Referandumun Türk
demokrasisi bakımından önemli bir yere sahip olduğunun altını çizen Başkan Yılmaz, halkın oyuna sunulan
referandumu Türk demokrasisi adına önemli bir başarı olarak nitelendirdi. Yapılacak referanduma bir bütün olarak baktığını ifade eden Başkan Yılmaz, "Biz parlamento iradesi ile şu ana kadar bir anayasa yapamadık. Bu referandum atılan
ilk adım olacak. Bu adımı benim partim dışında başka bir parti atsaydı ben onu yine
desteklerdim. Bu referandumu
demokratikleşme yolunda bir mücadele olarak görüyorum." diyor. Değiştirilen maddeler ile hiçbir zaman geriye gidiş olmadığının altını çizen Yılmaz, "Belki yetersiz görenler vardır ama olumlu bir başlangıç olarak bunu kim yaparsa yapsın ben onu alkışlar ve destek verirdim. Yarın bunu yetersiz bulanlar daha iyisini yapabilirler." şeklinde konuştu.
BÜROKRATİK DEVLETTEN DEMOKRATİK DEVLETE GEÇİYORUZ
Başkan Yılmaz, bundan önce yapılmış olan anayasaların ağırlıklı olarak bürokratik anlayışı temsil ettiğini savundu. Yılmaz, "Çünkü bu anayasaların büyük çoğunluğu
darbeci zihniyetin baskısı ve yönlendirmesi ile yapılmıştır. Değiştirilen maddelerle
Türkiye Cumhuriyetinin bürokratik bir cumhuriyetten adım adım demokratik bir cumhuriyet olmak için yol alıyor." görüşünü dile getirdi.
"Yani devlet halkının emrinde, refahı ve kalkınması için, halkının hayat standartlarını yükseltmek için bir
araç olma yolunda ilerliyor." diyen Başkan Yılmaz sözlerini şöyle sürdürdü:
"
Bürokratik anlayışta ise asıl olan devlet, vatandaş devleti için çalışan v
e devleti ayakta tutan payandalar gibi görülüyordu. Halbuki devlet
hizmet etmek için bir araçtır. Devlet aslında halkına hizmet etmek isteyen bir mekanizmadır. İşte artık devlet halkına hizmet etmek isteyen bir mekanizmaya dönüşüyor. Ben 12
Eylül'de yapılacak olan referandumu bu sürecin bir olgunlaşması olarak görüyorum."
Geçmiş yıllarda atanan bürokratların, seçilmişlere rağmen inisiyatif kullanmakta beis görmediğini aktaran Yılmaz, şu örneği veriyor: "1980'li yıllarda daha sonra dışişleri bakanlığı da yapan İlter
Türkmen, o zaman
Birleşmiş Milletler Daimi temsilciliği esnasında T.C. adına bir oy kullanacak. Bürokratlar Türkmen'in oyunun hükümetin istemediği yönde olduğunu öğrenerek
Başbakan Turgut
Özal'a bilgi veriyor. Özal Türkmen'i arayarak, bu yönde o kullanmaması kendi politikalarına uygun bir davranış sergilemesini istiyor. Ancak Türkmen, 'Efendim bu sizin hükümetinizin politikası olabilir ama bizin dışişlerinin de bir fikri yapısı ve bakış açısı vardır.' diyerek hükümete rağmen farklı bir oy kullanır. İşte T.C. bu aşamaları aştı artık. Bürokratik devlette atanan bürokrat halkın üzerinde
yetki kullanıyor. Halkın seçtiği unsurların verdiği kararların üzerinde hareket ediyor."
DEMOKRASİNİN GELİŞMESİ EN ÇOK SİYASİ PARTİLERİN İŞİNE YARAYACAK
Referandumun
siyasi partiler tarafından ekseninden kaydırılarak farklı bir alana çekildiğini ifade eden Yılmaz, referandumun bir
seçim olmadığını anayasada yapılan değişikliklerin oylanması olduğuna işaret etti. Buna karşı çıkan siyasi partileri anlamakta güçlük çektiğini ifade eden Yılmaz, oysa demokrasinin yaygınlaştırılması ve sağlamlaştırılmasından en büyük kazancı elde edecek olan kurumların başında siyasi partilerin geldiğini vurguladı. "Siyasi partiler geniş bir demokratik yelpaze içerisinde, seçilmişin yetkilerini kuvvetler ayrılığı prensibi içerisinde daha rahat kullandıkları bir ortamda daha fazla hayat bulacak ve güç kazanacaktır." diyen Yılmaz, parti ayrımı gözetmeden bütün partilerin buna destek vermesi gerektiğine vurguladı.
BAŞBAKANIMIZ DEMOKRASİ MÜCADELESİ VERİYOR
Referandum çalışmalarına partili- partisiz, demokrasiyi benimseyen her vatandaşın katkı vermesi gerektiğinin altını çizen Başkan Yılmaz, bu konuda çaba sarf edenlerin yalnız bırakılmaması gerektiğini de hatırlattı ve ekledi: "Bu büyük mücadelede Başbakanımızın büyük bir performansı var. Her gün ayrı bir ilde miting yaparak büyük bir demokrasi mücadelesi veriyor."
DARBE DÖNEMİNDE KARAYOLLARINI ALBAY YÖNETTİ
12 Eylül darbesini yaşayan Türkiye'de her vatandaşın bir hatırası bulunduğunu dile getiren Yılmaz, darbelerin artık sona ermesi gerektiğini belirterek yaşanan bir çelişkiyi su sözlerle dile getirdi: "12 Eylül'de
Karayolları 7. Bölge Müdürlüğü'nde görev yapıyordum. Darbenin ardından Karayolları Genel Müdürlüğü'nü mühendis olup olmadığını bilmediğimiz bir albay yönetiyordu. Türkiye'nin 60 bin kilometrelik yol ağı, bu örgütlenme ve organizasyon içerisinde çalışan 3 bini mühendis olan 40 bin kişinin çalıştığı kurumun başına bir albay atandı. Bu yapılan uygulamalara verilebilecek en basit bir örnektir."