Bu daha iyi günleriniz!
Haziran 1999'da Türk basın tarihinin en rezil ve pervasız kampanyalarından biri yaşandı. Çok sonra ortaya çıkan
manzara ile, kimler tarafından hangi karanlık odalarda hazırlandığı artık saklı olmayan birtakım montajlanmış
kaset ve düzmece raporlar ile
Fethullah Gülen ve bugün her Türk'ün (bazılarının rahatsız olduğunu elbette biliyoruz) gurur duyduğu
Türk okulları hakkında yaklaşık bir ay süren ve neredeyse yüzlerce sayfalık (elbette
gazete sayfası) hacim tutan iftiralar...
Karanlık odakların
senaryo ve yönetimindeki birtakım orta oyunları ve tiyatrolar yaşanmış,
ülke tam anlamıyla bir '
akıl tutulması'na yakalanmış, at izi it izine karışmıştı. 28
Şubat denen meşum süreçte dönemden nemalanmak isteyen bir kısım
holding patronları, ellerinde tuttukları medyayı o dönemin kurgucularının emrine amade etmiş ve kendi personellerini bile ateşe atmaktan çekinmemişlerdi.
Neredeyse içi boşaltılmayan
banka, gücüne güç katmayan medya patronu kalmamıştı. Tipik bir 'kazan kazan' stratejisinin uygulandığı dönemdi. Karanlık odaklar medyaya 'eğer kazanmak istiyorsan' deyip birtakım kasetler ve raporlar sunmuş, medya da 'biz de kazanalım siz de' mantığıyla bunları zevkle yayına koymuştu. Bazı aktörlerinin hâlâ ortalıkta dolandığı o süreçten bir süre sonra manzaranın iç yüzü ortaya çıktı, birçok medya patronu banka hortumlamaktan düzenbazlığa kadar birçok suçlamayla ellerinde tuttukları şirketlerini milletin sırtına bir kambur olarak yükleyerek kirişi kırmaya kalkıştı. 28 Şubat sürecinde basın mesleğinin yüz karası işlere
imza atanların bazıları bu meslekten çekildi. Ancak kimileri değişik kostümler giyerek başka patronlar buldular.
Yapılan o yayınlar neticesinde dönemin savcısı
dava açtı. Aslında yine o dönemin manşetlerini ve TV spotlarını gördüğümüzde bu kirli oyunu kurgulayanların amaçlarının da esas bu tür bir dava olduğunu görmek mümkündü. (Bu konuda Ferhat Barış imzalı Maskeli
Balon isimli kitabı
tavsiye ederim. Kitabın yeni ve genişletilmiş baskısı Karakutu Yayınları'ndan bugünlerde çıkacak.) Bu rezil oyunu sahneleyenlerin beklediği ve güvendiği iki şey vardı: İlki bu milletin hafızası zayıftı. İkincisi bu tür bir davanın neticelenmesi yıllar yıllar sürecekti ve milletin aklında aklanan
Fethullah Gülen ve medyanın rezil yalanları değil, suçlanan bir insan olacaktı.
Ne yazık ki
mahkeme gerçekten de yıllar boyu sürdü. Belki imkan bulunsa daha da uzatılacaktı bu dava, lakin gerçekler o kadar ayan beyandı ki, daha fazla uzayamadı. Elbette davanın sonucunu her vicdanlı ve aklı başında insan biliyordu: Beraat! Lakin karanlıktan medet umanların yaşadığı hayal kırıklığı da malum. Eminim bu
beraat kararını duyan birtakım zevatın tansiyonu yükselmiş, belki de düşüp bayılmışlardır! Gerçi bazıları devlet yıkmak,
darbe yapmakla meşgul olduğu için post derdine düşmüştür belki...
Hasılı, aradan geçen 10 yıla yakın bir süre var. Fethullah Gülen, yine aynı insan. Yine milleti için, dini için, memleketi için çabalıyor. Ona bu rezil oyunu oynayanların durumu ise biraz farklı. Bazıları o süreçten cukkayı sağlam etti, kimileri bir yerlere
kene gibi yapıştı ve milletin kanını emdi. Lakin büyük bir çoğunluğu da tarihin çöplüğündeki yerini aldı. Üstelik bugün kader onlara kendi oyunlarıyla karşılık verdi. Birçoğu, hortumculuk,
dolandırıcılık ve çetecilikten mahkum.
Öte yandan, hâlâ 10 yıl önceki kadar inançtan, Türk okullarından, Fethullah Gülen isminden rahatsız olan bir güruh da var. Onlar bir patronun kucağından diğerine zıplayarak, birer tufeyli gibi yaşamlarına devam ediyor ve -çok iyi biliyoruz ki- aynı süreci tekrarlayabilmek için fırsat kolluyorlar. Ama onlara üzücü bir haberimiz var. En iyi günlerinizi yaşadınız ve yaşıyorsunuz. Hakikat, gün geçtikçe değerlenen bir ziynettir, parazit ise zamanla kokuşan, bozulan bir çevreyle beraber kendi sonunu da hazırlar!
NEDİM HAZAR/ZAMAN