Türkiye'de son 30 yılda sürekli gündeme gelen bir yapı var: Özel
Harp Dairesi. Yani ilk adıyla
Seferberlik Tetkik Kurulu. Bugün
Özel Harp Dairesi'yle ilgili artık
tartışma götürmez bilgiler mevcut; komünizm tehlikesi ve Avrupa'da muhtemel
Sovyetler Birliği işgaline karşı 1950'li yıllarda NATO bünyesinde gizli ordular oluşturuldu. NATO konseptine göre şekillendirilen bu gizli ordular,
Amerika ve İngiltere'nin öncülüğünde
İtalya,
Fransa,
Yunanistan,
Danimarka,
İspanya,
Portekiz,
Almanya,
Belçika,
Norveç,
Hollanda ve Türkiye'de oluşturuldu. NATO üyesi Kanada'nın Sovyetler Birliği'ne çok uzak olması, İzlanda'nın ise
silahlı kuvvetleri bulunmaması nedeniyle bu iki
ülkede oluşturulmadı. Buna karşın ilerleyen yıllarda NATO üyesi olmayan
Avusturya,
İsveç,
Finlandiya ve İsviçre'de de gizli ordular kuruldu.
Bir tek Türkiye dağıtmadı
Varlıkları sır gibi saklanan ve o ülkenin parlamentosunun varlığından haberdar olmadığı bu orduların kurucuları ve sonraki yöneticileri Amerika'daki merkezlerde eğitimden geçirildi. Yine örgütlerin eğitim, silah ve
teknik malzeme ihtiyaçları ABD tarafından karşılandı. Türkiye'deki gizli ordunun adı da Özel Harp Dairesi oldu. Soğuk
Savaş'ın bitimiyle Batı ülkelerindeki gizli ordular tek tek açığa çıkartıldı.
Meclis araştırma komisyonlar kuruldu, sorumluları yargılandı. Sonunda da bu gizli orduların hepsi dağıtıldı. Bir ülke hariç: Türkiye. İşte dağıtılmayan o yapı bugün
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast iddiası veya takip edilmesiyle yeniden gündemde. Soruşturma başlatıldı. Adı Türkiye tarihine damgasını vuracak olaylarla anılan Özel Harp'e ilk kez hâkim
Kadir Kayan girdi.
Arşivin kapısı ilk kez açıldı
Peki, bu kez Özel Harp Dairesi ve faaliyetler üzerindeki sis perdesi kaldırılacak mı? Özel Harp Dairesi'nden haberdar olan ilk siyasetçi kimdi? 1952'de kurulan Seferberlik Tetkik Kurulu'nun ilk kadrosu hangi subaylardan oluşuyordu? Adı hiç duyulmayan bu subaylar kimlerdi? 27
Mayıs 1960 darbesi sırasında bu daireye neler yaşandı? Seferberlik Tetkik Kurulu'nun adı neden sık sık değiştirildi?
Kuruluş amacı olası Sovyetler Birliği işgaline karşı mücadeleyken komünizmin yıkılmasından sonra neden dağıtılmadı? Şimdi tehdit olarak kimler ve hangi gruplar yer görülüyor? Şimdi nasıl bir işleyişi ve yapısı var? İşte yıllardır bu yapıyla ilgili yaptığım araştırmalardan, bu dairede görev yapan görevlilerle görüşmelerimden ve tanıkların anlatımından Seferberlik Tetkik Kurulu'nun bilinmeyenleri...
ZİR VADİSİ CEPHANELİĞİ
Sovyetler Birliği'ne sınır olması nedeniyle
Soğuk Savaş döneminin
kilit ülkelerinden biri Türkiye'ydi. Komünizmin yayılmasına karşı önlemler almaya çalışan Amerika ve NATO, Türkiye'de de olası bir Sovyet işgaline karşı mücadele edecek gizli birimin oluşturulmasına özel önem veriyordu. Özel Harp Dairesi, 27
Eylül 1952'de bugünkü Milli
Güvenlik Kurulu işlevini gören
Milli Savunma Yüksek Kurulu kararıyla kuruldu. “Özel harp” terimi dairenin işlevlerini deşifre ettiği için Özel Harp Dairesi'ne kâğıt üzerinden farklı bir isim bulundu: “Seferberlik Tetkik Kurulu.”
Merkez olarak da
Ankara Kızılay'da bir ev kiralandı. Ataç Sokak No: 36'daki tek katlı ev bahçe içindeydi.
İKİNCİ BAŞKANLIĞA BAĞLI
Seferberlik Tetkik Kurulu doğrudan Genel
kurmay İkinci Başkanlığı'na bağlandı. Yani yönetimi ve denetimi en üst düzeyde oldu. Bu çok önemli bir ayrıcalıktı. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri'nde tüm birim ve yapılar
Genelkurmay Başkanlığı içinde bir daireye bağlıydı, bugün bile hala böyle.
İşgal durumunda sivillerin kullanması
için ülkenin belli yerlerine gizli silah ve
patlayıcı depoları oluşturuldu. Bunlar çoğunlukla tenha yerlerde yeraltına gömüldü. Bu silah zulalarının yerini o bölgeyle ilgili görevi bulunan, dairedeki önemli askerler biliyordu. Bir de o bölgede bulunan ve kamplarda eğitimde geçirilen sivil unsurlar.
SİLAHLARIN KAYDI YOK
Büyük bir
gizlilikle yeraltına gömülen bu silahların envanter kayıtları kesinlikle bulunmuyordu. Kaybolmaları durumunda hiçbir yasal işlem yapılamıyordu. Özel Harp Dairesi'nin ilk Lojistik Şube Müdürü,
emekli albay İsmail
Tansu, bu cephaneliklerin koordinatlarının sivillere verildiğini söyledi: “İlk silah depolarını biz oluşturduk. Komünizm tehlikesine karşı bu silahları gömdük. O dönemde en çok silah sınır illeri
Kars ve Ardahan'daydı. Bu silah depoları ve yerlerini Amerikalılarla birlikte
kontrol ediyorduk.
İstanbul Boğazı'nın belli yerlerinde bile gömülü silahlar vardı. Amerikalılar bize özel telsizler vermişti. Bunların bir kısmını silahlarla birlikte Şile'ye gömmüştük.”
ŞİLE'DE SİLAH DEPOSU
Tansu, sivil unsurların kimlerden seçildiğiyle ilgili de ilginç bilgiler verdi: “Sivil uzantılar ülke işgal edilince kullanılmak üzere barış zamanından eğitilip bekletilirler.
Görev verilmezler. Kopuk tespih taneleri gibi her yere dağılmışlardır. Türkiye'nin her yerindedirler. Savaşla beraber tespihin ipi bağlanır. Görev alırlar. Karı-koca aynı birimdedirler ama birbirlerinden haberleri yoktur. Herkes kendi görevini yapar.”
İlk brifing Ecevit'e değil Menderes'e
Özel Harp Dairesi ve Seferberlik Tetkik Kurulu'nun ismini ilk telaffuz eden siyasetçi
Bülent Ecevit oldu. Ecevit, 1974'te Özel Harp Dairesi'nin varlığını dönemin
Genelkurmay Başkanı Semih Sancar'ın daire için örtülü
ödenekten bir milyon dolar istemesiyle böyle bu dairenden haberdar olduğunu söylemişti. Sancar'ın ödenek istemesinin ardından bir ekibin de Özel Harp Dairesi'nin faaliyetleri hakkında brifing vermişti. Ecevit bu brifingle ilgili 1990'da yaptığı açıklamada “Dehşete düştüm. Kaygılandım” dedi.
‘MENDERES KAYGILANDI'
Ancak ilk özel harpçi subaylardan olan İsmail Tansu'ya göre brifing verilen ilk başbakan Bülent Ecevit değil
Adnan Menderes. Yer yine
Başbakanlık Konutu'ydu.
Tarih ise; 26
Şubat 1959. Bugün 90 yaşında olan Tansu, o günü hala heyecanla anlattı: “
Kıbrıs'taki çalışmalarımızı anlatacaktık. Özel Harp Dairesi Başkanı Daniş Paşa (Karabelen), ben ve Türk Mukavemet Teşkilatı Başkanı Rıza Vuruşkan vardı.
Sabah erkenden gittik. Kendisini bilgilendirdik.” Ancak anlatılanlar karşısında Ecevit'in daha sonraki yıllarda yaşayacağı kaygıyı Menderes de yaşamıştı. İsmail Tansu o anı da şöyle anlattı: “Bizim brifingi bitirdikten sonra Menderes konuşmaya başladı. Dış politikayı anlattı bize. Ruslar, NATO ve Soğuk Savaş üzerine uzun uzun konuştu. Hatta Türk-Yunan dostluğunun önemi üzerinde durdu. Barışçıl çözümlerden yanaydı. Ama bizden kaygılandı.”
BRİFİNGTEKİ SIR EKİP
Kıbrıs harekatı öncesi Başbakanlık Konutu'nda Başbakan Bülent Ecevit'e brifing veren Özel Harp Dairesi ekibi bugüne dek sır olarak kaldı. Sadece dönemin Özel Harp Dairesi Başkanı tuğgeneral Kemal Yamak'ın adı biliniyor. Ekibi aradan geçen 36 yıl sonra ilk kez
Star açıklıyor: Kemal Yamak, kurmay
yarbay Aydın İlter ve havacı binbaşı Muammer
Ünal. Kemal Yamak, zamanla ordu içinde hep kilit görevlerde bulundu. Ardandan kara Kuvvetleri Komutanlığı'na yükseldi. Bir dönem de
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği görevini yürüten Yamak, 6 ay önce yaşamını yitirdi. Aydın İlter ise Özel Harp Dairesi Başkanlığı yaptıktan sonra Jandarma Genel Komutanlığı'na kadar yükseldi.
Binbaşı Muammer Ünal ise Kıbrıs Harekatı'ndaki en başarılı subaylardandı. Generalliği yükseldikten sonra emekliye ayrıldı.
Sivillerin adı Beyaz Kuvvetler
Özel Harp Dairesi'nin kâğıt üzerindeki kuruluş amacı sivil
savunma olarak gözüküyordu: “Sovyetler Birliği'nin
Boğazlar üzerindeki emelleri düşünülerek olası bir işgal durumunda halkı cephe gerisinde seferber edebilmek.” Dönemin hükümet yetkililerinden de bu amaçla onay alınmıştı. Dairenin, Ataç Sokak'ta faaliyet yürüttüğü evin kapısında da “MSB Seferberlik Tetkik Kurulu” tabelası vardı.
KOD İSİMLER
Daire, kâğıt üzerinde Milli Savunma Bakanlığı'na bağlı gözüküyordu. Seferberlik Tetkik Kurulu iki ana unsurdan oluşturuldu. Birinci unsuru tamamen gayri nizami harp ve özel harp eğitimi alan çok profesyonel askerler oluşturdu. Hepsi subaydı. Daha sonra astsubaylar da alındı. İkinci unsur ise sivillerdi. Savaş durumunda askerlerle birlikte direnişi örgütleyeceklerdi. Bu sivillerin kaydı Özel Harp Dairesi'nde kod isimlerle tutuluyor, kesinlikle gerçek isimler kullanılmıyordu. Müthiş bir gizlilik vardı. Özel Harpçi olan siviller kesinlikle birbirini tanımıyordu.
HER MESLEKTEN VAR
Sadece aynı birimdeki isimler birbirini tanıyor ama kod adlarla. Bu siviller her türlü meslek grubundan seçiliyordu; doktor,
avukat, öğretmen, hemşire, akademisyen, polis... Çoğunluğu üniversite,
yüksekokul ve lise döneminden teşkilata alınıyor. En tehlikelisi ise yeri geldiğinde sivil unsurların bağımsız hareket edebiliyor olmasıydı.
STAR