Kıymetli dostlar,
Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi dünkü sohbetine Ashâb-ı Kirâm efendilerimizin tehditler karşısındaki cesaret, tevekkül ve Hakk’a teslimiyetlerinden bahis açarak başladı.
Normal şartlarda insanın ürkeceği, korkacağı ve telaşa kapılarak ne yapacağını şaşıracağı yer ve hallerde bile Sahabe efendilerimizin
deyip metafizik gerilim içinde beklemeye durduklarını anlattı. Kur’an-ı Kerim’de iman kuvveti ve Allah’a teslimiyet sayesinde asla sarsıntı yaşamayan müminlerin sena edildiğini, ezcümle şöyle dendiğini vurguladı:
“Onlar öyle kimselerdir ki halk kendilerine, ‘Düşmanlarınız olan insanlar size karşı ordu hazırladılar, aman onlardan kendinizi koruyun!’ dediklerinde, bu tehdit onların imanlarını artırmış ve ‘Hasbunallah ve ni’me’l-vekil – Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!’ demişlerdir.” (Âl-i İmrân, 3/173)
Muhterem Hocamız bu konuyu şerh ederken şunları söyledi:
“El-alem senin mumlarını söndürüyorsa, projektör peşinde olmalısın, yakmalısın onların gözlerini kamaştıracak ve yaptıklarına bin pişman edecek şekilde.”
“Durma, düşmenin önüne geçilmez, en korkunç, en insafsız sebebidir. Duranlar dökülürler. Durmamak lazım. Tekvinî emirlerde Allah (celle celaluhu) o koca sistemleri sürekli hareket ettiriyor. Her şey hareket ediyor. “Allah, her an çok farklı icraatta bulunur.” Allah ahlakıyla ahlaklanın. Bütün imkânlar, çareler, sebepler elinizden silinip gitse, yeniden sebepler bularak, icat ederek her an ayrı bir şe’nde bulunmak keyfiyetini sergilemelisiniz. Yoksa zaman, dişleri arasına alır, ‘Siz bana göre değilsiniz’ der, çiğner, atar.”
“Ümitsizlik ve çaresizliğe düşmemeli.. ruha felç yaşatmamalı!.. Günümüzde çokça yapılan algı operasyonları sizde o duyguyu hâsıl etmek için yapıldı. ‘Böyle yaparak bunları dağıtabilir miyiz?’ Yahu neyi dağıtıyorsunuz? İmana, Kur’an’a gönül vermiş ve Muhasibî ifadesiyle “Kur’ânî mantıkîlik” içinde bir araya gelmiş insanlar riyâha maruz tibn-i bîkarar (rüzgârın önünde o yana bu yana savrulan bir kuru yaprak/saman çöpü) değil ki hemen bir esintiyle savrulup sağa-sola gitsin. Kocaman kocaman çınarları deviren rüzgârlar bile -Allah’ın izniyle- onlardan bir yaprak koparamaz.”
“Korkan kendi iradesini felç eder. Hem ölüm bizim için Cenâb-ı Hakk’ın Firdevs’ine girmeye ve cemal-i bâ-kemalini müşahede etmeye vesile ise, zalimlerin eliyle gelmesi bizi sevindirir. Mesele o şekilde bile böyle karşılanıyorsa (nihayet ölüme dahi böyle bakılıyorsa), yedi cihan bilmeli ki, bu meseleye bu şekilde gönül vermiş insanlarla (başa çıkılamaz); Rabb’in inâyeti, kilâeti, vekâleti, hıfzı, hırzı ve hısn-ı hasîni ile kimse onlara bir şey yapamaz.”
Hocaefendi bu konudaki sözlerini tamamlayınca hevâ ile ilgili bir sual sorduk. Zira geçen sabah tefsir dersinde,
“Ama kim de Rabbinin divanında durmaktan korkarsa ve nefsini hevâ ve hevese uymaktan dizginlerse, onun varacağı yer de olsa olsa cennettir!” (Nâziât, 79/40-41) ayet-i kerimeleri üzerinde durulurken, Fudayl bin Iyaz hazretlerinin şu sözü zikredilmişti:
“Amellerin en faziletlisi hevâya muhalefet etmektir.”
Muhterem Hocamıza “Hevâya muhalefetten maksat nedir ve bu hangi hususları içerir?” sorusunu tevcih ettik.
Özetlediğimiz giriş kısmı ve bu soruya verilen cevap faslını 33 dakikalık sesli ve görüntülü dosyalar halinde arz ediyoruz.
Hürmetle…