Bu mantıkla Gladyo sonsuza kadar yaşar
Bu ülkede o kadar çok hadise o kadar hızlı yaşanıyor ki! Bazen değil bir tespit yapmak, meselenin bir yönüne değinip geçme fırsatını bile yakalayamıyorsunuz. Bu durum, bazen şuuraltı yüklemelerin ince hesabının devamına yarıyor.
Çoğu kez
iletişimdeki ince göndermeler ve sessizce çizilen imajlar insanların zihnine yapışıp kalıyor. Tabii bu arada tarihe yanlış notlar düşülüyor ve insanların şuuraltı müktesebatı yanlış işaret taşlarıyla bambaşka bir yöne çevriliyor.
Geçenlerde
Hürriyet gazetesinde yer alan bir haber onca gürültünün arasında kaybolup gitti. Beğenirsiniz beğenmezsiniz, onu bilemem; Hürriyet'in önemli bir gazete olduğuna inanan birisi olarak arz edeceğim, haber diziliş biçiminin bende büyük bir üzüntüye sebep olduğunu söylemek zorundayım. Öyle inanıyorum ki vahim sonuçları hatırlatıldığında
Aydın Doğan da,
Ertuğrul Özkök de bu durumdan rahatsız olacaktır. O yüzden aradan bir kaç gün geçmesine rağmen buna temas etmeyi faydalı buluyorum. Bahsi geçen gazeteyi yıpratmak gibi basit amacın peşinde değilim; fakat bu kadar bariz bir iletişim hatasını görmezden gelmeyi de daha sonra oluşacak zincirleme bir
kaza olarak görüyorum. Çünkü yapılanı Hürriyet gibi 60. yılını kutlayan bir gazeteye yakıştıramadım; Hürriyetçiler de yakıştırmamalı.
Olayı hatırlayalım: Bir kadın canlı
bomba yakalandı geçenlerde. Olay herkesin malumu.
Kadını günlerce takip eden
İstanbul polisi kadın
teröristi derdest etti de İstanbul bir felaketin eşiğinden döndü. İstanbul Emniyet Müdürü
Celalettin Cerrah, kameraların karşısına geçti ve
canlı bombayı nasıl takip ettiklerini en ince ayrıntısına kadar anlattı. Görüntülerden ve fotoğraflardan anlaşıldı ki polis gerçekten görevini iyi yapmış ve feci bir olayın önüne geçilmişti. Bu habere her gazete ve televizyon yer verdi. Ancak hiçbiri Hürriyet titizliği (!) içinde yaklaşmadı olaya. Hürriyet'in ilk sayfadaki başlığı aynen şöyle: "Eşarbı çıkarınca yakalandı" iç sayfada da "
Başörtüsü düştü, canlı bomba göründü". Ne anlıyorsunuz siz şimdi bu başlıklardan? Sanırsınız ki canlı bomba eşarplı bir kadındı, takip edilmiyordu, bilinmiyordu ve 'eşarbı çıkarınca' yakayı ele verdi. Canlı bomba üzerinden eşarp mesajını böyle verirseniz, aradan onlarca sene geçse bile
başörtüsü sorunu çözülemez. Herkes biliyor ki kadın günlerce takip edilmiş, kılıktan kılığa girmiş, kamuflaj yapmış... Bu ülkenin en sıcak
gündem maddelerinden biri başörtüsünü terör gibi meşum bir olaya bulaştırarak vermek doğru bir yaklaşım değil. Toplumsal barışa da zarar verir, gazeteciliğe de, Hürriyet'e de.
Aynı günün Hürriyet'inde Zahid Akman'ın bilmem kaç yüzüncü kez basılan resminin yanına 'Deniz Feneri'ni yazmak gazeteci görevi' denmiş. Doğrudur. Bir
komplo kuşkunuz yoksa objektif kriterlerden taviz vermeyecekseniz, tercüme hataları deyip tarihe yanlış notlar düşmeyecekseniz vs. bu konuyu yazmak tabii ki gazetecilik başarısıdır. Ancak unutmamak lazım ki
Taraf Gazetesi tarihin seyrini etkileyecek kadar vahim iddialarda bulundu ve bir sürü
belge yayınladı da sadece üç gazete bu bilgiyi görmezden geldi. Ve Hürriyet o üçten biriydi.
Ergenekon davası ile ilgili görmezden gelme ya da karikatürize etme temayülü üzerinde durmaya bile gerek yok; malumu ilam olur...
Vahim iddiaları nakletme yerine 'sızma' üzerine bir sürü şey söylendi. Tabii ki o da önemli ve o da sorgulanmalı; ancak herkes de biliyor ki ister Hürriyet isterse diğer gazetelerin ses getirici haberlerinin önemli bir kısmı da sızdırma bilgilere dayanıyor. Mesela şu ödüllere boğulan 'Askerimizin başına çuval geçirildi' haberi apaçık bir içerden sızmış bilgiydi. Herhalde durduk yerde Irak'ta yaşanan vahim bir olay
Ankara bürosuna küt diye düşmemişti. Her neyse...
Asıl demek istediğim şu:
Ergenekon davası başladı ve korkarım ki bazı gazeteler şuuraltı göndermelerin bin bir çeşit taktiğine yine başvuracak. Baştan beri bu olayı sulandırmak için çırpınıp duran meslektaşlarımız var. Bu davayı sulandırmak, sadece gazetecilik hatası olmaz; aynı zamanda bu ülkenin geleceğini
gasp etmek anlamı taşır.
PKK militanı bir canlı bombacıdan başörtüsü mesajı çıkarmak gibi bariz hatalara girilince insan endişeye kapılıyor. Çünkü bu mantıkla
Avrupa kıtasında ayakta kalan son Gladyo'yu yenmek mümkün değil...
EKREM DUMANLI-ZAMAN