O da izin veriyor.
Genelkurmay Başkanlığı, "Adi: Başbakan" parolası için şikâyet beklemeden soruşturma açıyor.
Listeyi belirleyen astsubay tutuklanıyor.
Onayı veren albay ve
tümamiral ise halen görevlerini sürdürüyor.
***
İlginç şekilde Çankaya'da yine bir zirve yapılıyor.
Ardından da Başbakan Erdoğan'ın avukatlarının, astsubay, albay ve tümamiral hakkında suç duyurusunda bulunacakları kaydediliyor.
Türkiye ciddi bir değişim yaşıyor.
Hakaretler halen sürse de bu kez
hesap soruluyor.
Genelkurmay soruşturma açmak için imzalı evrak beklemiyor.
Ancak kapsamını dar tutuyor.
Bunun üzerine Başbakan
hakareti sümen altı etmiyor.
Suç duyurusunda bulunuyor.
13 yıl arayla ortaya çıkan iki küfür vakası, Türkiye'nin aldığı mesafeyi gösteriyor.
Gerçek demokrasiye erişmek için daha çok yol alınması gerektiğini de ortaya koyuyor.
ERHAN BAŞYURT - BUGÜN