Ülke üzerinde oynanan ama hedefine bir türlü ulaşamayan oyunların hemen ardından bir şekilde Fethullah Gülen ismi gündeme getiriliyor. Gelişmeleri ön yargılardan uzak dikkatle izleyen gözler ise; bunun, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek için geliştirilmiş bayağı bir taktik olduğunu ve bu kirli olayların arkasında derin bir elin varlığını kolaylıkla görebiliyorlar.
provokatör
Türkiye Cumhuriyeti'ni dünya nezdinde zor durumda bırakacak bir
eyleme kalkışıyor. Beldede meskun bir kitapçı
bombalanıyor. Halk, eylemi yapan kişileri olay yerinde suçüstü yakalıyor.
Şemdinli olayı ile
ülkede
kaos, kargaşa belki bir iç çatışma hedefleniyor, ülkenin huzuru bozulmak isteniyor. Türkiye kamuoyu hararetle eylemi ve faillerin kimliklerini tartışırken, bir el aniden gündeme müdahale ediyor. Bombayı atan sanıklar hakkında
iddianame hazırlayan savcı ve iddianameyi kabul eden hakimler "Fethullahçı" ilan ediliyor ve medyanın önüne itiliyor.
Savcı, şucu bucu iddialarıyla gerçekler gizlenmeye çalışılıyor. Olayın vehametine ait bilgiler örtbas edilmeye çalışılıyor.
O andan itibaren iddianame, içinde yazanlar, bombacıların Türkiye'ye verdikleri tarifi imkansız zarar konuşulmaz oluyor. Suçu iddianame hazırlamak olan savcı, jet hızıyla mesleğinden atılıyor. Yaşananların faturası ise kendi vatandaşlarının işyerlerine bomba atanlara değil, Türkiye'den binlerce kilometre uzakta olan bir kişiye,
Fethullah Gülen'e kesiliyor, suçlu gösterilmek isteniyor. Fethullah Gülen'i seven polis,
devlet memuru,
öğretim görevlisi ya da asker olamaz mı? Gülen'i sevmek suç mu?
avukat, elini kolunu sallayarak
Danıştay'ı basıyor, hakimleri öldürüyor, yaralıyor. Hasta kafanın yaptığı iğrenç saldırı, derhal
laiklik karşıtı eylem haline getiriliyor. Hakimlerin cenaze töreni ise bir dini merasim olmaktan çıkarılıp, inanan insanları rencide eden bir mitinge dönüştürülüyor. Öyle ki
Adalet Bakanı eylemcilerin tepkisiyle zor anlar yaşıyor.
Soruşturma derinleştirildikçe saldırının
inanç eksenli olmadığı net bir biçimde ortaya çıkıyor.
Danıştay saldırısıyla amacına ulaşamayan karanlık eller ise hiç değilse bunu yapalım dercesine bu olayı da Fethullah Gülen'e dayandırıyor. Bir yolunu bulup olaya ilişkin haberlere Fethullah Gülen ismi yazılıyor. Oysa yakın bir zaman önce bu iğrenç cinayetin para yüzünden olabileceği dahi konuşuldu.
Polis uzun zamandır takip ettiği bir dizi eve
baskın yapıyor. Evde suikast silahları, krokiler bir mahalleyi havaya uçuracak kadar bomba yapımında kullanılan malzeme bulunuyor. Durumu tepeden tırnağa
analiz eden güvenlik görevlileri evde bulunanların
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na karşı suikast hazırlığında olduğu sonucuna varıyor. Çünkü bütün somut deliller bunu gösteriyor.
Ve derken bir sarı zarf hikayesi çıkıyor. Malum medya bir kez daha
operasyonu konuşmayı bırakıp zarfı tartışmaya başlıyor. Aynı elin bir kez daha devrede olduğu anlaşılıyor.
Hücre evini basan devlet görevlileri Fethullah Gülen'le irtibatlandırılarak olay karartılıveriyor. O andan itibaren ülkenin temeline konulmak istenen
dinamit hakkında bir kelimeyle dahi olsa konuşulmaz oluyor. Oysa evde eli geçirilen operasyon planları, silahlar ve malzemeler Türkiye'yi ürpertecek kadar mühim ve etkiliydi.
Ermeni gazeteci öldürülüyor. Polis eylemi gerçekleştiren kişiyi kısa sürede kıskıvrak yakalıyor. Katil zanlısının bağlantıları biraz derinlemesine araştırıldığında ortaya pis kokular çıkıyor. Derken eylemcinin çok yakınında farklı istihbarat birimlerine para karşılığı bilgi satan bir muhbirin de bulunduğu anlaşılıyor.
Devlet birimlerinin böyle bir kişiyle neden çalıştığı, çalışıyorsa eylemin nasıl olup da engellenemediği konuşulacağı yerde ortamı puslandırmak isteyenler yine aynı yola başvuruyor. Bir yandan Fethullah Gülen ismi ortaya atılırken diğer yandan da gerçeklerin üzerine kalın mı kalın bir sis perdesi çekilmiş oluyor. Artık kimse Hrant Dink'in neden ve kimler tarafından öldürüldüğünü konuşmuyor.
dergi, Türkiye'deki medya mensuplarını "TSK yanlısı - TSK karşıtı" olarak sınıflandıran bir
andıcı okurlarıyla paylaşılıyor.
Medya değerlendirmesi denilen bu belgede, birbirinden ünlü gazetecilerin, askeri darbeye karşı oldukları gerekçesiyle, kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırılmaları gerektiği belirtiliyor.
Türk basını ve Türk demokrasisi adına hayal kırıklığı niteliğindeki 52 sayfalık bu uzun raporun içeriği, neredeyse hiç konuşulmuyor. İlgili devlet kurumundan yapılan bir açıklamayla konuya ilişkin bir
soruşturma başlatılacağı söyleniyor. Neden sonra soruşturmanın 'raporu sızdıranlar' hakkında olduğu, 'yazanları' kapsamadığı anlaşılıyor.
mail yoluyla ABD'ye gönderildiğini ifade eden bir açıklama yapıyor. Durumdan vazife çıkaran acar muhabirler de önceki olaylardaki alışkanlıklarıyla faturayı yine aynı adrese kesiyor. Hiçbir somut bilgiye dayanmaksızın Fethullah Gülen'i kamuoyu önünde andıçlıyorlar.
internet sitesi bir
komutanın günlüğünü yayınlıyor. Ardından günlüğün daha geniş bölümü, bir dergide yayınlanıyor. Emekli komutan önce "benimdi, sildim" diyor, sonra "günlüğüm yok ama hatıratım ve faaliyet raporlarım var" diye ifade değiştiriyor. Geniş bir biçimde yayınlansa bekli de Türkiye'de son yüzyılın en fazla satan kitabı olma özelliğini elde edebilecek ilginçlikteki metinlerde, ülkenin çok yakın geçmişine dair inanılmaz olaylar, korkunç entrikalar ve planlar deşifre ediliyor.
Bir medya mensubunun hayatı boyunca belki de bir daha göremeyeceği türden bilgileri içeren bu metinler de "kim sızdırdı?" tartışması çıkarılıp el çabukluğuyla gündemden düşürülmek isteniyor. Ve sanki anıları yazan, planları yapan başkaları değil de Fethullah Gülen'miş gibi Gülen adı bir kez daha olayın içine çekilmek isteniyor.
yerli
yabancı bütün odaklar çok iyi biliyor ki; Gülen'in ektiği sevgi tohumları ve onlardan
yeşeren barış fidanları hem ülke içinde hem de dünyada barışın, hoşgörünün, birlik ve beraberliğin temsilcileri olacaklar. Ve bu topraklardan yükselen ışık, yeryüzünün dört bir yanında aydınlanmaya vesile olacak.
Samanyoluhaber.com
YARIN olayları biraz daha derinlemesine analiz ederek her bir olayın perde arkasını ve varılmak istenen sonucu ekranlara getireceğiz.