Son olarak dün
Hürriyet gazetesinde 'İşte 9 gün içinde değişen gerekçe' başlıklı haber yayımlandı. Çiçek'in 15 Haziran'da
belge ile ilgili 'ifadesine başvurulmak üzere' çağırıldığı belirtildi. 24 Haziran'da yapılan ikinci
çağrıda ise '
Ergenekon terör örgütü
şüphelisi sıfatıyla savunmasının alınması' için davetiye çıkarıldığına dikkat çekilerek 9 gün içinde çağrı gerekçesinin değiştiği öne sürüldü. Ayrıca çağrı günü de eleştirildi. Çiçek'in neden 30 Haziran'da, MGK toplantısının olduğu gün ifadeye çağrıldığı
sorgulanıyor.
İFADE İÇİN ÇAĞRI SÜRESİNİ SAVCI BELİRLER
15 Haziran'daki celpte Çiçek'in 1
7 Haziran'da yani iki gün sonra gelmesi isteniyordu. Ancak 24 Haziran'da 4 gün sonrasına gün verilmesi eleştiriliyor. Neden 26 Haziran'da ifadesinin alınmadığı soruluyor. Belli bir kesim, şimdiye kadar Ergenekon
soruşturmasında
gözaltı yapılmasını eleştirerek 'İfadeye çağırın, gelsinler' diyordu. Bu kez savcı davetiye ile çağırdı ancak ifadenin günü nedeniyle yine eleştiriden kurtulamadı. Yasa, ifade ve sorgu için çağrının süresini savcılara bırakıyor. Bir sınırlama koymayarak 'haklı süre' içinde çağırması öngörülüyor. Şüpheli ya da tanığa ifadesinin alınacağı konunun açık olarak bildirilmesi yeterli.
Savcılar,
darbeye teşebbüs suçundan sürdürülen bir soruşturmada ele geçirilen belge ile ilgili
muvazzaf askerin ifadesini alabilir. Ergenekon soruşturmasının ikinci iddianamesinde bu konuyla ilgili
yasal
düzenlemeler ve yargı kararları açıkça anlatılıyor.
SAVCILARIN GEREKÇESİ YENİ DELİLLERLE DEĞİŞİR
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun ilgili maddesine göre, ifadeye çağırılan Çiçek'e ilk celpte hangi konu nedeniyle ifadesinin alınacağı belirtildi. Ancak burada Çiçek'e 'şüpheli ya da
tanık' olarak herhangi bir bildirimde bulunulmadı. Çünkü belge üzerinde daha inceleme yapılmamış, deliller tam olarak toplanmamıştı. Bu nedenle, Çiçek'in belgeye ilişkin 'bilgisine başvurulmak' istendi. Ancak bu sırada Genel
kurmay Askeri savcısı ilk defa bir soruşturmaya ilişkin
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na geldi. Kendilerinin soruşturmasının sürdüğünü belirterek, ifadeye çağırılma işleminin geri alınmasını istedi. İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığı da
Genelkurmay'ın bu talebini kabul etti ve ifade alma işlemini erteledi. Bu sırada askerî
savcılık soruşturmasını sürdürürken, Ergenekon savcıları da Ergenekon zanlısında ele geçirilen belge ile ilgili soruşturmasına devam etti.
Polis kriminal raporu hazırlandı, iddialara göre
telefon dinlemesi yapıldı ve yeni deliller elde edildi. Bu aşamada Genelkurmay
Askerî Savcılığı 'kovuşturmaya yer olmadığına' şeklinde soruşturmasını bitirince de yine iddiaya göre yeni delilleri olan Ergenekon savcıları Çiçek'i ifadeye çağırdı. Bu kez
dosya tekamül ettiği için de hukukî olarak 'Ergenekon
terör örgütü üyeliği' suçlamasıyla 'şüpheli' sıfatıyla savunmasını yapması istendi. Nitekim, belgeye ilişkin raporlar hazırlanmadan, sürecin başında Çiçek'e Ergenekon şüphelisi denilseydi bu daha büyük bir tartışmanın konusu olacaktı.
'Terör örgütü' ifadesi 'inat' değil, iddiadır
İstanbul
Cumhuriyet Başsavcısı Aykut
Cengiz Engin, yapılanmayı '
Ergenekon Terör Örgütü' olarak açıklamıştı. Hürriyet gazetesinin dünkü haberinde savcıların 'inatla' terör örgütü dediği ifade ediliyor. Hatırlatmakta fayda var: 'Savcı' iddia makamıdır, hazırladığı soruşturma evrakı da iddianamedir. Bu nedenle zaten özünde bir iddia olan bu tespitleri savcının iddia sahibi olarak 'iddia edilen ETÖ' demesi hukuk mantığına aykırı. İstanbul 13.
Ağır Ceza Mahkemesi, 'iddia edilen ETÖ' tabirinin kullanılması zorunluluğunu basın mensupları ya da kamuoyunda açıklamalarda bulunan üçüncü kişilere getirmişti. Savcılar için değil...
[Haber İnceleme] Askerî savcılığın gerekçeleri hukuka aykırı
'Askerlerin
sivil mahkemede yargılanması ile ilgili düzenlemeye konu edilen
Albay Dursun Çiçek'in yargılanması hususunda tartışmalar sürüyor. Hürriyet Gazetesi'nin iddiasına göre; asker kişilerin askerî mahallerdeki suçlarında askerî savcılığın yetkili olduğu gerekçesiyle Albay Çiçek, sivil savcılara ifade vermeye gelmedi. Habere göre, Ergenekon tutuklusu Avukat
Serdar Öztürk'ün bürosunda ele geçirilen belgeyle ilgili 15 Haziran tarihli ifade davetine askerî savcılığın, 'asker kişilerin askerî mahalde işledikleri suçları soruşturmak bizim yetkimizde' gerekçesiyle
itiraz ettiği öne sürüldü. Bunun üzerine soruşturmayı yürüten sivil savcılar, Albay Çiçek'e iddia olunan 'Ergenekon terör örgütü soruşturması kapsamında' ikinci kez celp gönderdiği ileri sürüldü.
Oysa hukukçular askerî savcılığın 'kirli tezgâh' belgesinin ortaya çıkmasından sonra belgenin incelenmesi konusunda 'biz görevliyiz' gerekçesinin hukuka aykırı olduğuna dikkat çekiyor. Askerî Mahkemeler Kanunu'nda da, askerî ve sivil kişilerin müşterek işlediği suçlarda, eğer suç Askerî Ceza Kanunu'nda (ACK) yazılı bir suç ise (darbe teşebbüsü ACK'da yazılı bir suç değil) sanıkların yargılanmaları askeri mahkemelere; eğer suç ACK'da yazılı olmayan bir suç ise görevin sivil yargıya ait olduğu belirtiliyor.
Askerî savcının, İstanbul'daki görüşmede belgeyle ilgili kendilerinin yetkili olduğunu söylemesi askerî suç kavramına da aykırı düşüyor. Sadece asker kişi ve askerî mahal kavramıyla suçun askerî yargının görev alanına girmesi, Askerî Mahkemelerin Kuruluşu Kanunu'na ve ACK'ya aykırı. Ergenekon kapsamında yürütülen darbe teşebbüsü soruşturması , Türk Ceza Kanunu'nun 312, 313 maddelerinde düzenleniyor. Bu suçların 765 sayılı eski TCK'daki karşılığı ise 147, 148. maddeler. ACK'da asker kişilerin işlediği ve TCK'da bulunan suçlarla ilgili düzenleme var. Buna göre, vatan aleyhine bir cürüm işleyen askerî şahıs hakkında TCK 125 ile 145. madde hükümlerinin tatbik olunacağı belirtiliyor. Darbe teşebbüsü ise eski TCK'nın 147, 148. maddelerinde düzenleniyor. Yani ACK'ya göre de, darbe teşebbüsü askerî bir suç değil.
ZAMAN