Hakkâri'de 11 askerin şehit düştüğü
karakol saldırısı
Türkiye'yi
yasa boğarken, yapılan bazı siyasî açıklamalar da kamuoyunda tepkiyle karşılandı.
Başta MHP lideri
Devlet Bahçeli olmak üzere bazı çevrelerden gelen '
olağanüstü hal' önerisi aydınları ayağa kaldırdı. Demokratik
açılımın sona erdirilmesi ve
OHAL gibi tekliflerin uygulanması halinde
terörün amacının gerçekleşmiş olacağına, bunun da Türkiye'yi içinden çıkılmaz bir yola sürükleyeceğine işaret ediliyor. Türkiye'de
demokratikleşme adına mesafe kat edildiği zaman
PKK'nın sahneye çıktığını hatırlatan aydınlar, açılım ve
Anayasa reformunun engellenmeye çalışıldığına dikkat çekiyor. Terör ve strateji uzmanları da, saldırılarla ilgili istihbarat alınamadığı iddialarını doğru bulmuyor. Bu söylemlerin terör propagandasına yarayacağı vurgulanırken, sorunun altında istihbarata rağmen gerekli tedbirlerin alınmamasının yattığı belirtiliyor.
Kürt siyasetinin önemli isimleri ise PKK'nın amaçlarıyla, gündeme getirilen antidemokratik önerilerin örtüştüğünü dile getiriyor.
Hakkari'deki saldırının ardından
bölgede olağanüstü hal ilan edilmesini isteyenlere OHAL döneminin
bakanlarından tepki geldi.
Özal hükümetinin bakanlarından Ekrem Pak
demirli, olağanüstü halden
ülkedeki herkesin zarar gördüğünü söyledi. OHAL'de insanların hürriyetlerinin kısıtlandığına vurgu yapan Pakdemirli, artık Türkiye'nin o günlere geri dönmemesi gerektiğinin altını çizerek, "OHAL isteyen bir kesim var. Toplum olarak geriye mi yoksa ileriye mi gideceğiz? Artık o günlere geri dönülmemeli. OHAL'den birçok kişi zarar görmüştür, çünkü insanların hürriyetini ve
ekonomik faaliyetini kısıtlıyorsunuz. Terör yüzünden 10 milyon insanı cendereye sokmaya hakkımız yok." diye konuştu.
Terörün yoğun olduğu 1991 yılında DYP-SHP
koalisyon hükümetinin sözcüsü olarak görev yapan eski
Devlet Bakanı Akın
Gönen de bugünün Türkiye'sinde olağanüstü hali konuşmayı
komik bulduğunu söyledi. Türkiye'de olağanüstü hal oluşturulacak bir durumun olmadığını ifade eden Gönen, OHAL rejiminin gelmesi için bir bölgede hayatın felce uğraması gerektiğinin altını çizdi. Ardından şöyle devam etti: "Bir ülke, her zaman iç ve dış provokasyonlarla karşı karşıya kalabilir. Güçlü devletler, bu tür problemler çıktığında hukuk devleti çerçevesinde olayları çözer." Eski Bakan Gönen, hükümetin başlattığı demokratik açılım sürecind
e devletin somut adımlar atması gerektiğine dikkat çekti. Demokrasi ve temel hakların genişletilmesinin bütün Türkiye için ihtiyaç olduğunu hatırlatarak,
demokrasinin gerekliliğini tartışmaya bile gerek olmadığını dile getirdi.
1993'te SHP genel sekreter yardımcılığı görevini yürüten Mehmet Kerimoğlu da, OHAL'in çözüm olmadığının yıllar öncesinde görüldüğünü kaydetti. Olağanüstü halin bölge insanını rahatsız eden, sistemin dışına iten ve ona zarar veren bir durum olduğunu vurguladı. OHAL yerine bu işin profesyonel bir ordu tarafından daha derli toplu bir şekilde yapılması gerektiğini düşünen Kerimoğlu, "25 yıldır yapılan bir yanlış var. Son bir iki yıldır terörle mücadelede profesyonel bir kadro yetiştirilmeye çalışılıyor, ama bu konuda gecikildi. Buna devam edilmeli." şeklinde konuştu.
Kürt aydınlar: PKK Kürtlere zarar veriyor
Kürt siyasetinin önemli isimleri, PKK'nın derin güçler ile işbirliğine dikkat çekiyor. Türkiye'de demokratikleşme adına mesafe kat edildiği zaman PKK'nın sahneye çıktığını hatırlatan aydınlar, asıl amacın demokratik açılım ve bununla birlikte gelişen anayasa değişikliğini içeren
referandum olduğuna işaret ediyor. Kürt siyasetçiler, bu tür eylemler sonrası hükümetin bu süreçten geri adım atmaması gerektiğine vurgu yapıyor. OHAL tartışmalarına da değinen aydınlar, böyle bir sürecin Türkiye'yi çıkılmaz bir yola sürükleyeceğini anlatıyor.
Eski Halkın Emek Partisi
Milletvekili İbrahim Aksoy, saldırıların demokratik açılım sürecini sabote etmeye yönelik bir çalışma olduğunu söyledi. Sürecin hükümet ya da siyasi partilere bağlanamayacağını anlattı. Yaşanan olayların 1924'ten bu yana
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir sorunu olduğunu belirtti. Gelişmeleri, anayasa değişikliği, bu olmazsa da eylül ayında yapılacak referandumu sabote etmeye yönelik olarak değerlendiren Aksoy, yaşananların hükümetin sorunu olarak görülmemesi gerektiğini ifade etti.
AK Parti hükümeti öncesinde 4 bin tane Kürt köyünün yakıldığını, 3 bin de caminin yıkıldığını hatırlatan Aksoy, bu hükümet döneminde ne bir köyün yakıldığını ne de caminin yıkıldığını dile getirdi.
AYNI SENARYOLAR YİNE OYNANIYOR
Eski Değişim ve Demokrasi Partisi kurucularından Fehmi Demir ise demokrasi ortamının oluşturulmaya çalışıldığı zamanlarda bu olayların her zaman yaşandığı değerlendirmesinde bulundu. Eylemlerin barışçıl demokratik sürecin önünü tıkayan bir gelişme olduğuna dikkat çeken Demir, "Bu üzücü olayları tek başına PKK'nın eylemlerini tırmandırdığı bir olay olarak düşünmek doğru değildir. Bunun Türkiye'nin iç siyaseti ve iç mücadeleyle de doğrudan bir ilgisi var. Bazı milliyetçi çevrelerin olağanüstü hal ilan etme çabaları söz konusu. Bu 30 yıllık kirli savaştan geçinmek isteyen çevrelerin isteği doğrultusunda gelişen bir olay." diye konuştu.
Yazar Cemil Demircan ise PKK'nın yaptığı tüm saldırıların amacının hükümet tarafından yapılan açılımların sekteye uğratılması olduğunun altını çizdi. PKK'nın Kürt aydın ve politik çevrelerden tepki aldığını ve asla sempati duyulmadığını belirten Demircan, "Bazı çevreler hükümetin başarılı olmadığını savunurken bazıları da OHAL istiyor. Yaşananlara rağmen AK Parti hükümeti kesinlikle demokratik açılım çalışmalarına gevşeme olmadan devam etmelidir. PKK ne kadar güçlüyse hükümet daha güçlüdür.
Hükümetin olanakları o kadar çok ki, aklıselimle Türk kamuoyunu ikna etmelidir. Bu biraz zaman alacak ama usanmamalıdır." dedi.