Kalaycıoğlu, "İktidar, kendisini sıkıntıya sokacak soruşturmaların sürdürülmemesi ve derinleştirilmemesi için adaletin denetimini istiyor. Adalet mekanizmasının olabildiğince kendisine yakın durmasını istiyor." dedi.
Cihan Haber Ajansı’na (Cihan) konuşan Kalaycıoğlu, hem cumhurbaşkanlığı hem de HSYK seçimlerinde demokratik tavır sergilenmediğinin altını çizdi. Kalaycıoğlu, “Seçimler bir ölçüde Esed’in veya Maliki’nin yapmış olduğu Irak’taki, Suriye’deki seçimlere benzer hale getirildi. Yani, sadece kaç kişi katılmış? Kaç kişi oy vermiş? değil. Seçime giderken seçimlerin demokratikliğini garanti eden bir takım esaslar var. Bu; seçim kampanyasının niteliği, seçime katılan adayların eşit koşullarda olması, eşit miktarda fon kullanabilecek şekilde davranılması, mali imkanlardan benzer şekilde yararlanılabilmesi, bunlarda konulmuş olan kuralların esnetilmemesi, devlet imkanlarının birileri için kullanılırken, öbürlerinin istisna edilmemesi. Bunlar olduğu zaman seçim demokratik seçim olur.” şeklinde konuştu.
Seçimlerde eşit davranılmadığının belirten Kalaycıoğlu, bunlarla ilgili hukuki müeyyidenin Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından uygulanması gerektiğini söyledi. Kalaycıoğlu, şu görüşleri dile getirdi: “YSK, bunu uygulayamıyor. Seçimleri iptal edersiniz yeniden yaparsınız. Meclis’in buna el atması lazım, özellikle Cumhurbaşkanlığı ile ilgili olarak seçim kurallarını yanlış oluşturmuş durumdalar. Bunların yeniden ele alınması ve hakça olabilecek şekilde yeniden formüle edilmesi lazım. Bazı eksikliklerin giderilmesi lazım. Onun ötesinde, Başbakan iken Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasa’nın 101. ve 103. maddesini, aynı zamanda görevlerini içeren maddeleri farklı şekilde yorumlayacaklarını beyan ederken ve bir kısmını da uygulamak sureti ile ihlal etti. Şu anda da ihlal etmeye devam ediyor. Mesela tarafsızlık ilkesi. Ant içmiştir bu konuda. Bunu ihlal etmeye niyetli olduğunu beyan etti ve şimdi de ihlal ediyor. Onun dışında 101. Madde seçilir seçilmez milletvekilliğinin düşmesi gerekiyor. YSK tarafından resmi sonuç 3 gün içinde ilan edildi. Milletvekilliğini tuttu, dokunulmazlığını korumaya devam etti. Burada enteresan bir süreç yaşadık. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Davutoğlu’nu seçişi ile Kore’deki komünist partisinin başkan seçişi arasında hiçbir fark yok. Totaliter partinin seçimi gibi.”
Siyasi iktidarın HSYK seçimlerine müdahil olmasını eleştiren Kalaycıoğlu, "İktidar, kendisini sıkıntıya sokacak soruşturmaların sürdürülmemesi ve derinleştirilmemesi için adaletin denetimini istiyor. Adalet mekanizmasının olabildiğince kendisine yakın durmasını istiyor." ifadelerini kullandı.
HSYK seçimleri öncesi, hükümet kanadından bazı isimlerin Yargıda Birlik Platformu’nun (YBP) kazanamaması durumunda seçimleri meşru saymayacaklarını açıklaması, B ve C gibi planların devreye gireceği şeklindeki söylemlerin tehdit içerdiğini vurgulayan Kalaycıoğlu, “Tehdit altında seçime götürdüğünüz zaman, belli bir şekilde davranırsanız ‘bunun bedeli olacak’ falan diye, insanların oy verme kararlarını etkilersiniz. İnsanların özgür karar vermesini de kuralların hakça işlemesini de engelliyorsunuz demektir. Standartlar demokratik olmaktan demokratik olmamaya doğru evrim gösteriyor. YSK susuyor, oturuyor. O zaman yapabileceğimiz bir şey de kalmamış oluyor. Seçim sonrası ‘yargı kazandı’ söylemine de algı yönetimi deniyor. Çelişki içerse de siyasette algı yönetimi diye bir şey var. Temel itibari ile izlenmiş olan süreç, bu sürecin özellikleri, Adalet Bakanlığı’nın kendi memurlarını göndererek propaganda yapması falan bunların hepsi kural ihlali, aynı zamanda hakkaniyet içerisinde yapılmış olan seçimlerin olmadığı yönünde ciddi izlenim doğuruyor.” ifadelerini kullandı.
‘HSYK SEÇİMİ ÖNCESİ ZAM MÜJDESİ, NEZAKETSİZLİKTİR’
HSYK seçimleri öncesi hükümetin yargı mensuplarına yönelik zam müjdesini de eleştiren Kalaycıoğlu, “Seçim öncesi zam müjdesi gelmesi nezaket kurallarına uygun değil, hakkaniyeti zedeleyen bir durum. Bu insanlara bir nevi çıkar temin ediyormuş, rüşvet veriyormuş şeklinde görüntü arz edilmesi, bunlar nahoş durumlar. Artık Türkiye özgür ve hakça bir seçim yapabiliyor mu diye sorgulayabileceğimiz bir noktaya doğru geliyoruz. Bu Türkiye’nin demokratik olup olmadığını sorgulamaya iten bir özelliktir. Otoriterleşmek özelliği güçlülük kazanıyor, bu çok üzücü bir şey. İçinde bulunduğumuz dünyada daha çok AB ilkelerinin, Kopenhag kriterlerinin uygun standartlarına doğru evrim göstermemiz gerekirken güneydeki komşularımızın otoriterlikten çıkmayan uygulamalarına benzer nitelikte bir evrim göstermeye başlıyoruz. Bu çok can sıkıcı ve üzücü bir gelişme tabi ki.” dedi.
HSYK seçimleri sonrası bir hâkimin İstanbul Adliyesi’nde ‘Paralel yargıyı affetmeyeceğiz, paraleller cezasını çekecek’ şeklinde bağırmasına da değinen Kalaycıoğlu, şunları söyledi: “Hakimin orada öyle bir ifade kullanması iktidar mücadelesi, yani siyaset. Bunu hukuki açıdan hukukçulara sormak lazım. Burada bir kanıt gerekiyor. Buradaki argümanlarda ciddi kanıt gerekiyor. Böyle bir şey var mı? Nasıl çalışıyor? Kimler burada bulunmuş ve bu kanıtların AİHM’in kabul ettiği esaslar çerçevesinde geçerli olması lazım. Kanıt uydurulduğunu da çok gördük. Bir takım davalar yaşadık ve burada imzasız ihbar mektupları, dedikodular, şunlar bunlar… Bunlara dayanarak karar veren mahkemeler var. Bunlar çok sakat uygulamalar. O zaman da ben bunları eleştirdim. Bu şekilde sakat uygulamalarla hukuk devletini yerleştiremezsiniz. Bunları tekrar edersek iki kere yanlış yapmış olacağız. İki yanlıştan da bir doğru çıkmıyor, iki tane yanlış çıkıyor. Bizim bildiğimiz kadarıyla yargıçlar hukuka uygun olarak yapmış oldukları hukuk değerlendirmeleri ve mahkeme kararları ile konuşurlar, bu şekilde konuşmamaları gerekiyor ama bu tür süreçler hukukçuları da büyük ölçüde siyasileştiriyor tabi ki. Siyasi kamplar doğuyor ve birbirinden hesap soran bir hukuk camiası ortaya çıkıyor. Bu da hukuktan çok kararların siyasi olarak verilmesi demek. Hukukun üstünlüğü ilkesinden ayrılması, insan hakları, Venedik Komisyonu Kriterleri’nden, Kopenhag Kriterleri’nden uzaklaşması anlamına geliyor.”