İttifak, hiçbir
ülkeyi düşman ilan etmedi. Balistik
füzelere karşı tüm müttefik topraklarını ve halkını kapsayan bir
savunma geliştireceğini duyurdu. Belgede
Türkiye'nin endişeleri giderildi.
NATO tarihinin en önemli zirvelerinden biri dün
Portekiz'in başkenti
Lizbon'da başladı. Türkiye'yi Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül'ün temsil ettiği zirvede İttifak'ın gelecek on yıldaki
yol haritasını belirleyen yedinci stratejik
belge kabul edildi. NATO Genel Sekreteri Anders Fogh
Rasmussen'in basın toplantısında elinde sallayarak anlattığı 38 maddeden oluşan 11 sayfalık belgede, "NATO, hiçbir ülkeyi düşman olarak görmemektedir." ifadesi yer alıyor.
Türkiye, yeni konseptin bir parçası olarak gündeme gelen füze savunma kalkanı konusunda
İran'ın tehdit olarak zikredilmesine şiddetle karşı çıkarak, İttifak'ın kimseyi düşman ilan etmemesi gerektiğini vurgulamıştı. Aynı belgenin 19. paragrafında
füze kalkanına ilişkin şu ifadeler yer aldı: "İttifak'ın bölünmez güvenliğine katkı yapan kolektif savunmamızın asli unsuru olarak topraklarımızı ve nüfusumuzu
balistik füze saldırılarına karşı savunma kabiliyeti geliştireceğiz." Yine aynı belgenin 4. maddesinde yer alan "Modern güvenlik ortamı, NATO'nun toprakları ve nüfusuna karşı geniş ve dönüşen tehditler içermekte." ifadesi de dikkat çekti.
Kaynaklar, metne yansıyan "külfet ve risk paylaşımı" prensibinin adil olarak uygulanmasının da Türkiye'nin tezleriyle örtüştüğüne dikkat çekti. Zirvede kalkanın
hedefi konusunda asıl direnci
Amerika yerine
Fransa gösterdi.
Paris, önce İran ve Suriye'nin tehdit olarak metne yazılmasını istedi. Aradığı desteği bulamayınca bu defa tehdidin adresi olarak Orta
doğu bölgesinin zikredilmesini talep etti. Ancak bunda da yalnız kaldı.
Zirve öncesi, Türkiye'nin değişmeyen duruşu nedeniyle önemli tartışmaların yaşanmasına kesin gözüyle bakılan NATO-
AB ilişkileri konusunda da
Ankara, istediği şartları kayda geçirdi. Belgenin 32. paragrafında, "AB üyesi olmayan NATO üyeleri" denilerek Türkiye işaret edildikten sonra Ankara'nın
Avrupa-
Atlantik bölgesinin güvenliğine çok önemli katkıda bulunduğuna dikkat çekildi. "NATO-AB ortaklığının ehemmiyetli olduğunun vurgulandığı" aynı maddede, bu
ortaklık şartlara bağlandı. Türkiye'nin ısrarıyla bu ortaklığın ancak "karşılıklı açıklık, şeffaflık ve tamamlayıcılık" esasları çerçevesinde gerçekleşebileceği ilk şart olarak zikredildi. Diplomatik kaynaklar, bunun tamamen Türkiye'nin görüş ve talepleri doğrultusunda belgeye yansıdığını vurguladı. Bilindiği üzere Ankara, AB savunma
politikasına Türkiye'yi dahil etmediği için Brüksel'in NATO ile
işbirliğini engelliyor.
Kuzey ülkelerinin desteklediği
Almanya ile Fransa arasında soruna dönüşen İttifak'ın nükleer gücü konusundaki tartışmalar ise belgeye Paris'in tezlerini destekler mahiyette, "NATO nükleer silahlara karşıdır; ancak dünyada nükleer silahlar bulunduğu sürece NATO nükleer bir güç olarak kalmaya devam edecektir." şeklinde yansıdı.
Çetin pazarlıkların geçmesi beklenen tarihi zirvede uzlaşma
erken sağlandı. Bu nedenle Genel Sekreter Rasmussen, stratejik konsept belgesi elinde olduğu halde beklenenden erken bir şekilde basının karşısına çıktı. Bunun sıradan bir belge olmadığını, İttifak'ın
eylem planı olduğunun altını çizen Genel Sekreter, "NATO için tarihi bir an. NATO, benzeri olmayan barış güvenlik ve ortak değerler toplumudur. Ama dünya değişiyor. Yeni tehdit ve meydan okumalarla karşı karşıyayız. Bu
stratejik belge, barış ve güvenliği savunmada NATO'nun etkin olarak kalmasını garanti altına alacak." dedi. NATO'nun 5'inci maddesi olan kolektif savunmayı güçlendiren ifadelere yer verilen belgede, "NATO üyeleri saldırılara karşı daima birbirine
yardım edecek.'' denilerek, bu taahhüdün "güçlü ve bağlayıcı'' olduğu vurgulandı.
Nükleer caydırıcılık politikasının sürdürüleceğine işaret edildi. Onaylanan yeni stratejik konseptle birlikte NATO, balistik füzeler ve siber saldırı gibi 21'inci yüzyılın tehditlerine göre yeni yeteneklerin geliştirilme iradesini gösterdi. Belgede siber saldırıların daha sık ve daha organize yaşanmaya başlandığı ve hükümetlere, iş dünyasına ve kritik altyapılara daha ağır
maliyet verdiği tespiti yapılarak, bunların belli bir aşamadan sonra NATO üyelerinin
refah, güvenlik ve istikrarını tehdit edebileceği uyarısında bulunuldu.
Lizbon zirvesinin bugünkü bölümünde ise NATO-
Rusya ilişkilerinin geleceği ve İttifak'ın
Afganistan'dan çekilme takvimi ele alınacak. Dün kabul edilen stratejik konsept belgesinde İttifak'ın füze kalkanı konusunda Rusya ile aktif bir şekilde işbirliği arayışına gireceği vurgulandı. NATO-Afganistan toplantısında da 2011'in ortasından itibaren bölgelerin Afgan güvenlik güçlerine devri ve 2014'te de sorumluluğun tamamen devrine ilişkin takvimin onaylanmasını bekleniyor.
Türkiye'yi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül başkanlığında
Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu ve
Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün yer aldığı bir heyetin temsil ettiği zirvede, NATO liderlerinin iştirak edeceği 2 çalışma oturumu ve bir çalışma yemeği düzenleniyor. Cumhurbaşkanı Gül ile Lizbon'a gelen
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, zirve öncesi AB'nin
dış politika temsilcisi Catherina Ashton ile görüştü.
Bu arada Dışişleri kaynakları, AB'nin Türkiye'ye bir limanı ve hava sahasını Rumlara açması karşılığında iki başlığın müzakerelere açılmasını
teklif ettiği yolundaki haberleri konusunda ise, "Her dönem başkanı Türkiye'nin limanları Rumlara açmasını öngören ek
protokol konusunda bir egzersiz yapıyor. Ancak bize bu konuda ulaşan bir bilgi yoktur. Ulaşmış olsa bile bu çok dengesiz bir teklif." değerlendirmesinde bulundu.
Obama ve Rasmussen, İran'ı tehdit olarak zikretmedi
ABD Başkanı
Barack Obama, Lizbon'daki tarihi mutabakatı, "İlk defa, hem ABD hem de Avrupa'daki tüm NATO topraklarını ve nüfusunu kapsayacak güce sahip bir füze savunma yeteneğinin geliştirilmesi konusunda anlaşmaya varmış bulunuyoruz." sözleriyle duyurdu. Obama, "(Sistem) Müttefiklerimizin (NATO üyelerinin) tümüne belirli bir rol sunuyor.'' diye konuştu. Obama, kalkanın sebebine ilişkin olarak da İran ifadesini kullanmayarak, "Günümüzün tehditlerine karşı, balistik füzelerle gelebilecek tehditlere karşı yurttaşlarımızı koruma kararlılığımızı gösteriyor.'' dedi. NATO Genel Sekreteri
Anders Fogh Rasmussen de basın toplantısında İran'ı tehdit olarak göstermekten kaçındı. Rasmussen, stratejik konsept taslağında İran'ın 'tehdit' diye nitelendirilmesine rağmen zirvede kabul edilen metinde buna yer verilmemesini nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine, dünyada 30'dan fazla ülkenin ya balistik füze teknolojisine sahip olduğunu veya bunu elde etmek için çalıştığını belirterek, bunlardan herhangi birinin tehdit olabileceğini ifade etti. Rasmussen,
İsrail-
Filistin sorununda NATO'nun rol üstlenebilmesi için "barış anlaşması, tarafların yardım talebi ve BM yetkisi'' olması gerektiğini söyledi.
Komşularla 'sıfır sorun' politikası geliştiren Ankara, tehdit tanımlanmasında ülke isimlerinin yazılmasına kesinlikle karşı çıkmıştı. Ankara ile
Washington arasında bu konuda yaşanan ihtilafın,
Amerikan tarafının sözlü olarak füze
sisteminin İran'ın da aralarında bulunduğu bazı ülkelere karşı olduğunu ifade etmesi formülüyle aşıldığı belirtilmişti. Ancak Obama, dünkü basın toplantısında İran'ı hedef göstermedi.
'Zirvenin başaktörü Türkiye'
Portekiz basınında yer alan haberlerde, NATO zirvesinin 'tarihi' olduğu belirtilerek, zirvenin başaktörleri arasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de gösterildi. Publico gazetesi, 28 NATO üyesi ülke arasında, ABD Başkanı Barack Obama, NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, Almanya Başbakanı
Angela Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas
Sarkozy,
İngiltere Başbakanı
David Cameron ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü "başaktör'' olarak öne çıkardı. Yapılan yorumda, "Abdullah Gül, NATO içinde çok özel olan bir ülkeyi temsil ediyor. Doğu ve Batı arasında bulunan ve AB-NATO ilişkilerini tehlikeye atmak istemeyen Türkiye, her geçen gün bölgesinde çok daha önemli bir rol üstleniyor ve böylece adaylığını daha ciddiye alması için AB'ye
baskı yapıyor. Yürüttüğü dengeli, hassas politikanın tek bir limiti var: "ABD'yi öfkelendirmemek'' denildi. Bu arada NATO zirvesi dolayısıyla Lizbon'da alınan geniş güvenlik önlemleri dikkati çekiyor. AB ülkeleri içinde serbest dolaşım hakkının tanındığı
Schengen Antlaşması'nı geçici olarak askıya alan Portekiz, son 3 günde sınırlarda yapılan kontrollerde 151 kişiyi engelledi, 17 kişiyide gözaltına aldı.