Eski Yargıtay Başsavcısı Gündel, “Hiçbir delil olmadan insanları izlemeye alırsanız, suç işlersiniz. Bunu uygulayanlar, yasalar önünde hesap verir.” dedi. Eski Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Üyesi Savaş, yapılanların, 28 Şubat’taki DGM uygulamalarıyla aynı olduğunu söyledi.
Emniyet Terörle Mücadele Dairesi Başkanı Turgut Aslan’ın 30 ilin emniyet müdürlüklerine gönderdiği hukuk dışı talimatlara siyasetçi, hukukçu ve aydınlar sert tepki gösterdi. Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Gündel, soruşturma yönteminin Batı Çalışma Grubu (BÇG) ile çok büyük paralellik taşıdığını belirtti. “Geçmişte eleştirdikleri yöntemi bugün uygulamaya çalışıyorlar. Eleştirdiğiniz ve bundan dolayı yargılanmasını istediğiniz insanların konumuna düşmüş olursunuz. İleride başka yetkililer gelir bu fiilerinizden dolayı sizi yargılar.” dedi. Eski Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Üyesi Hakim Yarbay Veysi Savaş, talimatnamenin yargıya karşı bir darbe olduğunu ve yargının içinde bulunduğu durumun içler acısı halini gösterdiğini vurguladı. Emniyet’in ‘suç oluşturma talimatı’nı dehşet verici bulan eski AKP’li Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır, kumpasın içinde yer alanları uyardı: “Bu emir kanunsuz. Allah’ın da bir hesabı, bir kitabı vardır. Herkes bunu bilsin, eylem ve işlemlerinin hukuka uygun olmasına dikkat etsin.” CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin ise yapılanları ‘eşkiyalık’ olarak niteledi.
Hizmet’e kumpas ve fişleme talimatının Emniyet Genel Müdürlüğü’nce hayata geçirilmesi, Türkiye’yi ayağa kaldırdı. Ankara Savcısı Serdar Coşkun’un Emniyet’e gönderdiği hukuk dışı talimatın, yerine getirilmesi amacıyla 30 il emniyet müdürlüğüne iletildiği ortaya çıkmıştı. Söz konusu 23 maddelik talimat yazısında, Hizmet ile ilgili hukuksuz talepler sıralandı. Hizmet’in hiçbir mahkeme kararı olmadan ‘hükümeti devirmek, anayasal düzeni yıkıp devleti ele geçirmek’le suçlandığı talimatta, masum insanların silahlı örgüt üyesi yapma amacı güdüldü. Hukuk dışı emir, hukukçulardan da büyük tepki gördü. Eski Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet Gündel, yapılanların, 28 Şubat dönemindeki Batı Çalışma Grubu’nun faaliyetlerini hatırlattığını söyledi.
Gündel’in önemli tespitleri şöyle: “Soruşturma bu şekilde yürürse, BÇG’nin yöntemleri ile arasında çok büyük paralellikler ortaya çıkacak. Bu şekilde bir terör soruşturması yapılmaz. Bu tür dosyalarda şu ana kadar bir oluşumun terör örgütü olup olmadığı, faaliyetleri, mensuplarının silahlı gücünün bulunup bulunmadığı kolluk güçlerinin kayıtlarına girmesi gerekir. Şayet böyle bir soruşturma yapılıyorsa gerekli emniyet birimlerinden sorulur. Onun cevabı alınır. Yoksa, ortada olmayan birtakım fiiller yönünden bu tür yazışmalar yapılmaz. Yani insanları bu tür yazışmalarla takip altına almanız, fişlemeniz hukuki olarak mümkün değil. Terör suçlarından dolayı elbette dinlemeler, izlemeler yapılabilir. Ama bu tür dinlemeleri ve izlemeleri yapılabilmesi için kişilerin hakkında ciddi delillerin bulunması ve ihtiyaç olması lazım. Siz, terör örgütü üyesi mensupları oldukları hakkında hiçbir delil olmayan insanları dinlemeye veya izlemeye alırsanız, onları terör örgütüne dahil etmek gibi bir düşünce faaliyeti içine girerseniz, çok açık bir şekilde suç işlemiş olursunuz. Bu nedenle bu tür talimat veren savcının da bu tür soruşturmada yasa dışı kolluk faaliyetini yürüten kolluk birimlerinden hem cezai hem de tazmini yönden her zaman sorumlulukları söz konusudur. O nedenle soruşturmayı yürüten yargı birimlerinin ve kolluk güçlerinin son derece yasalara uygun, sağlıklı soruşturma yapmaları gerekir. Aksi halde emri veren herkes suç işliyor demektir. Bir suç varsa ortada bunun failleri aranır. Yoksa birtakım insanlar belirlenip onlara bir suç kılıfı bulmaya gayret ederseniz, bunun sorumluluğu vardır.
Okulların, vakıfların, derneklerin bilgileri bakanlıklarda vardır. Soruşturma açısından gerekli görülüyorsa savcı her türlü bilgiyi toplayabilir. Ama münhasıran birtakım grupları insanları fişleyip, sonra da bunları kamuoyuna teşhir etme noktasından soruşturmaya girerseniz, görevinizi kötüye kullanmış olursunuz. Buna bulaşanlar hesabını vermek zorunda kalırlar.
Hrant Dink, Üzeyir Garih, Danıştay gibi cinayetlerde kiminin failleri belli oldu. Kimininki belli olmadı. Şu ana kadar Cemaat’in bu cinayetlerle ilgili herhangi bir bağı olduğu iddiası ortaya atılmadıysa, bir delil yoksa, siz de sırf bu şaibeyi bunlara yıkayım, söylentiyi yayayım, bu noktada bir kamuoyu oluşturayım düşüncesi ile soruşturma yaparsanız, bu yönden birtakım yazışmalar yaparsanız. Bu da görevi kötüye kullanmak olur. Bu tür iddialar varsa, objektif bir soruşturma yapılması gerekiyor. Şayet böyle kasti olarak ‘Cemaat’i de bu tür iddiaların içine sokalım’ düşüncesi, yargıyı birtakım çevrelerin aleti konumuna sokmak olur. Yargı kimsenin kullanacağı bir yer değildir.ZAMAN