Darbe günlüklerini yayımlayan
gazeteci Alper Görmüş Söz Sende programında Balçiçek Pamir'in konuğu oldu.
İşte Taraf yazarı Alper Görmüş'ten kritik açıklamalar...
Darbe günlüklerini yayınladıktan sonra Türkiye'de bir çok değişti peki senin hayatında ne değişti?
-Darbe günlükleri doğru öncelikle gazeteciler olmak üzere, birçok kesimin konforunu bozdu öyle söyleyebilirim. Bunların arasında okurlar var, siyasetçiler var, askerler var. Ben kendi mesleğim açısından bakarsam
darbe günlüklerine kadar Türkiye'de şöyle bir inanış vardı gazeteciler arasında "bazı haberler yazılamaz yani ulaşılsa bile yazılamaz" ve tuhaf bir şekilde bütün gazetecilerin içselleştirdiği, kabul ettiği bir şeydi bu.
-"Cız konular" değil mi?
-Evet
evet aynen öyle bir varsayımdı ve bütün gazetelerin paylaştığı bir kanaat bu türden haberlerin yazılmamasını meşrulaştıran bir rol oynuyordu öyle herkes yazılamaz ya... Üzerine çok konuşmadan bir kanaat hâkim olmuştu. Biz darbe günlükleri ile aslında bunu kırmış olduk yani bunun doğru olmadığını bazı şeyleri göze alabilen bir gazeteciliğin, bunun yapabileceğini gösterdik.
-Darbe günlüklerini ilk okuduğun zaman, servis edildi edilmedi tartışmasına daha sonra gireceğim, ne hissettin. Vay iyi mal mı dedin yoksa ateşten gömlek biz bunu yayınlayamaz mıyız dedin?
-Bir defa kesinlikle biz bunu yayınlayamayız gibi bir duygu, zerresi bile içimden geçmedi bunu söyleyeyim o anda düşündüğüm yegâne şey bu doğru mu acaba oldu ve aşağı yukarı üç haftalık dergiden uzaklaşıp eve kapanma dönemi izledi bunu çünkü ben anladım ki yani şöyle bir baktığımda bunu ben yazmalıyım yani edit etmeyelim, fiilen yazmalıyım sonunda da buradan doğacak ceremeye de ben katlanmalıyım, yani bunu bir muhabire verip hadi şunu yaz dememeliyim. 2 nedenle, 1 iyi toparlanamaz diye düşünüyordum, 2. ise dediğim gibi bu cereme meselesi bunu ben göğüslemeliyim
-Kaç sayfaydı ?
-Aşağı yukarı üç bin sayfa gibi bir şeyden söz ediyoruz. Dolayısı ile de kaleme alan bendim orada isim yoktu yayında biliyorsun. İş
mahkemelik olduğunda olacaktı bunu biliyordum bunu ben yazdım diye ortaya çıkacaktım nitekim de öyle oldu dolayısıyla bir genel yayın yönetmeni yargılandı biliyorsun genel yayın yönetmenleri yargılanmaz böyle bir şey yok ama ben yazdığım için hukuktaki tabir ile çok
komik bir laf var "eser sahibi" deniliyor, eser sahibi ben olduğum için ben yargılandım. Dediğim gibi bunu ben ne yaptım doğru mu soru bu, temel soru bu ve bunun içinde eve kapanıp 3 haftalık bir hem bir
kontrol süreci hem de edit etme süreci yaşadım kontrol kabaca bir kendi metnin kendi içindeki bir kontrol oldu
-Tutarlılığı var mı yok mu ona mı baktın?
-Evet yani çok sayıda tarihler, ayrıntılar vs. Var
özel hayat bilgileri işte ne biliyim eşimi şu saatte şu gün şu hastaneye götürdüm
-Bunları hiç birimiz bilmiyoruz çünkü hiç birini yayınlamadın.
-Evet yayınlanmadı. Ama tek bir tarih bile aksamıyordu y6aptığımız kontrollerde bütün tarihlerin her şeyin tuttuğu olgusal malzeme faslında hiç bir şeyin aksamadığını gördüm 1 bu, 2. ise bu haberin gerçektende
özden örnek'in bilgisayarından çıktığına dair kendimizce bir kontrol süreci geçirdik, yaşadık.
-Peki ama doğru olup olmadığından nasıl emin oldun? Haber kaynağı sormak gibi niyetim yok ama nasıl kontrol edilebilir diye merak ettim.
-Tabii, onun
teknik olarak bu işin tekniğinden anlayan insanların bize söylediği bazı şeyler vardı. Yani bu metnin arka yüzüne bakmak ve bazı şeyleri tespit etmek mümkün aslında onu yaptık, o teknik incelemeyi yaptık zaten de daha sonra biliyorsunuz savcı bu işi kendi kanalı ile yaptı ve işte kriminal laboratuarda incelenmesinden sonra zaten işte
deniz kuvvetleri bilgisayarlarından çıktığına dair bir
rapor hazırladı ama o raporda tuhaf bir şekilde mahkeme tarafından istenmedi
-Evet şimdi nereden geldik buraya hayatında ne değişti diyordum Türkiye'de bir sürü şey değişti hala da değişiyor. Sen gazetecilerin konforunu bozduk dedin. Seninle yapılmış röportajlarda beni rahatsız eden farklı bir tavır vardı. Biz daha çok darbe günlüklerinin doğru olup olmadığından çok nasıl elde edildiğiyle ilgilendik.
-Aynen öyle beni de en fazla rahatsız eden bu oldu, şu olsa mesele yok gerçekten içeriği ile ilgili, içeriğinin önemini
algılayıp, kabul edip, değerlendirip kamuoyunu bilgilendirme yönünde gazeteciler meslektaşlarımız bu yönde bir çaba sarf etseydi, ikincil olarak da o da gayrimeşru değil ben onu her zaman söyledim bu bilgilerin nasıl sızdırıldığı türünden sorular sorsalardı yani benim ona verecek cevabım olurdu. Taraf ile de ilgili bu tip şeyler yapılıyor, olay şundan ibarettir Türkiye'de bütün kurumların içinde kurumların yozlaştığına,
demokrasiden uzaklaştığına dair bir algı var ve Türkiye"nin ve bu kurumların böyle gidemeyeceğine dair bir kanaat var daha doğrusu yaygın kanaat değil böyle düşünenler var bu insanlar Türkiye"yi demokrasi yönüne sokacak bir şeyler yapmak gerekiyor ise ellerinden geleni yapmak istiyorlar hikâye bundan ibaret böyle esrarengiz bir şey yok etrafında.
-Ben buna katılmıyorum. Gazetecilikle esrarengiz bir taraf , haber kaynağı falan vardır.
-Yani ben kabaca şöyle söyleyeyim ben muazzam kaynaklara ulaşabilmiş bir gazeteci değilim yani esasen dergiciyim ve bu türden haberler yapmış bir gazeteci değilim aslında röportajlar yapan genel sosyala bakmaya çalışan
topluma bakmaya çalışan o nedenle esasen dergiciyim.
-Doğru ama sen yine cız konulara dokunduğun için üç ay hapis yatmadın mı?
-Evet, bir söyleşi nedeniyle yazı işleri müdürü olarak bir
terörle mücadele kanunundan
dava açılmıştı ve ben onu unutmuştum ayvalığa bu kaçaklıklarımdan biri olan işte 95 - 98 arası Ayvalık'a yerleşmiştim sonra gelip beni buldular senin böyle bir davan vardı günaydın sen bunu unutmuştun ama ben hiç bilmiyordum dava sonuçlanmış öyle bir şeyim var.
-Yani?
-Haklısın apolitik bir gazeteci değilim tabii ki politik bir gazeteciyim fakat bu türden içinden sır gizlemeyi seven kurumlar içinden haber yayınlayan bir gazeteci olarak bilinmiyordum o zamana kadar ama yani beni güvenilir bulmuşlar bazıları ama zannediyorum beni güvenilir bulduklarından değil bu haberin başka bir yerde yayınlanamayacağını dair algılarından dolayı.
-Katılıyor musun?
-Katılıyorum zaten daha sonra isim vermeyeceğim bazı önemli meslektaşlarımıza bunu sordum bu haber size gelseydi yayınlar mıydınız diye hayır dediler. Evet, yayınlayamazdık dediler açık yüreklilikle ve buradaki bu tavrı cesur bulan meslektaşlarımız da oldu onların haklarını da teslim edeyim.
-Kim onlar?
-Mesela Sedat
Ergin. Katıldığı bir programda çok net bir şekilde yaptığımız işin iyi bir gazetecilik olduğunu söyleyerek hakkımızı teslim etmişti. Ama tırnak içinde daha büyük bir gazeteci belgelerin yayınlandığının ertesi günü bunların sahte olduğunu iddia etti.
-Neden onun ismini söylemiyorsun?
-Söyleyeyim mi?
-Evet.
-
Ertuğrul Özkök. Bizim haberimiz de zaten bir iddiayı ortaya koyuyor. Tartışalım diye... Ayrıca da bunun kanıtlanma mercileri vardır hukuk, mahkemeler davaları açsın biz orada zaten iddiamızı ispat etmek istiyoruz derdimiz bu dedik ama siz hiçbir şey demeden bunlar doğru da olabilir olmayabilir de demeden hüküm faslından sahte derseniz o zaman size şöyle bir soru sorarlar bir gazeteci böyle bir şeyi nasıl göze alıyor ve niye göze alıyor çünkü bunların sahte olmadığı ortaya çıktığında bu gazeteci ne diyecek mesela şu anda ne diyor?
-Nasıl yorumluyorsun bu tepkiyi? Şahsi bir refleks mi ezber bozduğu için yoksa başka bir şey mi?
-Bir sürü nedeni var 1-bu ezber bozduğu için gazetecilerin konforu çok fena bozuldu tabi burada insani bir şey var bunu anlayabilirim ama 2. sini anlayamam kabul etmiyorum Türk gazetecilerin en büyük problemi oda şu kendilerini tuhaf bir şekilde neredeys
e devletin parçası sayma ideolojik devamı sayma gibi garip bir refleksleri var dolayısıyla da bu mesleğin özü olan sır ifşa etmeyi es geçiyorlar özelliklede çok güçlü olduklarını bildikleri anda bir iktidarın bu silahlı
bürokrasi olabilir bürokrasi olur, siyasi iktidarlar olabilir her neyse bu korkuyla da birleştiğinde o güç algısıyla da birleştiğinde bu ideolojik algı ve etkilenme o zaman bir sürü haber yayınlanamaz hale geliyor
-Gazeteci olmak devlet karşıtı olmak mıdır sence?
-
Hayır gazeteci olmak şu demektir kamudan gizlenmekte olan, gizlenen bilgileri ama kamusal bilgileri özel bilgileri değil bunu özellikle ayırıyorum gazeteci bunları açığa çıkarmakla hükümlüdür çünkü zaten sesi çıkmayanların sesidir gazete yani sessizlerin sesidir.
-Yani biraz da muhalif olmaktır
-Elbette ama muhaliflikte özel olarak şeyden geçer devletler, iktidarlar, büyük iş çevreleri onların kamudan sakladığı sırları deşifre etmekten geçer çünkü biz bu sayede yukarda neler olup bittiğini öğrenebiliriz. Keza iyi gazetecinin öbür parçası olan bu toplumun talepleri ne meselesini de oradan öğrenebiliriz gidersin sorarsın nasıl bir toplum olduğunu gösterirsin bizi yönetenlerde hee ben böyle bir toplumu yönetiyorum demek ki der medyadan onlar öyle öğrenirler dolayısıyla bu tartışma içinde biz en iyiyi böyle buluruz hep birlikte zaten demokratik bir ülkede medyanın dördüncü güç olmasının anlamı budur fakat bizde tam tersi oluyor aşağının yukarıya taleplerini aktarmak yerine yukarının toplumla ilgili çizdiği sınırları belirliyor ve üzerine de birde korku süsü de ekleyerek bunun ötesini yapamasın diyor yukarıdaki iktidarların diliyle
-O yüzden mi Ertuğrul Özkök hakkında 'sadece özel hayatında sivil' diye yazdın?
-Evet, gazetesi gibi aynen öyle sivil bir tarafı var Hürriyet'in. Ama iş politikaya geldiğinde orada her şey tersine dönüyor ama asıl sivilliğin sınandığı alan odur hâlbuki.Medyatava