En son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: Kısa süren başbakanlığı ve 4 yılı aşan dışişleri bakanlığı sırasında büyük bir performans sergileyerek
Türkiye'nin dünyadaki itibarını yükselten, bunu yaparken kendisi de büyük bir saygınlık kazanan
Abdullah Gül hiçbir engellemeye takılmamalı, cumhurbaşkanlığına
aday olmalı ve seçilerek bu yüce makama vakar içerisinde oturmalıdır.
Gül
cumhurbaşkanı olmalı çünkü, artık iyice anlaşılmıştır ki Türkiye'nin normalleşerek gerçek bir
demokrasi olmasının korkuların üzerine gitmekten başka çaresi bulunmamaktadır. Gül'ün cumhurbaşkanlığını engellemek için askeri
muhtıra, hukuk katliamı ve anti-demokratik engellemeleri izale etmenin tek yolu, bu çabaları boşa çıkarmaktır. Zaten
halkımız da 22 Temmuz seçimlerinde verdiği oylarla tam da bunu yapmıştır. Bir yandan
AK Parti'ye olan güvenini ve icraatlarından duyduğu memnuniyeti ifade ederken, öte yandan Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığı yolunda önüne çıkarılan hukuk dışı, demokrasi dışı engellemeleri bertaraf edecek güçlü bir refleks göstermiştir.
Başta Gül ve AK Parti olmak üzere hiç kimse halkın bu güçlü demokratik refleksini görmezden gelemez. Şurası açıktı ki, şu ya da bu sebeple her kim bu gerçeği görmezden gelirse diriltici olduğu kadar ölümcül de olabilen bu refleksin hedefine dönüşecektir.
Gül cumhurbaşkanı olmalı çünkü,
Şahin Alpay, Amanda
Akçakoca gibi bazı iyiniyetli yazarların düşündüğünün aksine cumhurbaşkanlığına çıkması Gül gibi bir yeteneğin israfı anlamına gelmez. Aksine, Gül profilinde ve dinamizminde bir cumhurbaşkanı uluslararası aktörlerle en üst düzeyde geliştireceği ilişkilerle Türkiye'nin dünyaya açılımına büyük bir ivme kazandırır. Gül'ün cumhurbaşkanı olmasının büyük bir yetenek israfı olacağını düşünen bu dostlarımızın cumhurbaşkanlığı için
model aldıkları örnek herhalde 7 yılı aşkın bir süredir bu makamı dolduran (daha doğrusu dolduramayan) Sezer profili olmalı. Oysa, tam anlamıyla içe kapanmacı biri olan, dünyadaki gelişmeleri okuyamayan, dış dünyayla hiçbir ilişkisi olmayan, insiyatif alamayan, gelişmelere yön veren pozitif katkılar bir yana bu konuda negatif bir rol oynayan Sezer gibi bir figürle mukayese etmek Gül'e yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Gül'ün cumhurbaşkanlığında ve desteğinde Türk diplomasisinin birkaç vites birden büyüteceğini öngörmek bir kehanet olmayacaktır. Öte yandan, Sezer v
e devlet içerisinde kümelenmiş Sezer kafasındakilerin engellemelerinin son 7 yıldır kaybettirdikleri zaman ve enerji ancak Gül gibi bir cumhurbaşkanının yönetimindeki bir Türkiye tarafından telafi edilebilir.
Gül cumhurbaşkanı olmalı çünkü, Türk toplumunun eriştiği tüm siyasi duruş ve tavırlara saygılı o olgun demokratik tavrın artık devlet mekanizmasına taşınmasının vakti gelmiştir. Devlet bürokrasisinin demokratik taleplere
cevap verecek şekilde yeniden yapılanması, halkla kopukluğunun ve hatta halka olan husumetinin giderilmesi için Gül gibi bir cumhurbaşkanı artık bir seçenek değil, bir mecburiyettir. Bu noktada Gül'ün eşinin başörtülü biri olması halk-devlet kopukluğunun giderilmesine sadece katkı sağlar. Gerçek bir demokratik düzende başı açık eşi yüzünden herhangi birinin cumhurbaşkanlığı engellenemeyeceği gibi, başı kapalı eşi yüzünden de hiçkimsenin önü tıkanamaz.
Gül cumhurbaşkanı olmalı çünkü bu yüce makamın tarafsızlığının ancak "
siyaset dışından" bir cumhurbaşkanıyla sağlanabileceği safsatasına son verilmesinin de artık vakti çoktan gelmiştir. "Gül'ün en az Sezer kadar tarafsız olacağını" söylemek bile Gül'e yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Çünkü, siyaset dışından devşirilen bir cumhurbaşkanı olarak Sezer, hiç bir dönemde görülmedik ölçüde taraflı davranmıştır. Tüm toplumsal duyarlılık ve taleplere meydan okuyarak mücadele etmek pahasına AK parti hükümetine yönelik en büyük muhalefeti Sezer gerçekleştirmiştir. Siyaseten sorumsuz bir cumhurbaşkanı olmanın tüm imkanlarını sadece bir siyasi kanadın (ismini de zikredelim CHP'nin) mefaatlari için kullanan Sezer'in "tarafsızlık" açısındanm model alınabilecek herhangi bir niteliği sözkonusu bile olamaz.
Gül cumhurbaşkanı olmalı çünkü halk Özal'ın öldüğü 1993'ten bu yana
Çankaya Köşkü'nde devleti olduğu kadar milletin tüm kesimlerini de kuşatıp temsil edebilecek halkın içinden, halk gibi bir cumhurbaşkanının hasretiyle yanışıp tutuşmaktadır. 28 şubat sürecinde Demirel'in, sonrasında ise Sezer'in halk-devlet ilişkisinde yaptığı tahribatın ancak Gül gibi bir cumhurbaşkanı ile
tamir edilebileceğine inanan Türk halkı, tüm anketlerde görülebileceği gibi, bu makamda Gül'ü istemektedir. Şartlar gerektirir ve elverirse
Ekim ayında yapılacak
referandum sonrasında gerçekleşecek muhtemel cumhurbaşkanı seçimlerinden Gül gibi bir sonucun çıkacağından kimsenin kuşkusu olmamalı.
TODAY'S ZAMAN/
Bülent Keneş