Avcı destekçilerine tepki
6
Mart 1993'te
Kartal'da gerçekleştirilen ve 5 kişinin ölümüyle sonuçlanan
operasyonda ablasını kaybeden Fatma Meral,
Hanefi Avcı'ya destek çıkan aydınlara(!) ateş püskürüyor.
'Haliç'te Yaşayan Simonlar'da anlatılan 1993 tarihli Kartal
baskını, Bedri Yağan'ın da öldürüldüğü operasyonu Avcı'nın yönettiğini ortaya çıkardı.
“Kartal'da bir hücre evine düzenlenen operasyonda beş kişi ölü ele geçirildi.”
6 Mart 1993'te
İstanbul'un Kartal ilçesinde bir eve düzenlenen, Bedri Yağan, Gürcan Eranıl, Menekşe Meral ile ev sahipleri Asiye ve Rıfat
Kasap'ın polis operasyonuyla öldürüldüğü haberi ajanslara bu cümlelerle düşmüştü.
Polis açıklamasında olay, çatışma olarak yansıtılmışsa da Asiye - Rıfat Kasap çiftinin iki çocuğu
cehennem yerine dönen o evden her nasılsa sağ çıkartılmıştı. Üstelik evde çatışma yaşandığını doğrulayacak herhangi bir ipucu da yoktu. Olayın hemen ardından eve ulaşan
gazeteciler önce içeri alınmamışlar, içerideki herkesin etkisiz hale getirildiği açıklanmış olmasına rağmen
silah sesleri bir süre daha devam etmişti. Otopsi raporlarında öldürülenlerin el swaplarında kurşun yanığına rastlanmamış olması Emniyet'in ‘çatışma' iddialarının
akıl dışılığını daha net gösteriyordu.
Kısa bir süre sonra öldürülenlerin aileleri operasyonu gerçekleştiren polisler hakkında ‘yargısız
infaz' yapıldığı iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Savcılık
soruşturması sonucunda, Emniyet'in ‘operasyonda görev aldı' diye bildirdiği polis memurları hakkında da
dava açıldı. Yargılanan bu polisler arasında daha sonra
Susurluk davasından anımsadığımız özel timci polisler
Ayhan Çarkın ve
Oğuz Yorulmaz da vardı. Yargılanan polislere Emniyet'in verdiği destek
duruşmalarda da devam edecekti. Her duruşma günü Kartal
Adliyesi ablukaya alınıyor,
mahkeme binasına güç bela girmeyi başaran
katliam kurbanlarının aileleri koridorlarda bu kez kendilerini bekleyen destekçi polis ordusunun tehditleriyle baş etmek zorunda kalıyorlardı. Kısa süren yargılama sonrasında polis memurları hakkında
beraat kararı çıktı.
Operasyonun şefi
Dosyadaki yazışmalarda operasyonun hangi polis şefi tarafından yönetildiğine dair de hiçbir ipucu yoktu. Bu sırrı ‘Haliç'teki Simonlar' adlı kitap piyasaya çıkıncaya kadar da kimse öğrenemedi. Hanefi Avcı kitabında, 6 Mart 1993'te Kartal'da gerçekleştirilen operasyonu, polisin
teknik takip konusunda geldiği ileri noktayı övmek için anlatıyor ancak beş kişinin öldürüldüğü ‘ayrıntı'yı es geçiyordu. Ama Avcı'nın satırları, bu operasyonun bizzat kendisi tarafından yönetildiğini de ele veriyordu. Bu ‘tevil yollu ikrar' Bedri Yağan, Gürcan Eranıl, Menekşe Meral ile Asiye ve Rıfat Kasap çiftinin katledilmesine ilişkin davada savcının eksik soruşturma yaptığını ortaya çıkarmakla kalmamış, Emniyet'in asli failleri nasıl gizlediğini de gözler önüne sermişti.
Kız kardeşin isyanı
Aynı Hanefi Avcı ‘
Devrimci Karargah' adlı örgüte
yardım ve yataklık ettiği iddiasıyla tutuklandıktan sonra kamuoyunda aydın ve demokrat kimlikleriyle tanınan bazı isimlerden açık destek bulması, 6 Mart'ta katledilen Menekşe Meral'in kız kardeşi Fatma Meral'i isyan ettirdi. Meral'e göre,
adliye önünde açıklanan ‘Avcı'ya hukuk ve
özgürlük' bildirisini ‘Manisalı çocuklara yapılan işkence'yi açığa çıkartan CHP'li Sabri Ergül'ün okumuş olması da bir başka garabetti.
Fatma Meral, adliye önünde Hanefi Avcı'ya destek bildirisine
imza atanlar arasındaki isimlerden Ercan Karakaş, Müjde Ar,
Tarık Akan ve Ahmet Hakan'a yazdığı açık
mektupta, “Onu tanıyorum.
Hani bildirinizde dürüst sıfatıyla tanımlayıp, tutukluluğunun kamu vicdanında rahatsızlık yarattığını tespit ettiğiniz Hanefi Avcıyı. Kendisi ablamın katili olur” dedi.
Avcı hakkında dava açacağını da duyuran Meral, Avcı'nın mahkemesinde gösterilen performansın benzerinin bu davada da gösterilmesini istedi.
Kitaptan: Eve gece girmeliydik
“O zamanlar İstanbul'da tüm illegal alanlar ve faaliyetler sorumlusu olan Abla kod adlı (Hatice Eranıl, sonradan kimliği öğrenildi)
militanı ve onunla irtibatlı kişileri izliyorduk. (...) Örgüte ait tespit ettiğimiz üç tane hücre evi olmuştu ve bu evlerdeki militan sayısı her gün artıyordu, anlam veremediğimiz bir
hazırlık vardı, ciddi eylemler olabilirdi. Takip ettiğimiz bazı kişilerin gizli çekilen fotoğraflarından geçmişte birçok olayın faili olmuş önemli militanların bulunabileceği kanaatine vardık ve operasyona karar verdik. (...) Tam operasyon yapacağımız sırada dışardan geldiği anlaşılan ve militanların özel bir önem verdiği kişi, Abla kod adlı örgütün
Türkiye sorumlusu, militanın kaldığı eve yerleştirİlmiş. (...) Operasyon kararından tam iki gün geçmesine rağmen biz operasyonu erteliyorduk.
Emniyet Müdürümüz Necdet Menzir bizleri topladı ve bir an önce operasyonun yapılmasında ısrar etti, gerekçelerini anlatarak biraz süre istedim. (...) Bedri'nin (Yağan) olduğu evin önüne gizli gözetleme aracını koyduk, İçine de Bedri'yi tanıyan birini yerleştirdik, gündüz tüm hedefleri takibe başladık, hata yapmamalıydık. (...) Bedri olduğunu tahmin ettiğimiz kişi hiç sokağa çıkmıyordu, akşama kadar bekledik ama görme şansımız olmadı, evde kaç kişinin olduğunu da bilmiyorduk. Gündüz operasyon başlamıştı, ama bu eve mutlaka gece girmek mecburiyetindeydik. Gece geç saatte bu eve operasyon ekipleri baskın yaptı, kısa süre sonra çatışma çıktı.
Altı kişi ölü ele geçirilmişti, ölülerden biri Bedri Yağan diğeri ise İstanbul ve tüm illegal faaliyetlerin SDB komutanı konumundaki Abla kod adlı Hatice Eranıl'dı. (...) Eğer operasyon yapılmamış olmasaydı, kısa süre içinde eylemlere başlayarak İstanbul'u cehenneme çevireceklerdi. Bu olay Bedri Yağan grubunu daha henüz doğmadan bitirmişti, ama Dursun
Karataş da boş durmuyordu.”
Kız kardeşten mektup: Elbette Avcı işin infaz kısmına hiç girmemiş
Fatma Meral'in, Hanefi Avcı'ya destek açıklaması yapanlara yönelik açık mektubu özetle şöyle:
“Duydum ki Hanefi Avcı için hukuk istemişsiniz. Onu tanıyorum. Hani bildirinizde dürüst sıfatıyla tanımlayıp, tutukluluğunun kamu vicdanında rahatsızlık yarattığını tespit ettiğiniz Avcı'yı. Kendisi ablamın katili olur. Ve başka birçoklarının da katili ve bazı şanslıların sadece işkencecisi.
Ailemiz 7 Mart 1993 sabahı Menekşe'nin katliam haberine uyandı. Ertesi günkü gazete haberlerinde çatışma haberleri, ama aynı gazetelerin aynı sütunlarında haberleri yalanlayan infaz fotoğrafları vardı. Bu öyle bir çatışmaydı ki, ‘çatışarak ölenler' bacak bacak üstüne atmış oturuyorlardı. İnfazın ardından açtığımız davada yetkili mercilerin operasyonda bulunduğunu bildirdiği isimler yargılandı (!). Dava hızla yargılanan polislerin beraatiyle sonuçlandı. İlk duruşmada yargılanan polislerin tutuklanmasını isteyen savcıyı bir daha mahkeme salonunda görmek mümkün olmadı.
Bu isimlerden biri yıllar sonra Ayşe Arman'a ‘Bin kişiyi öldürdüm' röportajı veren Ayhan Çarkın, bir diğeri bir bar çıkışında bulunduğu karanlığın ortasına giden Oğuz Yorulmaz'dı. Avcı bu davanın sanığı olmadı.
Hanefi Avcı'nın kitabında bu operasyon, kendisinin yönettiği başarı hanesinde geçiyor. Elbette infaz kısmına hiç girmemiş. O gün ablamla birlikte öldürülen Asiye-Rıfat Kasap çiftinin çocukları da o evdeydi. Biri altı aylık Sabahat'ti. Şimdi 17 yaşında. Abisi de şu anda 20'li yaşlarında olmalı.
Anne ve babalarını hiç görüp tanıyamadılar.
Avcı, yıllar sonra bazı işkence kurbanlarını bulup kabul edenlerden özür dilemiş. Biz de Avcı'yı affedeceğiz. Menekşe'yi bize, Bedri'yi, Gürcan'ı ailelerine, Asiye ve Rıfat'ı çocuklarına geri verdiği zaman. Hanefi Avcı'ya bu infaz için kendi söylediklerinin ihbar kabul edilerek dava açma hazırlığındayız. Bu süreçte de herkes için hukuk şiarınızı yinelemenizi ve mahkeme önü performansınızı göstermenizi bekliyoruz.”
‘Cehennemde iki yavru'
Kartal operasyonu ertesi gün gazetelerde geniş yer bulmuştu.
Hürriyet gazetesi haberi ilk gün ‘Dev-Sol'un beynine
darbe' başlığıyla verdi. Haberde evde olanların polise ateş açtıkları, beş teröristin ölü ele geçirildiği belirtildi. Gazete bir gün sonra da haberi ‘Dev-Sol'u Şam ihbar etti' diye verdi.
Milliyet gazetesiyse haberi ‘Cehennemde iki yavru' başlığıyla manşete taşıdı. ‘Öldüren
rekabet' başlığı altında da şu iddiaya yer verildi:
“Dev - Sol liderliği için
Dursun Karataş'la yarışan Bedri Yağan, ihbar sonucu polisin elinden kurtulamadı.”
Kaynak: Ertuğrul Mavioğlu / Radikal