Bu durum,
demokrasinin en önemli unsuru, hoşgörü,
diyalog ve uzlaşmanın da önünü tıkıyor.
Adına ister "mahalle
baskısı" densin, ister farklılıkların çatışması densin, bu önemli problemi yöneticiler ve
toplum bazında çözmek zorundayız. Bu konuda bilimsel araştırmaların yol göstericiliğine de hava kadar, su kadar ihtiyacımız var. Bu vesileyle Prof. Dr.
Binnaz Toprak başkanlığında, George Soros'un kurucusu olduğu Açık Toplum Enstitüsü ve
Boğaziçi Üniversitesi'nin desteğiyle gerçekleşen son bir araştırmadan bahsetmek istiyorum. "Türkiye'de Farklı Olmak: Din ve Muhafazakârlık Ekseninde Ötekileştirilenler" başlıklı
rapor, bazı medya organlarınca maalesef amacından saptırılarak takdim edildi. "Ürküten rapor", "İşte
mahalle baskısının kanıtı" denilerek ve sanki bir fırsat doğmuş gibi '
Gülen Hareketi'ne saldırı malzemesi yapılmak istendi.
Hâlbuki bu tür araştırmalar, tartışmaya açılır ve çözüm adına sağlıklı bir yol bulunmaya gayret edilir. Kaldı ki, bu çalışmayı yapanların altını çizdiği hususlar var. 12 ile gidilmiş. Toplam 401 kişi ile görüşülmüş. Yani 70 milyonluk bir ülkede sadece 401 kişinin görüşüne başvurulmuş. Görüşülen kişiler ağırlıklı olarak,
CHP il
örgütlerinden,
Atatürkçü Düşünce Derneği, Eğitim-Sen, Eğitim-İş üyelerinden, Pir
Sultan Abdal,
Hacı Bektaş-ı
Veli derneklerinden, sol görüşlü bilinen yerel medya organlarından seçilmiş. Yine AK Parti'ye ve
dindar insanlara
muhalif olarak bilinen
eczane, mimarlık bürosu, doktor muayenehanesi ve işyerlerine gidilmiş. Buna "amaçlı örneklem" deniyormuş.
Hâl böyle iken, bu araştırmanın sonuçları kesin bir hüküm olarak takdim edilebilir mi? Böyle bir araştırma tek başına esas alınarak genelleme yapılabilir mi?
Saha çalışması yapılırken, her ilde konuşulan hemen herkesten "Gülen cemaati" ile ilgili bilgiler gelince, planlamada olmadığı halde bu hareketle ilgili görüşmeler de araştırmaya dâhil edilmiş. Görüşülen muhalif kişilerin özellikle seçildiği zaten belirtiliyor. Münferit, düpedüz yalan ve maksatlı beyanlar, hakikatmiş gibi takdim edilebilir mi? Bu hareketin içindeki gençlerin flört etmelerinin ve evlere, karşı cinsten
arkadaş getirmelerinin mümkün olmadığının söylenmesi ise çocuklarını korumak isteyen aileler için
eleştiri adına bir anlam ifade etmez.
Araştırmanın değerlendirilmesinde de zaten şöyle deniyor: "Anadolu'da birçok kentte eğitim ve iş dünyasında etkin bir konumda olan cemaatin açık bir baskı uyguladığı söylenemez. Görüştüğümüz pek çok kişi, cemaate dâhil olmanın, faaliyetlere katılmanın ya da cemaatten ayrılmanın zora dayanmadığını belirttiler."
Bir hususun da yeri gelmişken bir daha belirtilmesi gerekiyor. Sayın
Fethullah Gülen bir cemaat lideri değildir. Çünkü ismiyle anılan bir cemaati kabul etmemektedir. Anadolu'nun ve Trakya'nın hemen her il ve ilçesinde, onun
tavsiye ettiği
sivil toplum anlayışını benimseyen, yardımlaşmanın, eğitimin, diyaloğun, hoşgörünün, ülkemizde iç barış adına hayatî değerde olduğuna inanan
gönüllü insanlar var. Yanlış olan, bu insanları, tek bir merkezden yönetilen, otur deyince oturan, kalk denilince kalkan, bir
teşkilat şemasına göre çalışan bir örgüt gibi görmektir. Hâlbuki bu insanlar iç barışın, hoşgörünün, bir arada yaşamanın bugün en büyük teminatıdır.
Sayın Gülen'in fikirleri, tavsiyeleri gizli saklı değildir. Bu gönüllü harekete
gizlilik, örgüt görüntüsü vermek peşin hükümlerle hareket etmektir.
Hepimiz iyi niyetle Türkiye'deki kutuplaşmalara, gerilime çözüm arıyorsak bunun yolu tek: Herkesin konumuna saygılı olmak, bireyi öne çıkartmak, hoşgörüyü hâkim kılmak, uzlaşma kültürünü ve demokrasi terbiyesini geliştirmek. Peşin hükümler, düşmanca yaklaşımlar, karşılıklı güvensizlik ve vehimler; çözüm arıyor gibi yapıp, bildiğimizi okumaktan başka anlam taşımaz...
HÜSEYİN GÜLERCE- ZAMAN