"Hanefi Avcı'nın medyası pozisyonunda gözüken dostlarımız utanacaklar ve bu utançlarıyla gazetecilik bile yapamaz duruma geleceklerdir…"
ÖNDER AYTAÇ, SAMANYOLUHABER.COM İÇİN YAZDI;
HANEFİ AVCI'NIN YALANLARI VE ONUN KULLANDIĞI MEDYA
Bu makalede yaptığım değerlendirmelerde soracağımız her soru, benim kafamdaki
yanıt bulamadığım şüphelerimin ete kemiğe bürünmüş halidir.
Bir diğer anlatımla,
Ruşen Çakır'ın agresif söylemleri içinde; ‘…Söyler misiniz; bir gazeteci
Hanefi Avcı'nın
telefonda konuştuğu gazetecilerin listesini nasıl elde eder? … Ama gazetecilikle ilişkisini bilmediğim hasbelkader bir gazetenin yer açtığı bir polisle ne tartışacağım?
Önder Aytaç kim? Bir gazeteciyi, bir polis şefiyle telefonda konuştuğu için suçluyorsun. Suçlama delilini sana bir başka polis şefi veriyor. Bunda çok acayip bir şey var … Hanefi Avcı aradığında iki duygu yaşıyorsunuz; haber ve risk! Mesela ben Hanefi Avcı ile
Eskişehir Emniyet Müdürlüğü'nün polis evinde görüştüm. Yanımda benimle birlikte İstanbul'dan gelen iki arkadaşım, Avcı'nın yanında da bir polis arkadaşı vardı. Şimdi bunu sen nereden biliyorsun? Tayfun Hopalı, hayatında hiç görmediği Hanefi Avcı'yı kitap çıktıktan sonra haber yapmak için telefon açıyor. Sen de kalkıp, “Kitabı bunlar yazdı” diye sekiz kişilik liste yapıyorsun. O listeyi nasıl oluşturuyorsun; Hanefi Avcı'yı dinleyenlerin verdikleri dökümle! Kim bu suçlanan gazeteciler; haber yapmak için Avcı'yı arayanlar. Benim şahsen durumum şu; jübilemi pis bir şekilde yapmak istemem. Hayatım boyunca sadece haberden yana taraf oldum. Şimdi Hanefi Avcı olayında yine haberden yana tarafım. Adam sesini duyurmak istiyor, çok basit. Ve burada da gidebileceği yer medyadır. Ama şunu da söyleyeyim, gözaltındayken aradığında, telefonumda kayıtlı bir isim olduğu için,
doğal olarak ekranda adını gördüğümde… Ben bu telefona bakmayabilirdim. Ama benden beklenen şu; açma telefonu. Ya da açtığında, “Şu an müsait değilim” de. Çünkü bu iş maalesef riskli bir iş oldu, Hanefi Avcı aradığı zaman iki duyguyu birden yaşıyorsunuz. 1) Haber! 2) Risk! Oysa haberde risk yok. Ben bütün
mahkemelerde bu yaptığımın haber olduğunu anlatırım. Hiçbir mahkeme de beni mahkûm edemez. Ama risk ne; sonradan başıma gelenler bunu anlatıyor. Çok açık söylüyorum; işimi yapmama engel olunmak isteniyor. İşimi yapmama Hanefi Avcı'nın suçladığı kişiler engel olmak istiyor. Bu kadar basit ve açık…' (http://www.t24.com.tr/haberdetay/104283.aspx) anlatımları mı, yoksa gerçekten de Hanefi Avcı'nın gazeteciler üzerinden / arkasından, bütün
emniyet teşkilatına, cemaate ve de
Fethullah Gülen'in öğretilerini onayladıkları iddia edilen polislere, ‘teleşnikof'lara ‘medyatörler' üzerinden ateş edilmesi mi söz konusudur?..
İşte bu makalemizin içinde sorular sorarak, Hanefi Avcı'nın medya üzerinden bilinçli bir şekilde yaptı(rdı)ğı bilgi kirlenmesine neden olan açıklamalarına göz gezdireceğiz / onları irdeleyeceğiz…
Hanefi Avcı, evinde ele geçirilen ve üzerinde kendisinin resmi olan ve farklı isimlere ait gibi düzenlenmiş nüfus cüzdanı,
ehliyet ve pasaportları, 1991 yılında
yurt dışı görevi ile ilgili olarak kendisinin düzenlendiğini mi söyler?
Eğer medya üzerinden bunu söylerse yalan olur. Yalan olur çünkü Hanefi Avcı o dönemlerde
Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü
İstihbarat Şubesinde görevlidir. Yasalar gereği istihbarat
hizmetini de yalnızca şehir merkezinde yapmakla yükümlüdür. Bu nedenle, bırakın
Suriye'ye yurt dışı görevine çıkmayı, Diyarbakır il merkezi dışında bile, ya da başka bir ilde ya da illerde bile görevli olması söz konusu değildir / olamaz.
İstihbarat teşkilatları ile ilgili kanunlarda, dış istihbarat için MİT, yurt içindeki şehir merkezlerinde emniyet İstihbaratı ve yurtiçinde şehir merkezleri dışındaki yerleşim birimlerinde de Jandarma Genel Komutanlığına bağlı istihbarat birimlerinin görevlendirilmesi söz konusudur.
O nedenle Hanefi Avcı'nın ifadesiyle, 1991 döneminde yurt dışına göreve gittiğini açıklamasının hiçbir yasal ve resmi dayanağı / gerekçesi bulunmamaktadır. Avcı, bu sahte kimliklerle, Suriye'de hangi görevi yaptığını ve niçin gittiğini acaba açıklaması mı gerekmektedir?
Yine ilgili kanunlara göre, emniyetin istihbarat görevlileri; yalnızca eğitim, konferans ve toplantılara katılmak amacıyla yurt dışına çıkabilirler. Belirtilen görevler için de yurt dışına çıkılırken kendilerine bir Hizmet Pasaportu düzenlenir. Avcı'nın "yurt dışına sahte pasaportlarla göreve gittim" açıklamasının hiçbir yasal temelinin bulunmadığı ve yaptığı kamu görevinin niteliği nedeniyle de yurt dışına bir göreve yukarıda ifade edilen nedenler dışında çıkabilmesi olası değildir.
Mahkemeler
devlet sırrı bile olsa, gerekli gördükleri bilgiye erişme yetkisini taşırlar. Örneğin,
Kozmik Odaya / Büroya,
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunun bile girme yetkisi yokken,
Ankara Ağır
Ceza Hakimi, burada günlerce inceleme yapabilmektedir. Hal böyle iken, Avcı'nın sadece gizli görev deyip, hizmetin içeriği ve niteliği ile ilgili hiçbir bilgi vermemesi, onun yargı karşısında takındığı olumsuz tavrını mı bizlere göstermektedir?
Ayrıca, Hanefi Avcı'nın kendisinin, sahte
belge düzenleme yetkisinin olup / olmadığı da, üzerinde düşünülmesi gereken bir diğer konu mudur? İlgili kanunlara göre, kişinin kendisinin hiçbir şekilde
sahte belge üretmesine ilişkin bir düzenleme bulunmadığı gibi, Avcı'nın sahte belge üreterek, acaba ‘resmi belgede sahtecilik suçu' mu işlemesi söz konusudur?
Yurt dışında görev yapma ve
operasyon düzenleme yetkisi bulunmayan Hanefi Avcı'nın, 1991 yılında Suriye'ye neden gittiği ve orada hangi görevi yaptığı ve oraya giderken beraberinde başka kamu görevlilerinin de gidip gitmedikleri de merak konusudur. Kanımca Hanefi Avcı bu konuda da bir açıklama yapmalı değil midir?
Yine Hanefi Avcı'nın sahte pasaportları yurt dışı göreve gitmek amacıyla düzenlediği açıklaması üzerinden hareket edecek olursak, Avcı'nın başka şahıslar adına düzenlediği başka başka kişiler üzerine pasaportlar ve sahte belgeler ile Suriye haricinde de başka başka ülkelere de gidip gitmediğini de, kamuoyunun bilgilendirilmesi açısından önemli değil midir?
Hanefi Avcı'nın üzerinde kendi fotoğrafı bulunan başka isimlere kayıtlı belgelerin dışında, ele geçirilmiş olan başka başka kişiler ile ilgili, ama sahte ama gerçek belgelerin varlığı da söz konusu mudur? Hanefi Avcı kendi fotoğrafının bulunduğu belgeleri açıklamaya çalışmasına rağmen, acaba hiç sözünü etmediği başka başka belgeler de var mıdır? Eğer varsa, bu belgelerin ne olduğunun açıklanması da Hanefi Avcı'dan beklenilmeli değil midir? Eğer kolluk ve
savcılık, medyada söz edilen belgelerin dışında, başka bilgi ve dokümanlara da kavuşmuşsa, bu belgelerin gerçek sahiplerine ulaşmaya ve belgelerin söz konusu suçla bir bağlantısının bulunup bulunmadığının da araştırılması için belli bir süreye daha gereksinimleri var mdır?
Emniyet Teşkilatı Disiplin Tüzüğü 8. Maddesine göre; ‘bir polisin ruhsatsız
silah bulundurmasının karşılığı meslekten ihraç'tır. Avcı'nın evinde ele geçirilen
OHAL Ruhsatlı
Kaleşnikof silahı da, bütün OHAL Ruhsatları iptal edildiği için, adeta ruhsatsız bir silah hükmündedir / statüsündedir. Hanefi Avcı'nın evinde yapılan aramada bir adet ruhsatsız Kaleşnikof
marka tam otomatik
tüfek ile yine bir adet ruhsatsız mavuzer marka tabanca bulunur.
Kamu görevlilerinin kendilerini ve ailelerini korumaları için o dönemde, bu yöntemle verilen silahlar, OHAL uygulaması sona erince, geri toplanılır ve silah ruhsatları da iptal edilir. Bir diğer anlatımla, şu aşamada (2010 yılı itibarıyla) Hanefi Avcı'nın evinde ele geçirilen her iki silah da, resmi olarak ruhsatsızdır ve normalde bu silahlar devlet envanterine de geri iade edilmeli midir?
Hanefi Avcı, mahkeme tarafından tutuklandığı an, gazeteci
Nedim Şener'e gönderdiği mesajda evindeki silahların ruhsatlı olduğunu yazar. Süleyman Üğer ve Faysal Esen'in itirafçılıktan Hanefi Avcının desteği ile organize suç faaliyetlerine girdiği ve kendilerine, Hanefi Avcı'nın ruhsatsız silah verdiği ile ilgili tartışmalar da söz konusuyken, ‘Kaleşnikof OHAL'den kalma' deyip geçiştirmek acaba ne kadar doğru olur?
Mehmet Eymür de NTV'de Avcı'nın, itirafçı ilişkilerinin çok
temiz olmadığını ve kitabında da Avcı'nın kendisini adeta bir melek gibi gösterdiğini ve sıkıntılı olan konulara hiç girmediğini söylemesi de bir diğer göz ardı edilmemesi gereken noktadır.
Necdet Kılıç'la ilgili kendi medyasına açıklamalarda bulunan Hanefi Avcı; ‘…Necdet Kılıç'ı da kitap yayınlandıktan sonra takip etmeye başladılar. Daha önce herhangi bir takip söz konusu değildi. Kılıç, her ne kadar daha önce
örgütten yatıp çıkmışsa da, şimdi demokrat bir insandır.
Kitap hatırladığım kadarıyla 19
Ağustos 2010 tarihinde yayınlandı, polis ve savcılık iddialarında samimi olsalardı, Ocak ve Ağustos ayları (2010) arasında da Necdet Kılıç'ı takip etmeleri gerekirdi..' demektedir.
Kanımızca, olayın aslı hiç de Hanefi Avcı'nın söylediği gibi değildir. Necdet Kılıç, hakkında takiplerden elde edilen bilgiler sonucunda, Ocak'ın son haftasından (2010) başlayarak, adli
soruşturma kapsamında takip edilmektedir. Bir diğer anlatımla, Kılıç,
Kasım 2009'dan itibaren istihbari anlamda, Ocak 2010'dan itibaren de adli soruşturma kapsamında takip edilmektedir. Avcı, Kılıç'ın kendi kitabının yayınlanmasından sonra takip edilmeye başladığını söyleyerek, olayla ilgili çarpıtma yapmakta ve kamuoyunu ve yargı makamlarını yanıltmaya çalışmaktadır.
Hanefi Avcı'nın kendisi de; "Kitabının içeriğinden dolayı ya da örgüt üyesi olduğu için" değil, "soruşturmanın gizliliğini deşifre ettiği" ve "
Devrimci Karargah örgütü üyelerine
yardım ve yataklık ettiği" gerekçesiyle gözaltına alınmakta ve sonrasında da mahkemece tutuklanmaktadır.
Hanefi Avcı kitabını hiç yayınlamasa dahi, Devrimci Karargah Örgütü soruşturmasını deşifre ettiği ve yargılamaya müdahale ettiği için, ifadesine başvurulacaktır. Hanefi Avcı, daha ifadesine başvurulmadan önce, kitabının doğru dürüst tashihi bile yapılmadan ve editör ismi bile yazılmadan, alelacele yazdığı yalnızca birinci bölümü olan anı kitabının arkasına, ‘cemaat'i ilgilendiren ikinci bölümü de monte ederek / ellendirerek, önceden öğrendiği hakkındaki devam eden soruşturmanın önüne geçmek için operasyonel bir hamle mi yapmaktadır?
Hanefi Avcı, Devrimci Karargah soruşturması kapsamında takip edilen Necdet Kılıç'a fiziki takip ve
teknik takipten kurtulması amacıyla, birçok istihbarati yöntem ve taktiği deşifre ettiği için, Kılıç'ın telefonunun dinleme kararının
dosya numarasına kadar ilgili kişiyle bilgileri paylaştığı için ve ilgiliyi dinlendiğinden haberdar ettiği için, mahkemece hakkında yargısal işlem başlatılmaktadır.
Yürütülen soruşturma kapsamında, Necdet Kılıç ve Hanefi Avcı acaba İstanbul'da gizli buluşmalar gerçekleştirmişler midir? Kılıç, Avcı ile olan telefon görüşmelerinin dinlenmesini engellemek için acaba ankesörlü telefonlar ve Hanefi Avcı'nın makam telefonundan görüşmeler yapmışlar mıdır?
Yine soruşturma kapsamında Hanefi Avcı'nın muhtemelen telefon görüşmelerinin dinlenmesini engellediği iddia edilen bir
kripto cihazını Kılıç'a vermesi söz konusu mudur? Acaba Kılıç'ın Avcı'dan ilgili cihazın şifresini istemesi gibi bir durum var mıdır? Eğer bu yazdıklarım doğru ise, ne Avcı'nın Kılıç'ın faaliyetlerinden haberdar olmadığı, ne kripto cihazı, ne takipten kurtulma teknikleri ile ilgili telefon görüşmeleri, ne tarafların gizli buluşmaları, ne Devrimci Karargah Örgütü soruşturmasını deşifre edilmesi, ne de örgüt mensuplarının telefonlarını kapatmasını sağlanması söz konusu değildir. Ancak yaşanılan gerçekler bize hiç de bunları söylememektedir.
Bir diğer anlatımla; ‘…Benim hayatım sol örgütlerle mücadeleyle geçti. Benim sol örgütlerle ilişki ve bağımın olması mümkün değildir. Böyle bir iddia benim için son derece mantıksızdır…' şeklindeki Hanefi Avcı'nın kendi medyasına yaptığı açıklamalar, aslında yaşanılan gerçeklerle taban tabana zıt olaylardır. Hanefi Avcı'nın da çok iyi bildiği gibi, bir kişinin Devrimci Karargah Üyesi olması başka bir olgu, örgüte yardım ve yataklık etmesi ise tamamıyla başka bir konudur.
Medyadaki Avcı'nın gazetecilerinin haber yaparlarken, olayları bilinçli olarak çarpıtmaları ve sanki Hanefi Avcı'nın Devrimci Karargah üyesi olmaktan tutuklanmış gibi haberlerini yapmaları mı söz konusudur? Elbette, Hanefi Avcı Devrimci Karargah üyesi değildir ve fakat Avcı, Devrimci Karargah üyelerine dinlendiklerini ileterek, örgüt hakkındaki soruşturmayı deşifre etmesinin yanında, Devrimci Karargah üyelerinin telefonlarını kapatarak teknik takipten kurtulmalarını da mı sağlamaktadır? Eğer durum böyleyse, bunun adı da yargısal prosedür içinde,
terör örgütüne yardım ve yataklık etmektir.
Hattizatında Hanefi Avcı, savcılık tarafından da Devrimci Karargah Terör Örgütü üyesi olmaktan değil, Devrimci Karargah Örgüt mensuplarına yardım ve yataklık yapmaktan dolayı suçlanmaktadır.
Hanefi Avcı'nın medyasında çıkan haberlere göre; ‘…Necdet Kılıç, Hanefi Avcı'nın
Mersin Emniyet Müdürlüğünde çalışırken kendisine işkence yaptığını iddia etmektedir…' Acaba Necdet Kılıç gerçekten de ifadelerinde Avcı'nın kendisine işkence yaptığını söylemekte midir? Yoksa böyle bir şeyden hiç söz etmemekte midir? Yoksa Kılıç, Avcı ile ilgili kendisine sorulan soruların neredeyse bütününde birden ‘susma hakkını' mı kullanmaktadır?
Nedim Şener ve Ruşen Çakır gibi Hanefi Avcı'nın medyası durumunda olan bazı gazeteci arkadaşlar, sadece kendilerine Hanefi Avcı'nın anlattıkları kadarı ile gerçekleri bildikleri için, bu konuda da maalesef ki kolektif akla ve emniyetin deyimsel bilgi birikime sahip olmadıkları için, kendilerini öyle ya da böyle kullandırmakta ve de onların üzerinden de kamuoyunda bilgi kirliliğine neden olunmaktadır.
Rahmetli Erdal İnönü'nün söylemiyle; ‘yalanın kötü bir huyu vardır bir gün mutlaka ortaya çıkar.' Kanımca yanlışlar ortaya çıktıkça Hanefi Avcı'nın medyası pozisyonunda gözüken dostlarımız utanacaklar ve bu utançlarıyla gazetecilik bile yapamaz duruma geleceklerdir…
ÖNDER AYTAÇ