Hukukçu olarak anayasa değişikliğiyle ilgili yüksek yargının açıklamalarına katılmadığını vurgulayan
Vuraldoğan, değişikliklerin hukuk devletiyle, hukukun üstünlüğü ilkesiyle, kuvvetler ayrılığıyla da uyumlu olduğunu belirtti. Vuraldoğan,
Ankara Barosu
yönetimini ise '27
Nisan e-Muhtırası'nın 3. yılında öz
eleştiri yapmaya davet etti.
'E-
muhtıra'yla ilgili "elem, ıstırap ve endişeye kapıldığını" belirterek
Milli Savunma Bakanlığı hakkında 1 TL'lik tazminat
davası açan Avukat Vuraldoğan,
Genelkurmay bildirisinin "Sıradan vatandaşı üzecek, endişeye sevk edecek ve mutsuz olmasına yol açacak nitelikte" olduğunu belirtmişti.
Davayı görüşen Ankara 5. İdare Mahkemesi ise "Söz konusu açıklama idari
eylem niteliğinde bir basın açıklamasıdır" kararına varmıştı. Mahkeme, şikâyet dilekçesini Milli
Savunma Bakanlığı'na gönderdi. Dava açan Vuraldoğan'ın
Ankara Barosu Hukuk Müşavirliği görevine "Baromuz yönetiminin bilgisi ve onayı dışında Genelkurmay'a izafeten
Milli Savunma Bakanlığı'na
tazminat davası açması, davayı basına bildirmesi suretiyle reklam yasağına aykırı davranması ve bu suretle oluşan güven bunalımı nedeniyle" oy birliğiyle karar verilmişti.
Serbest
avukat olarak Ankara Barosu'na kayıtlı olan Vuraldoğan, Cihan Haber Ajansı'na konuştu. Milli Savunma Bakanlığı'nın 60 gün içinde açtığı davayla ilgili bir
cevap vermediğini dile getiren Vuraldoğan, cevap gelmeyince kendisinin tekrar dava açması gerektiğini ancak bunu yapamadığını söyledi.
Yeniden dava açamamasını "Birincisi, üzerimde
baskı çok fazlaydı. 10 tane
soruşturmaya maruz kaldık. Bir avukat için yeterli ve ciddi bir baskıdır. İkinci sebebi de
ülke artık normalleşmişti." diyerek özetleyen Vuraldoğan,
27 Nisan sürecinin de soruşturulması gerektiğini vurguladı.
Muhtıra veya yapılan basın açıklamasının niteliği itibariyle hukuka aykırı olduğuna dikkat çeken Vuraldoğan, "Genelkurmay Başkanlığı'nın böyle bir görevi yoktur. Varsa bir şikâyeti, kamuoyuyla değil
Başbakan ile paylaşır ve görev sahasıyla ilgili konuları paylaşır. Muhtıranın içeriğinin çoğu
Genelkurmay Başkanı'nın görev sahası değil.
Türkiye bir normalleşme sürecinde. Daha önce soruşturma konusu yapılması gerektiği halde çeşitli nedenlerle yapılamayan soruşturmalar şimdi soruşturma konusu yapılıyor. Sorumlular yargılanıyor, bu süreci olumlu değerlendiriyorum. Temennimiz; bu sürecin bir şekilde engellenmemesi, ama soruşturmayı yürütenlerin de hukukun üstünlüğüne azami özen göstermesi. Aksi takdirde soruşturmaya zarar verirler." dedi.
"ANKARA BAROSU, ÜZERİMDE MANEVİ BASKI VE KORKU OLUŞTURDU"
Eski Genelkurmay Başkanı
Yaşar Büyükanıt'ın 27 Nisan bildirisiyle ilgili "Muhtıra değildi" açıklamasını değerlendiren Vuraldoğan, hukukta hâkimin bir açıklamaya, sözleşmeye tarafların verdiği ada bakmadığını, onun gerçek niteliğine baktığını hatırlattı.
28 ve 29 Nisan günkü gazetelere bakıldığında Türkiye'nin en önde gelen köşe yazarlarının bunu bir muhtıra olarak değerlendirdiğini dile getiren Vuraldoğan, halkın da muhtıra olarak değerlendirdiğinin altını çizdi. "Açıklamanın gerçek niteliği muhtıradır." diyen Vuraldoğan, "Ancak daha önceki muhtıraların verdiği sonucu vermeyince açıklamayı yapanlar kanımca arkasında duramamıştır." diye konuştu.
Ankara Barosu yönetiminin üzerinde oluşturduğu manevi baskı ve korku nedeniyle '27 Nisan e-Muhtırası'na karşı başlattığı yargı sürecini tamamlamaya cesaret edemediğini vurgulayan Vuraldoğan, 10 soruşturma dosyasında hak
arama ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini, avukatın müvekkiline ve idareye karşı bağımsızlığı ilkesine zarar verildiğini belirtti.
Ceza Muhakemesi Kanunu(CMK)'nda soruşturma süresine ilişkin
kural olmamasına ve
Ergenekon soruşturma evraklarının binlerce sayfayı bulmasına rağmen 8 aylık soruşturma süresini adil
yargılanma ilkesine aykırı bulan Ankara Barosu Yönetim Kurulu'nun Avukatlık Kanunu'ndaki 'ivedilik ve azami bir yıllık' kurala rağmen en fazla 10 sayfalık soruşturma dosyasında ifade alma dışında hiçbir
delil toplama faaliyeti yapılmaksızın 26 ay 13 gün sonra karar verilmesini, verilen kararın 4 ay sonra tebliğ edilmesini ise hukuka uygun bulduğuna dikkat çeken Vuraldoğan, şöyle devam etti: "Ankara Barosu Yönetim Kurulu özel hukuk hükümlerine tabi azil ve avukat müvekkil ilişkisini, kamusal yetkisini (soruşturma açma) kullanarak çözmeye kalkmış ve korumakla, geliştirmekle yükümlü olduğu avukatlık mesleğine ciddi şekilde zarar vermiştir. Anılan soruşturma dosyalarında kamusal yetkiler hukuka aykırı bir şekilde kişisel uyuşmazlıklarını çözmekte
araç olarak kullanılmıştır. Ankara Barosu yönetimini, '27 Nisan e-Muhtırası'nın 3. yılında özeleştiri yapmaya, Avukatlık Kanunu 76. maddesi uyarınca, insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü koruma görevini yerine getirmeye davet ediyorum."
"ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİYLE YARGININ HÂKİMİYET ALANI GENİŞLETİLİYOR"
Anayasa değişikliğiyle ilgili maddelere bakıldığında, maddelerin birçoğunun daha önceki anayasa kitaplarında, konferanslarda, metinlerde eleştiri konusu yapılan maddeler olduğunu dile getiren Kemal Vuraldoğan,
Meclis gündeminde olan anayasa değişikliği tasarısının eksik ama yapılması gereken değişiklik olduğunu söyledi.
YAŞ kararları ile
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSY) kararlarının tamamının yargı yoluna açılması gerektiğini ifade eden Vuraldoğan, "Özellikle bir partinin kapatılmasına sebebiyet veren milletvekilinin, milletvekilliğinin düşmemesi çok olumlu bir gelişmedir. Kınama ve uyarma cezalarına yargı yolunun açılması çok önemli bir gelişmedir. Mevcut haliyle
HSYK, hâkim ve savcıların tamamını temsil etmemektedir. Bir temsil sorunu vardır. Kararlarının yargı yoluna kapalı olması diğer bir eksikliktir. Eksikliğin biri tamamen, diğeri kısmen giderilmiştir. Bu yönüyle olumlu bir değişikliktir." dedi.
Anayasa değişikliğine ilişkin yargı çevrelerinden gelen eleştirilere katılmadığını kaydeden Vuraldoğan, hukuk camiasında kişilerin önce saf belirleyip daha sonra görüşlerini paylaştıklarını belirtti.
Yüksek yargının bu konudaki açıklamalarına bir
hukukçu olarak katılmadığını vurgulayan Vuraldoğan, sözlerini şöyle tamamladı: "Bu değişikliklerin yapılması sonrasında, yasamanın yargıyı vesayeti altına alması söz konusu olamaz. Yasama, mevcut değişikliklerle, kimi tasarruflara, yani idare kararlarına, yasama tasarruflarına yargı yolunu kapatmıyor. Aksine Meclis'te yapılan değişikliklerle yargının hâkimiyet alanı genişletiliyor.
Yargının daha önce hukuka aykırı olduğunu düşünse bile iptal edemeyeceği, incelemeyeceği kararlar yargı denetimine açılıyor. Ben bu konudaki açıklamaların doğru olmadığını düşünüyorum. Yapılan değişiklikler hukuk devletiyle, hukukun üstünlüğü ilkesiyle, kuvvetler ayrılığıyla da uyumludur. Bu konuda değerlendirme hatası vardır."
(CİHAN)