Fethullah Hoca döner mi?
Yaklaşık 10 senedir kaldığı
Amerika'da ikamet hakkı kazanan Fethullah
Gülen Hocaefendi'yle ilgili haberlerde artış gözleniyor. Çeşitli yayın organları "Hocaefendi gelir mi, ne zaman gelir, nasıl gelir?" diye sorular sormaya başladı.
Tabii ki bunca zamandır yurdundan uzakta yaşamakta olan Hocaefendi'nin gelip gelmeyeceği merak konusu. Sadece onu seven yüz binler değil, onu sevmeyenler de bu konuyla ilgili. Madem konu sıklıkla haberlerde yer almaya başladı, bununla ilgili bir iki noktaya değinmekte fayda var.
Ramazan Bayramı'ndan bir hafta önce Türk
Kültür Derneği'nin New York'ta düzenlediği
iftara katıldık. Bir gün sonra da -üstelik
mübarek Kadir Gecesi'ne rastladı- Hocaefendi'yi ziyaret ettik. Ziyaretçiler arasında kamuoyunun yakından tanıdığı simalar, eski siyasetçiler, bürokratlar, bilim adamları-akademisyenler, gazeteciler, yazarlar vardı. Hocaefendi, bir sünneti ihya ederek i'tikafa çekilmişti, nezaket gösterip kaldığı katta âdeti olmadığı halde bize iftar verdi. Sahuru da birlikte yapma fırsatını bulduk.
Bu, Amerika'da iken benim kendisini üçüncü ziyaretimdi. İlkini 2001'de, ikincisini 2004'te yapmıştım. Bu sefer açıkça Hocaefendi'yi sağlıklı buldum. Her zamanki gibi şekeri vardı, insülin yapıp iftar sofrasına gelmişti. Ama hamdolsun gayet dinç görünüyordu. Sağdan soldan sohbet ederken haddim ve yetkim olmayarak -ama çok sayıda insanın emanet mahiyetindeki dilek ve temennisini dile getirmek üzere- söz alıp Hocaefendi'ye ne zaman Türkiye'ye dönmeyi düşündüğünü sordum ve şunları söyledim:
"-Gezip dolaştığım her yerde sizi sevenler soruyor, hatta sizi ziyaret edeceğimi hesaba katarak üzerime emanet yüklüyorlar. Hocaefendi ne zaman dönecek? Bana herkesin dediği şu: 'Biz artık Hocamızın ülkesine, aramıza dönmesini arzu ediyoruz.' Türkiye'den ayrıldığınızda henüz buluğ çağına giren gençler şimdi kocaman adamlar oldu. Türkiye'de sorunlar bitmez, her zaman 'kritik bir dönem'den geçeriz, sizinle ilgili
dava bitti, benim de şahsi fikrim ve arzum, hasretini derinden hissettiğinizi bildiğim ülkenize dönmenizdir. "
Sağ olsunlar, ziyaretçilerin tamamı beni destekledi, onlar da uygun bir yol ve tarzda Hocaefendi'nin Türkiye'ye dönmesinde herhangi bir sakınca olmadığını teyiden beyan ettiler. Bir anda ziyaretimiz "Hocaefendi'yi ülkesine davet etme"ye dönüştü.
Hepimiz şunu müşahede ettik, Hocaefendi bundan hayli memnun oldu, teşekkür etti. Ancak haklı olarak bazı mülahazalarda bulundu. Bir kere gelişinin mesele olmasını, başka amaçlar uğruna istismar edilmesini,
gürültü-patırtıya sebebiyet vermesini, başka liderlerin ülkelerine dönüşlerine benzetilmesini istemiyordu. Belki en güzeli sessiz sedasız dönmesi, kamuoyunun, dönüşünden sonra haberdar olmasıydı. Biz bu daveti yaparken,
oturum meselesi henüz neticelenmiş değildi. Zannedersem Hocaefendi biraz da sonucu bekliyordu. Hocaefendi'nin işaret ettiği bir nokta da şuydu: Artık hizmetler küresel ölçekler kazanmış bulunmaktadır. Belki Amerika'da da yapılacak hizmetler olabilir ki, doğrudur. Amerika derin bir krizin içinden geçiyor, ama belli ki daha uzun bir süre dünyayı etkileyen güçlü bir
platform fonksiyonu görmeye devam edecektir.
Oturum meselesi olumlu yönde sonuçlandığına göre, Hocaefendi'nin dönüşüne daha ümitvar bakabiliriz. Şahsi kanaatime göre "oturum hakkını kazanmış olması"nın Hocaefendi açısından önemi şudur: Anladığım kadarıyla Hocaefendi, Türkiye'ye dönse bile -
Allahu a'lem- uzun süre kalmayabilir, sıklıkla yurtdışına çıkar, döner. Böylelikle gidiş-gelişlerde sorun olmaz.
Bir insanın sevdiği yurdundan uzakta kalması kolay değildir.
Mekke'den Medine'ye hicret eden sahabelerden bir kısmı Mekke hasretiyle yataklara düştüler. Ne çare ki büyük insanların, büyük
medeniyet hareketlerinin kaderinde 'hicret' olur. Kahırdan lütuf doğar, kendi aleyhimizde zannettiğimiz bir durum, bir bakmışız bize nice hayırlar getirmiştir. Doğru istikamette oldukça Allah kendi ihsan ve fazlından umulmadık kapılar açar.