Yeni girenlerin okuduğu iki
sınıf vardı. Tek ve çift diye ayrılıyordu sınıflar. Bizim amfide yaklaşık 450 öğrenci
ders başı yapmıştı. Ama
mezun olurken aynı sayı korunamadı. Bizim sınıfta olduğu gibi fakültenin diğer sınıflarında hatta tarihi kapının içindeki Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde de başörtülü arkadaşlar vardı. Onlar titizlikle dersleri takip ediyorlardı. Dört yıllık fakülteyi fazlasıyla okudum ama onların asayişi ihlal eden bir davranışlarına şahit olmadım. Ne derslerde ne ders dışında; ayrımcılık yapmak, hocalara saygısızlık etmek, açık arkadaşlarını eleştirmek,
çınar altında herhangi bir sebepten dolayı
eylem yapmak, 1
Mayıs’ta sınıfı basıp öğrencileri dışarı davet etmek (Orhan hoca davetçilerin hepsini kovalamıştı) ya da kargaşaya zemin hazırlamak onların işi hiç olmadı. Edepleriyle gelip okudular ve çoğu da mezun olup hayata atıldı. Hanımefendileri, fakülte bahçesinde -başı açık, kapalı- yan yana ders çalışırken ya da kantinden
alışveriş yaparken görmek adiyattandı. Yoktu bir ayrılıkları, yoktu farkları. Eşit hazırlanıyorlardı hayata, aydınlanma çağını beraber idrak ediyorlardı. Hocalar da bunun farkındaydı.
Allah yollarını açık etsin.
1982 anayasasını hazırlayan önemli isimlerden biri Orhan Aldıkaçtı derslerimize girerdi. Tombul, şirin, heyecanlandığında biraz kekeleyen ama cesur, yaptıklarının arkasında duran bir hocaydı. Sulhi Dönmezer, Necmi Yüzbaşıoğlu, Rona Serozan,
Ziya Umur,
Erol Cihan, Aysel Çelikel,
Necip Kocayusufpaşalıoğlu, Sevin Toluner, İl Han
Özay, Saim Üstündağ ve diğer değerli hocalarımı hayırla anmak isterim. Aralarında ders anlatış üslubu, birikimi, dünya anayasalarını tetkik edip bizlere sunması, öğrencileriyle olan seviyeli münasebeti ile temeyyüz etmiş bir hocamız vardı. Şahsen onun gibi bir hoca olmayı arzu ederdim. Sosyal demokrattı. Çok kıymetli bir
öğretim üyesiydi. O,
YÖK başkanı Erdoğan Teziç Bey idi. Teziç Hoca da bizim anayasa hocalarımızdan biriydi. O günlerde başörtüsü ile sınıfa giren ve ders dinleyen arkadaşlarımıza hiçbir şey dediğini hatırlamıyorum. Onlar, kürsünün tam karşısına otururdu, iyi not tutarlardı. Talebelerin çoğu onların notlarından ders çalışırdı. Yani hocaların görmemesi imkânsızdı. Bu arkadaşlarımız değerli hocalarımız tarafından ne sınıftan çıkarıldılar, ne uyarı cezası aldılar, ne de tehdit edildiler. Ben
başörtüsü sorunu olmadığını o sınıfta, o fakültede anladım. Hukukçu hocalarımızın başörtülü öğrencilere saygı duymalarından, herkese eşit davranmalarından anladım ki,
Türkiye’de başörtüsü ya da
türban diye bir sorun yoktur ve olamaz.
Şimdi soruyorum sayın hocam: Başörtülü kızlar değişmedi, onlar yine o halleriyle okumak istiyorlar. Siz 15 sene önce okumalarına izin verirken, bugünkü öfkeniz neden?
Hiçbir
kanun, yönetmelik hatta uluslararası
sözleşme,
Anayasa’ya aykırı olamaz diye öğretmiştiniz. Neden bugün
AİHM’in verdiği kişisel bir kararın Anayasa’mızdan daha üstün olabileceğini düşünüyorsunuz?
1982 Anayasası’nın askeri vesayette hazırlandığını ve eksiklerinin olduğunu sizden defalarca dinledik. İşte bir fırsat. Kurtarın bu vesayetten ülkeyi,
Avrupa normlarına uygun hale getirin Anayasa’yı.
Başörtüsü ile okuyan öğrencileri savunan kadın ve erkekler nereye gitsin, böyle bir
savunma hakkı yok mudur?
Siz neden değiştiniz hocam, eskiden daha demokrattı tavrınız. Şimdi cahil kalmaları pahasına nasıl olur da başörtülü öğrencilerin haklarını savunmazsınız?
Beni mezun etmenizin üzerinden 15 yıl geçti. Türkiye ne ortaçağın karanlıklarına gitti ne de öyle emareleri var. Sokaklara bir bakın hocam, sizin yasaklamaya çalıştığınız değerler yan yana yaşıyor. Bunu nasıl görmezden gelirsiniz?
Böyle öfkeyle kalkan, milletin değerlerine hürmet göstermeyen, kızları eğitimsizliğe mahkum eden, sadece sizin taraf olduğunuz siyasi parti yapmıyor diye değişime karşı duran, benim gibi binlerce öğrencinizi antidemokratik duruşunuzla rencide eden, üzen, eski kitaplarımızı ve notlarımızı yakmaya zorlayan, bütün öğrettiklerinizi unutmaya
teşvik eden siz olamazsınız.
Eski bir öğrenciniz olarak benim gibi düşünen öğrenci arkadaşlarım adına ve
vefat eden hoşgörülü hocalarımız adına da sizden rica ediyorum, bizi hayal kırıklığına uğratmayın.
TBMM’nin yapacağı değişikliklere katkı sağlayın, değişimin önünde bir set gibi durmayın. Lütfen...
KEMAL GÜLEN