Gündemi sarsacak iddialar

Abdullah Çatlı'nın kardeşi Zeki Çatlı, gündemi sarsacak açıklamalarda bulundu...

Gündemi sarsacak iddialar

Türkiye'yi derinden etkileyen ve şu günlerde devam eden Ergenekon Davası'nın da bel kemiğini oluşturan Susurluk kazasının yıl dönümünde Abdullah Çatlı'nın kardeşi Zeki Çatlı, gündemi sarsacak açıklamalarda bulundu... Susurluk kazası sizin için ne ifade ediyor? 3 Kasım 1996 öncelikle Çatlı ailesi, daha sonra Nevşehirliler, daha genişlettiğimizde Türk Milleti, milliyetçiler, ülkücüler için büyük ve acı bir kaybın yaşandığı gün. Aynca Türk Devleti'nin ve Türk Milleti'nin hainlerine ve düşmanlarına karşı önemli bir refleksinin yok edildiği tarihtir. Başsağlığı için gelen bir misafirin dediği gibi, istihbarat terazisinin tersine döndüğü tarihin başlangıcıdır. Kaza haberini nasıl aldınız? Haluk Kırcı, Drej Ali, ağabeyimin şoförü Habib gibi dostlarımızın telefonla aramasıyla pazar akşamı saat 19.30-20.00 sıralarında öğrendim. Ağabeyi kaybettik' dediler. İnsanın o an başı dönüyor. 18 YIL KAÇAK YAŞADI Çatlı yurtdışına nasıl kaçmıştı? 1978 sonundan 1996'ya kadar 18 yıl kaçak yaşadı. Kaçak olduğu ilk yıllarda İstanbul'a yerleşti ve kamufle oldu. Bu arada ağır suçla arandığı için başta ben olmak üzere birçok dostu yurtdışına çıkmasını istiyorduk. Buna direniyordu. "Önce arkadaşlarım" diyordu. Her bir arkadaşı için canını verebileceğini bizzat bana söyledi. Dediği gibi de yaptı. Önce arkadaşlarını kaçırdı. Bunlar içinde Ağca da vardı. Kendisine sıra gelmedi. İhtilalden 5-6 ay sonra bir gemiyle kendi gayretleriyle yurtdışına kaçtığını duyduk. Avusturya'ya gitti... O zamanlar en rahat Avusturya idi. İlk etapta oraya gitti. Daha sonra İngiltere'ye gitmeyi denediğinde yakalanıyor. Kimliğini ve bütün parasını tamamen alıyorlar. İki polisle birlikte demiryoluyla Türkiye'ye iade edilmek üzere gönderiliyor. Yugoslavya'da iki polisi yanıltıp hareket halindeyken trenden atlayarak kaçıyor. Hiç parası ve kimliği yokken 5 yıldızlı bir otele yerleşiyor. Almanya'dan arkadaşlarını çağırmış. O Almanya'ya dönerken, iki polis Türkiye yolundaydılar. KUMAŞINI BİLİYORUZ Orada nasıl hayat sürüyordu? Dolaşım zorluğu çektiklerini anlatmıştı. "Tren yolunda yaşıma uygun cenaze bulursam kimliğimi onun üzerine koyup, onun kimliğini ben alacağım. Öldüğüm düşünülecek. Annemi ve babamı, çevreyi ona göre organize edersin" demişti. 1983'ün sonuna doğru Kenan Evren destekli ASALA operasyonu teklifi gelene kadar bu şekilde yurtdışında sancılı dönemler yaşadı. Kaçaktı, ama devlet onu nasıl bulacağını biliyordu yani... Yerini bilip bilmediklerini bilmiyorum. Ancak, birtakım dostları kanalıyla bağlantı kurup Fransa'da görüştüklerinde, sizin sorunuzu ağabeyim devletin temsilcilerine soruyor. "Neden bana geldiniz?" diyor. Onlar da "İstediğin anda Avrupa'da, hatta dünyanın birçok ülkesinde önemli işler yapabileceğini biliyoruz. Kumaşını biliyoruz" diyorlar. Ağabeyim, Fransızca'yı yazıp konuşabiliyordu, İngilizce ve Aİmanca biliyordu. Nasıl bir görüşme geçiyor? Devletin temsilcilerinin "Teklifimizi kabul etmek için bizden ne istersin?" sorusuna "Ben kendim için hiçbir şey istemem. Bu davanın lideri olan Alparslan Türkeş cezaevinde, birinci isteğim onun bırakılması. İkincisi Haluk Kıra ve arkadaşları başta olmak üzere bütün ülkücülerin idamının durmasını istiyorum" cevabını veriyor. Türkiye ile birtakım telefon görüşmeleri yaptıktan sonra "Birinci isteğin biraz zaman aldıktan sonra (birkaç ay sonra) olacak. İkinci isteğin hemen olacak" diyorlar. Ağabeyim "Sizin sözünüze nasıl inanayım?" diyor. Onlar da 'Az önce telefonla görüştüğümüz yerler çok yüksek makamlardı. Biz burada Devlet Başkanı Kenan Evren'in bilgisi dâhilinde bulunmaktayız. Sonuçta önemli tahliyeler ve idamlar onun onayından geçmiyor mu?" diyorlar. Ağabeyim de "Tamam" diyor. Devletin temsilcileri aradıkları kişiyle yurtdışında buluşuyor ve ASALA operasyonunu teklif ediyor... Kırmızı bültenle aranıyordu. MARSİLYA VE UFUK... Sız bunu nasıl duydunuz? 1984 yılbaşına doğru bana "Bir sürprizim var. Annemi, babamı da al İstanbul'a hep beraber geçin" dedi. Verilen adrese gittik. Kapıyı çaldığımızda karşımızda elinde sigarasıyla, kollarını sıvamış, rahatça oturan ağabeyimi görünce çok şaşırdık. Tarih 5 Ocak 1984 idi. Hangi kimlikle gelmişti? Devletin ASALA operasyonları çerçevesinde kendisine tahsis ettiği pasaportta ismi Hasan Kurdoğlu idi. Pasaportu kendi gözlerimle gördüm. Çok endişelendik. 'Ağabey deli misin? Nasıl geldin?" diye sordum. İkinci gün bize 6 yıl avunduğum yalanı söyledi. "Yurtdışında bir paşanın çocuğunu Dev-Solcular kaçırmış biz de onu kurtardık. "Paşanın bize 1 haftalık aile ile görüşme ikramı" dedi. 6 yıl sonra mı öğrendiniz? Tabii, tekrar yurtdışına çıktı. 6 yıl sonra Türkiye'ye cezaevinden kaçıp geldiğinde, bir dergiden ASALA operasyonlarına ilişkin bilgileri öğrendim. Operasyonun kod adı: MARSİLYA. Operasyonu yöneten ülkücü terör timinin başındaki liderin kod adı: UFUK (Abdullah Çatlı). Bu MİT tarihine de bu şekilde geçmiştir. Fakat, bir kısım bilgiler çıkan yangında yanmış olabilir. Yanmadıysa hala mevcuttur. PARMAK İZİ KOPYALANDI MI? Cenaze toprağa verilmeden önce ilginç bir olay yaşadınız mı? Hastane morguna pazartesi günü koymuştuk. Cenazenin başında bekleyen nöbetçi çocukları gönderdiklerini ve ağabeyimin parmak izini aldıklarını öğrendim. Önceleri bunun ne anlama geldiğini kestiremiyordum. Sonra, araştırdım. Parmak izinin negatif-pozi-tif yapılarak, orijinali gibi başka yere taşınması teknik olarak mümkünmüş. Morgda parmak izi almalarının 4 ay sonra dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener'in "Topal'ı vuran silahta Çatlı'nın parmak izi var" açıklaması ile ilişkisi olabileceğini düşündüm. Vücudunda kurşun izi var mıydı? Cenaze yıkanırken basındaydım. Trafik kazasından kaynaklanan sol kaşının üstünde çökük vardı. Sağ omzuyla, ayağının birisinde kırık vardı. Başka hiçbir iz yoktu. Öldürülmüş olabileceğini hiç düşünmediniz mi? Düşünmedik. Ama düşünülebilirdi. Onun karşısına çıkacak hiçbir yiğit olmadığını düşünüyorduk. Hiç kimsenin ona yumruk attığını veya silah doğrulttuğunu duymadık. İstanbul'da bazen akşamlan efkârlandığında tek başına dolaşırdı. Arkadaşları 'Ağabey yalnız nereye gidiyorsun?" dediklerinde gülerek, "Siz rahatınıza bakın. Onlar benim karşıma çıkamazlar" derdi. PKK, Dev-Yol, Dev- Sol, vatan hainleri elbette onu sevmezdi. PRENSİP ANLAŞMASI NASIL BİTTİ? Ağabeyiniz doğrudan MiT'le mi çalışıyordu? MİT'le, daha genel olarak devletle diyebiliriz. Bir konuya dikkat çekerdi. "Biz onlarla prensip anlaşması yaptık" diyordu. Ast üst ilişkisi veya sürekli bir ilişki yoktu. "Benim başıma bir iş geldiğinde onlar hiçbir şeklide karışmayacaklar ve kabullenmeyecekler' diye bahsetmişti. Anlaşma ne kadar sürdü? Ağabeyim pasaport yenilemek için bir zencinin evine gönderiliyor. Evde zenciye ait olduğu mahkemece belirtilmiş 300 gram eroin çıktığında ağabeyime suç isnad edildi. Hâlâ mektubu bende mevcut. "Gerçek kimliğim çıkmazsa hemen çıkacağım" diye yazmıştı. Ancak, gerçek kimliği ortaya çıktı. Fransa'da ve İsviçre'de 6 yıl hapis yattı. Dolayısıyla prensip anlaşması da o gün itibarıyla sanırım sona ermiştir. ÖZBAY KİMLİĞİYLE ŞAM'A GİTTİ Abdullah Çatlı ne zaman Mehmet Özbay oldu? 1990 yılında Türkiye'ye geldikten sonra İstanbul'da Bahçelievler'de kirada oturdu, daha sonra bir kısmı borçla Florya'da ilk ve son dairesini aldı. 1993'te ticari hayata girdi. Haluk Kırcı ile birlikte ithalat ve ihracat kursuna gittiler İstanbul'da. Hâlâ kırmızı bültenle aranıyordu. 1993'te PKK'nın azgınlaş-masıyla birlikte, devletin bazı birimleri tarafından kendisine ihtiyaç duyulduğu ifade edildi. Tekrar devletle çalışmaya başladı. 1990'lı yıllarda geldiğinde Şahin Ekli ismini kullanmıştı, daha sonra Mehmet Özbay adını kullanmaya başladı. PKK ile mücadele de istihbarat konusunda devletle birlikte çalıştı. Mehmet Özbay olarak defalarca Şam'a gitti. O KAREDE ÇATLI YOK ÖCALAN VAR Ergenekon çerçevesinde devletteki yapılanmadan bahsediliyor. Ergenekon yargıda olduğu için yorum yapmak istemem. Fakat, ağabeyimi Ergenekon'da yargılananlarla aynı karede görmek yanlış. Çünkü onların içinde terörist başı Apo ile el sıkışanlar var. Oradakiler ulusala, ağabeyim ülkücüdür. Beraberlikleri olamaz, ancak zıtlıkları olabilir. Ağabeyiniz kullanıldı mı? Ağabeyim mi devleti kullandı, devlet mi ağabeyimi kullandı bilemem. Kırmızı bültenle aranırken Florya'daki evinde oturdu. Miras bıraktı mı? Evi ile arabasından başka çocuklarına da hiçbir mirası kalmamıştır. Çünkü yoktu. AİLE İÇİNDEKİ KOD ADI: HAFIZ En son hangi ismiyle hitap ediyordunuz? Ahmet Ağabey diyordum. Babamla ondan bahsederken kendi aramızda "hafız" derdik. Sık mı görüşüyordunuz? Ara sıra görüşüyorduk. Ölmeden önce en son ne zaman görüştünüz? Kazadan birkaç gün önce telefonla görüştük. Neredeydi? Ben Nevşehir'deydim, o İstanbul'da. Şehir dışına çıkacağından bahsetmiş miydi? Hayır bahsetmedi. Size anormal gelen bir şey var mıydı telefonda görüşürken? "Birtakım i... etrafı sarmış" diye bir cümle sarf etti. Sizce Çatlı tasfiye mi edildi? Son açıklamalardan bu çıkarılıyor. (BUGÜN)
<< Önceki Haber Gündemi sarsacak iddialar Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER