Hukuksuz demokrasi olmaz
İnternet andıcı denen belgeyi ve tartışmasını çok önemsiyorum; çünkü bu, bizde
sistemin ne kadar çarpık ve normalden uzak işlediğini gösteren müthiş bir örnek.
İpin ucunu kaçıranlar için hatırlatayım...
2000 yılında,
Bülent Ecevit'in Başbakanlığı sırasında bir ‘
İrticayla mücadele'
genelgesi çıkar.
Başbakanlık bu genelgeyle pek çok kamu kurum ve kuruluşuna ‘
İrticayla mücadele' görevleri verir. Görev alan kuruluşlardan biri de
Genelkurmay Başkanlığı'dır.
Genelkurmay bu genelgeye dayanarak isimleri www.irtica.org gibi şeyler olan bazı internet siteleri kurar, Genelkurmay Psikolojik Harekât Dairesi bu sitelere içerik sağlar, sitelerde çok sayıda yalan haber yayımlanır.
Siteler o kadar ileri giderler ki, 2002 kasımında
iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi aleyhine, hatta hükümet icraatları aleyhine de yayın yaparlar,
yalan haberler yaymaya devam ederler.
2007 yılında, Ak Parti ile ilgili
kapatma davası açılınca
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı bu sitelerden bazı haberleri de (herhalde yalan olduğunu bilmeden, düşünmeden) iddianamesine
delil olarak koyar. Ancak
Anayasa Mahkemesi delillerde söz edilen haberlerin yalan olduğunu ortaya çıkarır.
Bu arada 2009 başında
Taraf gazetesine gelen bir
ihbar mektubu bu yalan haber sitelerinin Genelkurmay tarafından kurulduğunu ve işletildiğini belgeler.
Genelkurmay ortaya çıkan belgeleri yalanlamaz, aksine ‘Bize görev verildi biz de yaptık' diyerek kendini savunur.
Hükümet, söylediklerine göre, ilk kez bu açıklamayla durumdan haberdar olur, hemen ilgili genelgeyi iptal eder.
Genelge iptal edilir ama Başbakanlık
Teftiş Kurulu'nun devreye girip konuyu araştırması, gerekirse
soruşturması için herhangi bir şey yapılmaz. Fakat ilgili askeri belgede imzası olan ilgili
komutan hükümet tasarrufuyla kara kuvvetleri komutanı yapılmaz, emekliye sevk edilir.
İşte dört gündür bu köşede Başbakanlığın en azından 2009
Şubat ayından sonra Başbakanlık Teftiş Kurulu'nu (BTK) araştırma-soruşturma için görevlendirmediğini konuşuyoruz.
Taa en baştan başlayalım, çünkü
balık baştan kokuyor.
Soru şu: İrtica bir tehdit midir?
Pek çoğunuz bu soruya ‘Evet' cevabını veriyorsunuz hiç düşünmeden.
Bir soru daha sorayım o zaman: ‘Kanunlarda yazılı irtica diye genel bir suç var mıdır?'
Cevap vereyim de uğraşmayın: Hayır, yoktur.
Bir hukuk devletinde kanunların suç olarak görmediği bir konu ‘tehdit' de sayılamaz.
İrtica diye bir suç ve tehdit yok ama ‘Çocukların korunması'ndan, ‘Kutsal din duygularının istismar edilip devlet düzeninin değiştirilmeye çalışılması'na kadar pek çok başka suç var kanunlarımızda.
Ortada tanımı yapılmış suçlar varsa, bu suçlarla mücadele görevi de savcılarındır.
Ama biliyorsunuz bizde bakış öyle değil. Önce ‘irtica' diye bir ‘iç tehdit' olduğunu öne sürüyoruz. Sonra bu ‘tehdit'i bir ‘iç güvenlik sorunu' olarak tanımlıyoruz; ardından da bu iç güvenlik sorununu halletmesi için Genelkurmay'a görev veriyoruz.
Bu zincir baştan sona yanlış. Ortada bir ‘iç tehdit' yok; olsa olsa suç var. Bu suçlar bir ‘iç güvenlik tehdidi' boyutunda değil. Öyle bile olsa bu konuyla ilgili askeri göreve çağırmaya gerek yok, savcılar ve polis var.
Ülkeye demokrasi gelecek, askeri
vesayet ortadan kaldırılacaksa önce bu bakış açılarının değiştirilmesi gerek.
Başbakanlık Teftiş Kurulu'nu görevlendirmek en azından bana bakış açısının değiştiğini gösterecekti.
Ancak iktidar cephesinden gelen ‘Biz orayı teftiş edemeyiz' sözleri, aslında bu sistem içinde askerin yerinin nasıl daha yüksek, daha yüce konumlandığının içselleştirilmiş hali gibi.
Önce kendi kabullerimizi ‘normalleştirelim' ki ülkeyi normalleştirecek halimiz kalsın.
İsmet Berkan -
Radikal