O kapının ardında hukuk yok mu?
Ankara yeni bir "
arama krizi" ile karşı karşıya.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın adresi üzerinde olduğu halde yakalanan iki
sivil kıyafetli subayın
soruşturması derinleştikçe, gerilim artıyor.
Özel harpçi bir albay ve bir binbaşının "gözetleme" ya da "
keşif" yaptığı kesinlik kazandı.
Seferberlik Tetkik Kurulu mensubu iki subayın bilgisayarlarında da
Meclis Başkanı Mehmet Ali
Şahin ve iki bakanın daha evlerini gösteren krokiler bulunduğu kaydedildi.
Yine Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan'a yönelik
fişleme kayıtları tespit edildi.
Seferberlik Tetkik Kurulu, NATO kapsamında oluşturulan kontrgerillanın ilk yapılandığı birim.
Nam-ı diğer GLADYO...
Gazetemizde de dün yayınladığımız gibi, 2007'de kendisine yeni bir görev tanımı yapılmış.
"Fiziki,
ekonomik,
psikolojik ve siyasi işgal ve/veya teşebbüsleri..." yeni düşman olarak belirlenmiş.
Ancak bir işgale karşı direniş örgütlemekle görevli birim, böyle bir ihtimal ortadan büsbütün kalktığı halde yurtiçi
bölge başkanlıklarını 12'den 25'e çıkarma kararı vermiş.
"Siyasi işgale karşı koymak" gibi bir hedefi kendisine seçen Seferberlik Tetkik Kurulu, garip şekilde 1960 ve 1980 darbeleri öncesi de bölge başkanlıklarını ikiye katlamış...
Her neyse, hukuki soruşturma iddianameye dönüşüne ve hatta yargılama sonuçlanana kadar ne "suçüstü" yapılan subaylar suçlanabilir ne de Seferberlik Tetkik Kurulu düşmana
uygulaması gereken harekâtı, halkına ve hükümetine yönlendirmekle suçlanabilir.
Ancak bu süreçte yürümekte olan hukuki soruşturmayı engelleyici hiçbir menfilik yaşanmamalı.
İşte Ankara'da dün yaşanan "arama krizi" bu nedenle Türk demokrasisi adına tarihi bir
test özelliği taşıyor.
Hukukun üstünlüğü her
Türk vatandaşını kapsıyor mu?
Her Türk vatandaşı yasal çerçeve içerisinde hareket etmek zorunda mı?
Şüphesiz herkesin cevabı her iki soru için de "
evet" olacaktır.
Ama önemli olan uygulama.
Yani sözde değil, eylemde de hukukun üstünlüğünün tanınması.
Oysa "genel arama" izni olan savcının, Seferberlik Tetkik Kurulu'nda incelemede bulunulması dirençle engelleniyor.
Özellikle "
arşiv odası"na girişe izin verilmiyor.
Çok yakın bir zamanda
Ergenekon soruşturması kapsamında yasal izinle dinlenmekte olan bir savcı şikâyette bulunmuş ve yine aynı soruşturma kapsamında yasal olarak dinlenmekte olan bir hâkim de,
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB)'nda "genel arama" yapılmasına karar vermişti.
TİB, Türkiye'de bütün yasal dinlemelerin vanasını elinde tutan özerk bir birim.
Tartışmalara rağmen, genel arama gerçekleştirildi.
Oysa Seferberlik Tetkik Kurulu için alınan karar böyle tartışmalı da değil.
Üstelik suçüstü yapılan bir olayın aydınlanması için de elzem.
O halde bu direniş niye?
O odada hukuktan gizlenmek istenen belgeler mi var?
Genelkurmay Başkanı
Orgeneral İlker Başbuğ, birçok kez hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye saygıya vurgu yaptığı halde, alt birimlerde onun bu talimatına direnenler mi var?
Ya da İkinci Başkan'ın olay mahallinde olmasını beyanın tersine bir icraat olarak mı okumak lazım?
İtalya'da ve birçok
Avrupa ülkesinde "
Gladyo" arşivi hukukçulara açıldığı halde, Türkiye'de açılamaması neden?
Sonuçta hâkim verdiği kararın, hukukun üstünlüğü adına arkasında durmuş.
"Arşiv odası"nın kapı ve pencerelerini mühürlemiş.
Ya da hukuk o kapıya kadar işlemiş!
Bundan sonra yaşanacak süreçte hukuk mu, hukuka direniş mi üstün gelecek göreceğiz.
Umarım sonuç, Türk demokrasisi ve hukukun üstünlüğünü zedeleyici yönde olmaz.
Umarım göz bebeğimiz
Türk Silahlı Kuvvetleri yanlış bir kararla, kamu vicdanında yara almaz...
Erhan Başyurt -
Bugün Gazetesi