Adeta milyonların gönlünde "bayram gelmiş neyime!" türküsünün keder dolu mısraları yankılanır.
Allah için sevmenin, Allah'tan ötürü sevmenin tarifi zordur, haddini çizmek hududundan bahsetmek de mümkün değildir. Beşeri sevdalarla, Hak'tan ötürü Hakk'ın hatırından ötürü sevmenin kıyası yapılamaz. Size nefsin köleliğinden başka birşey sunmayan bir asırda: "Milletimin imanını selamette görürsem
cehennemin alevleri arasında yanmaya razıyım" diyen ve dünyada zahirde kendisine cehennem yaşatılan insanlara, karanlıklar içinde nuru gösteren, gözyaşlarıyla imanlı nesiller yetiştiren insanlara muhabbetimiz; elbette diğer sevgilerle kıyaslanamaz. Bizlere sadece ve sadece nefsin köleliğini emreden, her köşeyi bu emredici nefsin tuzaklarıyla donatan, insaniyetten uzak zevk ve sefanın köleliğini emreden bir asırda iman dolu bir duruşla kollarının
makas gibi açarak: "Durun kalabalıklar durun bu cadde çıkmaz
sokak!" diyen mütefekkirlere, Hak dostlarına muhabbetin kimyası, keyfiyeti
tarife sığar mı? İşte böyle sevenlerin sevdiklerinden uzak olduğu zamanlarda:
"Erzurum'da sarı gelin
Ana, bacı, ninelerin
Efe, dadaş yârenlerin
"Al bayrağı al!" diyorlar
"Ana yurda gel!" diyorlar."(1)
Mısraları yürekleri derinden derine yakar. O güzel insanın sohbetinde, vaazında bulunan
Bornova Camii'ndeki farklı havayı idrak eden veya Lahmacuncu Ağabeyin lahmacunlarından tadanların,
İzmir havasını Bornova Camii'nin avlusundan muhabbet fedaileriyle beraber soluklayanların yürekleri daha bir yanar bayramlarda.
Hocaefendi milletimize
akıl ve
kalp bütünlüğü içinde seslenmiş; milletin malına el uzatmayı rüyasında dahi görmemiş, hayalinden dahi geçirmemiş nesiller yetişmesine ömrünü adamış, kutlu gönül. Bu masivadan pak, lisanı Hak gönülde, milletinin saadeti ülkemizin huzur dolu yarınları olduğu gibi insanlığın huzur ve barışı da yer almakta. İlk vaazlarından bugüne, Kalbin Zümrüt Tepeleri'nden gelen sesiyle, Allah diyen Hz.
Muhammed diyen, milletimiz ve insanlık diyen bu ses bugün dünyaya yayılmakta. "Dövene elsiz, sövene dilsiz." olmaktır onun yolu. "Aç açabildiğin kadar sineni herkese." der
gözyaşı insanı; fakat sine Allah sevgisiyle ve onun var ettiklerinin sevgisiyle dolmalıdır. Bu sine zülüfleri
siyah'ın (sas)
sultan olduğu sinedir. O, kürsüden gönüllere bu duyuşla bu muhabbetle akmıştır. Muhabbet yıllar içinde gönüllerden gönüllere taşmıştır. Kimileri onu ilk defa yıllar önce "Genç Hoca" olarak Kestanepazarı'nda gördü. Kimileri İzmir'de veya Anadolu'nun bir başka şehrinde cami kürsüsüne doğru kalabalıkların arasından hüzme hüzme süzülürken gördü; kimisi onu ilk görüşünde başında bir kalpakla gördü, fakat her gören onda
şairin:
"O yüz her hattı tevhid kaleminden bir satır O yüz ki göz değince Allah'ı hatırlatır" mısralarında anlattığı hakikati gördü.
"Sevmek sebepsizdir" der bir şair oysa Hocaefendi gibi hayatını milletinin imanına
Türkiye sevdalı nesillere adayan, Yunus gibi yetmiş iki millete bir gözle bakmayı öğreten, Hakk'ın kullarına merhamet dolu, muhabbet fedailerinin yetişmesine vesile olan gönül insanını sevmek için yüzlerle sebebi vardır insanımızın. Onun içindir hasret:
"Fidanların büyüdüler
Türlü meyveler verdiler
Kimileri bakım ister
Hazandere coşmadan gel
Sarı yaprak düşmeden gel."(2)
Hocaefendi sevilmek gibi, şöhret gibi duygulardan beşeri zaaflardan uzakta gönül tahtına sadece Hz. Allah'ı (cc) ve âlemlere rahmet beşeriyetin sultanı, insanlığın dertlerinin ilacı, zülüfleri siyah, güzeller güzeli Hz. Mustafa'yı
misafir etmiş onunla şeref duyan bulduğunu, kullukta bulan bir insan. O, beklentilerden uzak sadece ve sadece Hakk'ın rızasını isteyen en büyüğe talip, beklentisi dünyevi olmayan bir gönül zengini. En büyük payeyi kullukta bulmuş bir münzevi, aynı zamanda "dünya somatik olun" Diyen insanların dertleriyle dertli bir kutlu. İşte böyle bir insanadır duyulan hasret; işte böyle bir insandır milyonların gönlüne taht kuran:
"Değerini bilemedik
Hünerini sezemedik
Eserleri göremedik
Hoşgörüyle bağışla gel
Huzur yüklü yağışla gel"(3)
Her bayram ona olan hasret ziyadeleşiyor. Seven gönüllerde hasret katlanıyor. Bu sene olmadıysa seneye ya da Hakk'ın takdir ettiği en güzel zamanda, her yerin gül koktuğu baharda diyor, tevekkül solukluyor,
ümit solukluyoruz:
"Hak, isterse yol dürülür
Perde kalkar sır çözülür
En uzaklar net görülür
Hikmet çölü aşmaya gel
Sıla suyu içmeye gel."(4)
Hocaefendi nice Hak dostları gibi, Anadolu'da yetişmiş
Mevlana gönüllü nice Allah dostları gibi ömrünü insanına ve insanlığa adadı. Al bayrağı kıtalara taşıyan insanlığın yarınları için
diyalog diyen rahmet, merhamet diyen Hocamızı Cenabı Allah sevenlerine, milletimize, insanlığa bağışlasın diyoruz. Milletin yarınki bayramlarında Rahman onunla bayramlarımızı bayram etsin diyoruz. Bir gün mutlaka umuduyla, Ali Şendil Hoca'nın dua mahiyetindeki şiirine amin amin amin diyoruz:
"Erzurum'da sarı gelin
Ana, bacı, ninelerin
Efe, dadaş yârenlerin
"Al bayrağı" al diyorlar
"Ana yurda gel!" diyorlar."(5)
* * *
1–2–3–4–5:
Abdullah Aymaz Bey'in 24–12–2006 tarihli Zaman Gazetesi'ndeki "Tatlı Hicran" adlı yazıdan alınmıştır.
Şiir Ali Şendil Bey'e aittir.
tr.fulen.com