Kapatılma konusunun her geçen gün daha da alevlendiği bir ortamda dershane konusunun demokratik bir zeminden uzaklaşarak gitgide daha vahim bir hal aldığını söyleyen Efe, dünyanın en mükemmel eğitim sistemine sahip olunsa bile, bir öğrencinin daha iyi olduğuna inandığı bir eğitim kurumundan istediği dersi alması gerektiğini ifade ediyor.
ABD'nin ve dünyanın en köklü dershane zincirlerinden Kaplan Dershaneleri New York Bölge Direktörü ile konuyu değerlendiren Efe, Amerika'daki dershanelerin eğitim sistemindeki önemini tanımlıyor. ABD'de 75 yıldır varlığını koruyan ve ülke ekonomisine 4 milyar dolarlık katkı yapan dershanelere en çok, iyi bir üniversite kazanmak isteyen öğrencilerin gittiğinin de altını çiziyor.
İşte Şemsettin Efe'nin " 'Hükümet dershaneleri kapatıyor' diyemedik " başlıklı yazısı:
Türkiye’de birçok konuda olduğu gibi dershanecilik konusunda da maalesef demokratik zeminden uzak bir tartışma ortamı aldı başını gidiyor.
Dershanecilerin, öğrencilerin, velilerin aklında makul bir cevap bekleyen onlarca soru var. Dünyanın en mükemmel eğitim sistemine sahip olsanız bile bir öğrencinin daha farklı, daha iyi olduğuna inandığı bir eğitimciden ya da bir eğitim kurumundan istediği dersi almasını nasıl engelleyebilirsiniz? Sadece verilen eğitimin kanunlara uygun olup olmadığını denetleyebilirsiniz o kadar. En başta bu özgürlüğün nasıl öğrencilerin elinden alınabileceğini aklım almıyor.
İşin daha kötü tarafı maalesef bunu gazeteci olarak yurt dışında kimseye de anlatamıyoruz.
ABD’nin ve belki de dünyanın en köklü dershane zincirlerinden birinin New York Bölge Direktörü olan Christine Brown’la konuştuk. Türkiye’de de şubesi bulunan Kaplan Dershaneler Zincirinin Bölge direktörü Brown’a “biz Türkiye’de dershaneleri kapatıyoruz” demedik, diyemedik. Doğrusu “neden” diye sorarsa ne cevap vereceğimizi bilemediğimizden, sadece Amerika’da nasıl çalıştıklarını sorduk.
Kaplan Dershaneleri 1938 yılında kurulmuş. Bugün binlerce şubesi, on binden fazla öğretmeni, yüz binlerce öğrencisi var. Dershaneye giden öğrencilerin büyük çoğunluğunu Princeton, Harvard, Columbia, Yale, MİT, UCLA gibi dünyanın en iyi üniversitelerine girmek isteyenler oluşturuyor. Zira bu okullara girebilmek için ders notu ortalamanınzın çok yüksek olmasının yanısıra SAT denilen sınavlardan da çok yüksek puan almanız gerekiyor.
Öğrenciler, sınavlardaki puanlarını yükselteceğine inanarak bu dershanelere gidiyor. 75 yıldır varlığını devam ettirdiğine göre dershaneler de bu anlamda talebe cevap vermiş görünüyor.
Dershaneciliğin ABD ekonomisinde yıllık 4 milyar dolarlık payı var. Kaplan Dershaneleri tek başına bu cironun 2.2 milyar dolarlık kısmına sahip.
Christine Brown’a dershanelerin eğitimdeki yerini nasıl tanımlıyorsunuz diye sorduğumda; öğrenciler, veliler ve eğitimciler için bir kaynak oluşturuyoruz diyerek cevap veriyor.
ABD’de dershaneler sadece kendi bina ve dersliklerinde eğitim vermiyor. İsteyen okul anlaşıp dershaneyi öğrencisinin ayağına getirebiliyor.
Hatta kilise organizasyonları bile fakir ve kimsesiz çocuklar için kiliselerde ders verdirebiliyor. Bütün bunlar eğitimde özgürlüğün ve demokrasinin gereği olarak uygulanıyor.
ABD’de de eğitim sisteminde sürekli değişiklikler yapılıyor, kamuoyunun birçok noktada eğitim sistemine ve okullara ciddi eleştirileri var ancak kimse özel teşebbüslerin kurduğu dershanelerin kapanmasını tartışmıyor. Bilakis dershanelerin mevcut sisteme ek kaynak oluşturduğu düşünülüyor.
Bizde dershaneler zamanın ruhuna ve ihtiyaçlara göre kendilerini yanlış konumlandırmış, eğitim sisteminin içinde farklı bir yere oturmuş olabilir. Bunun çözümü “dönüştürmek” gibi bir laf cambazlığıyla yasak getirmek değil, hem eğitim sistemini düzeltip geliştirecek, hem de aynı sistem içinde ihtiyaca cevap veren dershaneleri de yaşatacak yeni bir düzenlemeye gitmek.