Başbuğ Paşa konuşuyor.
Yüz hatları çok gergin.
Hepimize neyi nasıl yapmamız gerektiğini söylüyor, adeta işaret parmağını gözümüzün içine sokarak...
Her şeyi de biliyor.
Yoksa bende asker takıntısı mı var?..
İlker Başbuğ Paşa'yı
Oruç Reis Firkateyni'nde gördüğüm günden beri avucum kaşınıyor. Kaç gündür de direniyorum. Hadi bu seferlik pas geçeyim dedim.
Ama olmuyor işte.
Oysa yazacak o kadar çok şey var ki.
Örneğin
İklim Zirvesi.
Kopenhag'da fiyaskoyla biten zirveyle ilgili tek satır yazmış değilim.
Gerçekten ayıp.
Her şey Ömer Madra'nın sırtında. Kaç zamandır Kopenhag'da, küresel ısınmanın insanlık açısından önemini anlatmaya çalışıyor. Biz de Ömer'e
kulak verip geçiyoruz.
Yazık ki ne yazık!
Bırak Başbuğ Paşa'yı, hiç olmazsa bir
pazar günü iklim zirvesini yaz, Başkan Obama'nın tutumunu eleştir.
Sonra
Can Dündar var.
Mustafa belgeselinden dolayı hakkında
dava açılması gündemde.
Bunu yazmadan olur mu?
Belgesel nedeniyle zaten acımasızca çarmıha gerilmiş olan Can Dündar, “Atatürk'ün hatırasına
hakaret”ten 7.5 yıla kadar
hapis istemiyle yargılanabilecek.
Olacak şey mi?
Demokrasi eğer özgürlükler düzeniyse, böyle bir dava, böyle bir zihniyet,
demokrasiye ölümcül bir darbedir.
Otur bunu yazsana.
Veyahut Oral Çalışlar var.
Bazı ‘
muhbir vatandaşlar'ın suç duyurusuyla hakkında başlatılan
soruşturma nedeniyle geçen gün gidip savcılığa ifade verdi.
Evet, yazacak çok şey var.
Ama galiba sende de asker takıntısı var. Kaç gündür yazmamak için direndin ama sonunda yapamadın işte.
Haklısın.
Genelkurmay Başkanı...
İlker Başbuğ Paşa...
Yanında
kuvvet komutanları...
Hepsinin sırtında savaş üniformaları, bir savaş gemisinin güvertesine çıkmışlar, topların altına dizilmişler, gözlerimizin içine baka baka neyi, nasıl yapmamız gerektiğini bize söylüyorlar.
Biz nasıl yazacağız?
Gazeteci milleti nelere dikkat edecek?
Medya nasıl davranacak?
Savcılar ne yapacak?
Yargının askerle
işbirliği nasıl olacak?
Edepli akademisyen ne demek?
Siyasetçi ne yapmalı?
Savaş gemisinin güvertesinde, topların altında, Başbuğ Paşa'yı o kendine has biraz da sinirli başöğretmen edasıyla konuşurken gördükçe,
itiraf edeyim,
vücut kimyam gitgide bozuluyor.
Benim neyi nasıl yazacağıma karışabiliyor. Savcılara askerle nasıl işbirliği yapmaları gerektiğini söylüyor.
Akademisyenlere,
siyasetçilere sallıyor vs...
Hangi yetkiyle?..
Nereden alıyor bu gücü?.. Omuzundaki yıldızlardan mı, elindeki silahından mı, altında durduğu toplardan mı?..
Bunların hiç biri kendisine böyle bir hakkı veremez. Benim ne yazmam gerektiğine karışamaz. Savcılara talimat veremez. Siyasetçileri suçlayamaz. Akademik dünyaya karışamaz. Medyaya nizam vermeye kalkışamaz.
Bunların hiç birini yapamaz.
Askerin siyasetle işi yoktur.
Başbuğ Paşa siyaset yapıyor.
Yani suç işliyor.
Kaçıncı defadır yapıyor bunu. Ve asıl askeri yıpratmak, Türk Silahlı
Kuvvetleri'ni yıpratmak budur.
Başbuğ Paşa'nın bize ne yapacağımızı anlatmak yerine, başında bulunduğu kendi kurumunun içine dönüp onu adam etmesi, bazı açılardan temizlemesi gerekir. Silahlı Kuvvetleri, devlet içind
e devlet konumundan kurtarıp demokrasilerde olması gereken yere oturtmaya çalışması gerekir.
Bunları yazınca rahatladım.
Bende ‘asker takıntısı' yok, biliyorum, bende demokrasi takıntısı var.
Taraf'ın manşeti güzeldi:
“Paşa, sen bize Kafes'i anlat!”
İyi pazarlar!
HASAN CEMAL - MİLLİYET