Başbakan Erdoğan, son 7 aydır Hizmet Hareketi ve Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’ye yönelik hakaretlerine bir türlü ara vermedi. Erdoğan bu süreçte her türlü hakareti, iftirayı, çarpıtmayı dillendirmekten vazgeçmedi.
Üstelik Erdoğan, Ramazan ayının manevi atmosferine de aldırış etmeyerek tahkire teşne üslubundan milim geri adım atmadı.
Erdoğan'ın bu hakaret barındıran ötekileştirici söylemleri yalnız AKP lideri ile de sınırlı kalmadı. Başta Havuz Medyası, Yandaş gazeteler, televizyonlar, internet siteleri yalan, iftira, gıybet, çarpıtma temelli haber kılıflı kurgu metinlere, köşe yazılarına sayfalarında, ekranlarında yer verdi.
Müspethareket.com, bu hakaretlerin İslamî hükümler açısından durumunu Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) İstanbul Müftülüğü Alo Fetva hattına sordu.
Bugün (10.07.14) müftülüğün Alo Fetva hattı numaralarından 0212 526 16 79’u arayarak ulaşılan görevliye şu sorular yöneltildi.
“Ramazan’ın şu mübarek atmosferinde bazıları “haşhaşî” gibi kelimeler üzerinden başkalarına laf atıyor. Çevremizde de bu üsluba şahit oluyoruz. Söyleyenleri elimizden geldiği kadar uyarıyoruz. Zira biliyoruz ki Haşhaşîler İslam tarihinde pek de dinle, diyanetle ilgili olmayan bir grup olarak yer alıyor. Hâl böyle iken insanlar birbirini kırma noktasına varan bu cümleleri dillendirebiliyor. Bu noktada söyleyenleri uyarma sadedinde neler denilmesi gerekir?
Yine onları uyarabilecek ayet ve hadisler var mıdır?
Bir de bu sözlerin muhatapları ne yapmalı?”
Fetva hattı ise sorulara şu şekilde cevaplar verdi:
Vazifeli memur önce insanların birbirini “kötü” lakaplarla anmaması gerektiğini söyledi.
Ardından “ayet hadis var mı?” sorusuna Hucurât Sûresi 11. ayeti hatırlattı: “Ey iman edenler! Sizden hiçbir topluluk bir başka toplulukla alay etmesin. Ne mâlum? Belki alay edilenler edenlerden daha hayırlıdır. Birbirinizi, (daha doğrusu kendilerinizi) karalamayın. Birbirinize kötü lakaplar takmayın.
İman ettikten sonra insanın adının kötüye çıkması, fâsık damgası yemesi ne fena bir şeydir! Kim tövbe etmezse işte onlar tam zalim kimselerdir.”
"ALLAH'A (C.C) HAVALE EDİN"
Ya bütün bu ikazlara rağmen saldırılar devam ederse? sorusuna
Görevli memur, o zaman mağdurun önünde iki seçenek belirir cevabını verdi.
Birincisi hukuk yoluyla hakkını aramak! Kısacası adaletin kapısını çalmak!
İkincisi ise hâlini “Allah’a (c.c.) havale etme!”
Evet, Diyanet diyor ki, çaresiz kaldığınız noktada Çaresizler Çaresi’ne (c.c.) başvur!
Görüldüğü üzere ortada açık ve net hükmü haiz ayet var iken hâlâ hiçbir hukukî gerekçe göster(e)meden milyonlarca insana hakaret ediliyor, haklarında “cadı avı” başlatılıyor, ötekileştirilmeye çalışılıyor.
İşte bu tablo karşısında Diyanet’in belirttiği üzere Adanmışlar’a düşen, ya Hucurât Sûresi 11. ayetteki “Birbirinizi, (daha doğrusu kendilerinizi) karalamayın. Birbirinize kötü lakaplar takmayın.” hükmü hatırlatıp akıbetleri adına uyarmak; ya hukukî zeminde hakkını aramak ya da sebeplerin sükut ettiği noktada saldırganları Allah’a (c.c.) havale etmek!