Papaz saldırılarının arka planı
Bir
papaza veya ecnebi kökenli vatandaşa saldırı olduğunda yüreğim iki nedenle “cız” eder. Birincisi, canları malları bize emanet edilmiş bu insanları koruyamayıp, kurda kuşa yem ettiğimiz için; ikincisi, dünyada
Türkiye üzerine koparılacak fırtınalar, aleyhte propagandalar ve karalamalar için. Bir papazın, bir
Ermeni vatandaşımızın öldürülmesinden dolayı “oh olsun“ diyebilen kimselerin hangi psikolojiye sahip olduklarını bir türlü anlayamam.
Türkiye'de “ulusalcı” propagandalarının artışıyla doğru orantılı azınlıklara, kiliselere ve rahiplere saldırılar başladı. “
Ulusalcı söylemler bu kadar yoğun olursa, misyonerlik karşıtlığı sürekli işlenirse tabiî ki azınlıklara saldıranlar çıkacak, tabiî ki kiliselere, papazlara, misyonerlere karşı eylemlerde yükselmeler olacaktır” diye düşünebilirsiniz.
Ama ben azınlıklara, kiliselere ve misyonerlere yöneltilen öfkeyi ulusalcı söylemin yükselmesine bağlamıyorum. Her ikisinin de tamamen başka bir nedene dayandığını ve o nedenden hareketle, ulusalcılığın yükseltildiğini ve azınlıklara, kiliselere ve rahiplere saldırıların arttığını düşünüyorum.
11
Eylül sonrası başlatılan “proje” sonucu Dünyadaki “
İslam'ı karalama” eğilimine paralel
Müslüman ülkelerde İslam'a güven ve yönelme artmaya başladı. Bu eğilimin arttığı ülkelerden birisi de Türkiye'dir.
Türkiye'de İslam'a yönelişin artışıyla birlikte, derin, karmaşık yapıları sorgulama; işleyen düzenin kime, kimlere hizmet ettiğini araştırma merakı da yükselmiştir. Ülkenin sürekli derin kurguların, provokasyonların ağında çırpınıp durması, huzurunun bozulmak istenmesi derin sorgulamalara ilgiyi artırmıştır. Artık Türk insanı karanlık odakların loş salonlarda, insanımızın geleceğini karatmaya yönelik planlarının malzemesi olmak istemiyor. Derin senaryolara itibar etmiyor. Kimin kendisine ne gibi tuzaklar hazırladığını sorguluyor, olaylara daha analitik bakmaya çalışıyor.
İşte bu durum karanlık odakların “sureti haktan görünerek” yeni projeler üretmesine neden olmuştur. Ulusalcılık denen yapı ve onların muğlâk, müphem görüşleri milli duygular, vatan, millet sevgisi üzerinden yeni operasyonlar yapma çabasının tezahürüdür. Ulusalcı denen kesimi sevk ve idare edenler, 150 yıldır ulusun (milletin) sinirlerini ele geçirmiş, kaderine hükmedenlerdir.
Gerek Dink
cinayeti, gerek Papaz Santaro cinayeti, gerekse Malatya'da işlenen fecaat Türkiye'ye sadece zarar vermiştir.
Kendine “ulusalcı” diyen ve derin ellerce kullanıldığı anlaşılan bu katiller ülkenin imajını, itibarını kirletmiştir. Türkiye dünyaya Hıristiyanlara, papazlara hayat hakkı tanımayan, barbar, cani insanların yaşadığı bir ülke olarak tanıtılmıştır.
Cinayetler ve arkasından dünya medyasında sürekli işlenen “cani”, “katil”, “
tacizci” (ne hikmetse her yılbaşında bir
yabancı taciz ediliyor ve bütün dünyaya bu görüntüler geçiliyor) insanların yaşadığı olumsuz Türkiye imajının, sonraki çalışmalar için bir
hazırlık olduğu kanaatindeyim. Dünyanın hafızasına Türkiye ile ilgili olumsuz kareler yerleştirilmektedir. Adeta Hıristiyan azınlıkların siyasi,
ekonomik taleplerine dünya kamuoyu hazırlanmaktadır. Ulusalcılar,
Anadolu insanının makul-dengeli vatan-millet sevgisiyle bağdaşmayan, “hırçın, agresif, tahammülsüz Türk imajı” oluşturarak ülke aleyhine tasarlanan projelere çanak tutmaktadırlar.
Güya, milli bir duruşu gösteren bu cinayetler, bizi barbar, kan dökücü olarak tanıtmakta; azınlıkların, Ermenilerin talepleri karşısında direncimizi kırmakta, dünyaya kendimizi anlatmayı zorlaştırmaktadır.
Yedi düvelle savaştığımız bir esnada düşmanlarımızla
işbirliği yaparak,
silahsız vatandaşlarımıza kasteden, devletini arkadan vuran Ermeniler; biz hamasetle, husumetle, ilgisizlikle, öfkeyle söylenirken sürekli
mevzi kazandılar ve dünyanın her yerinde Türkiye'nin kâbusu haline geldiler. Israrlı ve sistemli çalışmaları sonucunda tezleri dünyada kabul görür hale geldi. Biz ise
kulis yapmak, bilimsel çalışmalar yapmak, lobiler oluşturmak yerine; Ermenilerin-misyonerlerin çocuk yaştaki gençlerce öldürülmesini müdafaa etmeye ve bunu milliyetçilik sanmaya devam ediyoruz.
Azınlıklara yapılan saldırılarda hedeflenen şeylerden birisinin de, Yahudi hâkimiyetini güçlendirmeye ve sürdürmeye dönük olduğunu düşünüyorum. Malumunuz şu anda dünyanın dümeni Yahudilerin elindedir. 2000'li yıllarda bu hâkimiyeti iyice perçinlemişlerdir. ABD Yahudi egemenliğindedir. AB'nin en etkili ülkeleri Yahudilere teslimdir. Uluslararası şirketler ve medya kuruluşları hep Yahudi güdümündedir. Yahudiler belki insanlık tarihinde hiç bu kadar etkin ve güçlü olamamışlardı. Bu gün dünyadaki ekonomik, siyasi gelişmeleri Yahudiler yönlendirmektedir.
Medya, sinema Yahudi
kontrolündedir. Silah ticareti ve üretimi İsrail'in dışında da Yahudilerin tekelindedir.
Ve maalesef son 50 yıl içinde sanılanın aksine Hıristiyanlar batı medeniyetindeki, Avrupa ve ABD'deki etkilerini hep Yahudiler lehine kaybetmektedirler. Şu anda batı medeniyetinde Hıristiyanların sadece adı vardır. Vatikan bile önemli oranda Yahudi etkisindedir. Yahudiler tesis ettikleri bu egemenliği ve yönlendirme gücünü sürdürebilmek için yeni malzemelere ihtiyaç duymaktadırlar.
İslam'ın giderek güçlenmesi, Müslümanların entelektüel seviyelerinin yükselmesi ve hadiseleri sorgulaması Yahudilerin canını sıkmaktadır. Uyuşturulmuş, sefahatin içine itilmiş Hıristiyanlardan endişeleri yoktur, Siyon egemenliğine kilitlenmiş Musevilerin. İşte tam bu noktada hem Hıristiyanların öfkesinin kendilerine yönelme-mesi, hem de yükselen İslam imajının kirletilmesi için bir “İslama-fobi”ye ihtiyaç duyulmaktadır.
11 Eylül'le beraber yoğun bir İslam aleyhtarlığına şahit olan dünyaya ve Hıristiyanlara Müslümanların barbarlığını, caniliğini, Hıristiyanlara tahammülsüzlüğünü belgeleyecek saldırılara cinayetlere, ihtiyaç vardır. Bu nedenle misyonerler canice kesilmekte, papazlar öldürülmekte, Hıristiyanlar saldırılara maruz kalmaktadırlar. Bu menfur olaylara milletimizin iştirak etmediğine binlerce yıl barışla, huzurla yaşanmış tarih şahittir.
Ama, her cinayet sonrası bu vakalar allanıp pullanarak dünya medyasına pompalanmakta, Türk-İslam düşmanlığı perçinlenmektedir.
Böylece bir taraftan Hıristiyanlarda ve dünyada İslama-fobi tetiklenecek, diğer taraftan birilerinin hâkimiyetine tehdit oluşturan “İslam” devre dışına itilecek ve karalanacaktır. Bazıları da çatıştırılan, hasım haline getirilen Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasından işlerini yürütmeye devam edeceklerdir.
Peki, neden Türkiye, neden Arap ülkeleri değil? Şu anda hemen bütün Arap ülkeleri Batı'nın güdümündedir. Her birinin başına diktikleri despotlarla halkları, ekonomileri kontrol etmekte, olayları yönlendirmektedirler.
Arap ülkelerinde sivil uyanış yetersizdir. İslam ülkeleri arasında entelektüel birikimi, liderlik potansiyeli ve etkileme gücü açısından, dünyadaki Yahudi tekeline sadece Türk insanı tehdittir. Ülkedeki kontrol mekanizmaları büyük oranda ellerinde ise de, giderek artan bir uyanış vardır. Bu nedenle Hıristiyan dünyanın Türkiye'ye karşı şartlandırılmasında, gerilmesinde fayda vardır.
“Ulusalcılar buna neden malzeme oluyor?” diye sormak abes. Eski yazılarımızda ulusalcıların “ulus”la “millet”le bir alakasının olmadığını; hele İslam'la yıldızlarının asla barışmadığını; bunların, Türkiye'de halen işbalında olan “gayrı milli derin odaklar”ın maşası olduğunu çok defa yazmıştık.
Mardin'de kaçırılan(?) papaz meselesi de bana, Ermenilerin yolunda yürüme niyeti taşıyan Süryanilerin bir mizanseni gibi göründü. Bu olayla Süryaniler bütün dünyaya seslerini duyurdular. Süryanilerin varlığı ve tehdit altında olduğu dünyaya
servis edilmiş oldu. Maalesef kimse olayın bu yönü üzerinde durmadı. Bundan sonra süreç Süryanilerin mağduriyetini, ezilmesini, sürülmesini işleyen haberlerle devam edecektir.
Ve maalesef Türkiye'nin bunları düşünecek, çözümler üretecek “milli” bir
derin devleti yoktur.
Mevcut derin devlet millete tuzaklar kurmakla, karanlık senaryolar hazırlamakla meşguldür...
SÜRYANİLERE VE DİĞER AZINLIKLARA BİR ÇAĞRI…
Gelin kendinizi Batı'nın istismar ağından kurtarın. Bu gün cephe aldığınız, batıya gammazladığınız Türkler-İslam sizin kimliğinizi 1000 yıl korumuştur. Bu günkü varlığınızı Türk-İslam kültürünün müsamahasına borçlusunuz. Batı sizi hızla asimile ediyor, kimliksizleştiriyor, korkarım birkaç nesil sonra buradan batıya sığınan nüfusunuz bütünüyle eriyecek.
Ayrıca hep böyle gitmeyecektir. Devran dönecek, sizi kullanan ve bize karşı
tahrik edip örgütleyen batı çökecektir, çökmektedir. Sizler yarın
ihanetinizle yüzleşecek, fakat yine bu milletin merhametine sığınmak zorunda kalacaksınız. Kendilerinin dışında kimseye yararı dokunmayan batının
çürük teknesine binmeyin. Bakın Ermeniler Rusların ve Batı'nın tahrikine kapılarak bin yıllık dostluğumuzu arkadan hançerlediler. Ayaklandılar, katliamlar yaptılar, sürüldüler ve dünyanın her yerine dağıldılar. Bu gün
diaspora Ermenileri erimemek, nesillerini korumak için “Ermeni soykırım masalı”nı canlı tutmaya çalışıyorlar.
Ermenistan Ermenilerinin açlıktan nefesi kokuyor. Gelin mevcut huzurunuzu bozmayın. Bu millete ihanet etmeyin, Batı'nın oyunlarına alet olmayın.
Ayrıca, tükenmiş hali bile batıyla kıyaslanmayacak kadar merhametli, adaletli bu millet son 100- 150 yıldır kendi olmaktan uzaktır, batının mengenesindedir. Bu dönemde Türklerin yaşadığı mağduriyet sizden geri değildir.
Gelin bizi karalamayın, kendinize kıymayın.
YUSUF GEZGİN/AKTİF HABER