Farklı bir yere gelmiş olmanın verdiği merakla seyrediyoruz etrafı... Uzun borulardan parlayan alevlerden yükselen kara dumanlar, bütün şehri
esir almış gibi. Buna çöl fırtınası da eklenince havadaki kasvet iyice artıyor...
Kerkük'e gelen herkesi bu
manzara karşılıyor.
Daha önce birkaç kez ziyaret ettiğimiz şehir bu defa her zamankinden daha kasvetli ve gergin. Foto muhabiri arkadaşım Kürşat Bayhan'la kente ulaştığımız andan itibaren gökyüzünü kaplayan kara dumanın sokaklara, caddelere de sindiğini fark ediyoruz. Tabloyu gösterme adına önce birkaç fotoğraf çekilmeliydi. Bunun için Kerküklü Samir'in rehberliğinde şehirde dolaşmaya başlıyoruz. İlk olarak Büyükpazar'a yöneliyoruz. Samir hemen uyarıyor: "
Fotoğraf çekmek
yasak." Nihayet, iç içe geçmiş pazarın kalabalığında bizi bulan polis de yasağı hatırlatıyor. Ancak Samir,
Kürdistan Demokratik Partisi'nin (KDP) bize verdiği 'dolaşım belgesini' gizlice polise uzatıyor.
Kürt memur izin veriyor. Kerkük'te nerede ne yapılması gerektiği konusunda rehberimizden ipuçları alıyoruz. Kendilerinin duruma göre bazen Arap, bazen
Türkmen, bazen de Kürt gibi davrandıklarını söylüyor. Ancak şehirde fotoğraf çekmek çok zor. Bu yüzden foto muhabiri arkadaşım, arabanın içinden deklanşöre basmaya başlıyor. Fakat bu da çözüm olmuyor. Kalın bir duvarın fotoğrafını arabanın camından çekerken kendimizi bir anda 20 polisin ablukasında buluyoruz. Araçtan indiriliyoruz, makinelerimize el konuyor ve namluları üstümüze doğrultulmuş silahların eşliğinde Kerkük
Polis Merkezi'ne götürülüyoruz. Suçumuz çok büyük: Hem fotoğraf çekmiş hem de Kerkük'e izinsiz girmişiz. Çünkü Kerkük artık
Erbil üzerinden giriş kabul etmiyormuş. Prosedüre göre, tutuklanıp
Bağdat'ta hâkim karşısına çıkarılmamız lazım. Polis merkezinin koridorlarında beklerken bir fırsatını bulup Erbil'deki tanıdıklarımızı arıyoruz. Durumu anlatınca devreye giriyorlar. Nihayet gecenin bir vakti serbest bırakıldığımız söyleniyor. Fakat Erbil'e gönderilmemiz gerekiyormuş. Polis müdürü Kürt olunca Erbil'in müdahalesi işe yaramış. Önce Kerkük polisi bizi şehir sınırına kadar getiriyor. Ardından burada bekleyen KDP'nin istihbarat örgütü Parestin'in silahları uzun namlulu adamları sağ salim Erbil'e ulaştırıyor bizi. Kerkük'ten bir nevi sınır dışı ediliyoruz. Çünkü Erbil'deki Çarçıra Meydanı'na inerken pasaportlarımız teslim ediliyor.
Aslında yaşadığımız olay tamamen,
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile Bağdat Hükûmeti arasındaki siyasi gerilimden kaynaklanıyor.
Kürtler, Arapların kendi sınırlarına geçmesini istemezken, Bağdat da Erbil veya
Süleymaniye üzerinden gelen hiç kimseyi kabul etmiyor, hatta bu kişilere 'ülkeye kaçak girmiş' muamelesi yapıyor. Bu, Irak İçişleri Bakanlığı'nın aldığı yeni bir karar. Bakanlık sözcüsü Abdülkerim Halaf, kararın şubat ayından itibaren geçerli olduğunu duyurmuş. Ama asıl
kıyamet Kerkük üzerinde kopuyor! Siyaset ile gerilimin Kerkük'e tam olarak sirayet ettiğini söyleyebiliriz. Çünkü Kürtler, Kerkük'te hak iddia ediyor ve bu şehri kendi topraklarının bir parçası olarak görüyor. Bağdat ise farklı düşünüyor, Kerkük'ün 'asla Kürtlere bırakılamayacağı' konusunda kararlı duruyor. Bu itiş-kakış şehrin bütün mekânlarına sinmiş. Zira her yabancıya 'potansiyel suçlu' gözüyle bakılıyor, kentteki herkes birbirini 'muhtemel düşman' olarak görüyor. "Kerkük hiç bu kadar tedirgin ve gergin olamamıştı." denilse yeri. Bu ortamda en çok
Amerikalı askerler tepki alıyor. Tutuklandığımız günün sabahı, şehirde turlayan
Amerikan konvoyuna
el bombası atılmıştı.
Gerilimin sebebi sadece patlamalar değil. 'Kerkük kimin olacak?' kavgası ile siyasilerin açıklamaları da buradaki tansiyonu yükseltiyor. Irak Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud
Barzani, Amerika'nın Irak'tan çekilmeden önce Kerkük konusunu çözmesi gerektiğini düşünüyor. Barzani'ye göre, çözümsüz kalmış bir Kerkük'te
iç savaş çıkar: "Amerika çekilmeden
referandum yapılmalı. Aksi hâlde bir iç savaş çıkar. Bir an önce 140. madde uygulanmalı." Bağdat ve Amerika ise yeni bir
nüfus sayımı yapılmadan referandumun mümkün olmayacağını duyurdu. "Referandum veya yeni nüfus sayımı Kerkük'ün asli yapısını zedeler" görüşü hâkim.
Karşılıklı restleşmelerle boğulan Kerkük, ciddi bir bunalımın eşiğinde. Kürtler, Türkmenler ve Araplar arasında bir husumet yok gibi görünse de alttan alta ciddi
hazırlıklar yapılmıyor değil. İddiaya göre, herkes kendi güvenliği için silahlanmış durumda. Bu da yeni bir iç çatışmayı körüklüyor. Zaten milliyetçilik dalgası kenti çoktan sarmış görünüyor. Örneğin Köprübaşı Meydanı ve civarına Türkmenler hâkim. Burada 1959'da öldürülen Kerküklü
şair Selahattin Alçı'nın heykeli bulunuyor. Bu bölgede günün her saatinde tedirginlik hâkim. Adımbaşı polisler kol geziyor. Bazı polisler tanınmamak için yüzlerini
maske veya bereyle kapatıyor. Çünkü
akşam evi basılıp kafasına bir mermi sıkılabilir. Nitekim Kerkük'te bu tür olaylar yaşanmıştı. Amerikalılar zırhlı araçlarla şehirde tur atıyor, bazı resmî kurumları ziyaret ediyor. Hem Amerikan askerlerinde hem de Kerküklülerde korku havası hâkim. Ancak Kerküklüler Amerikan askerlerinin mayıstan itibaren şehir merkezinden tamamen çekilecek olmasından memnun. Amerikalılar, havaalanı yanındaki karargâhlarda ikamet edecek. Arapların yoğunlukta yaşadığı Ruba, Türkmenlerin bulunduğu Kasaphane,
Beşiktaş gibi mahalleler dışa kapalı gibi.
Kürtler ise Kerkük'ün neredeyse her tarafını sarmış durumda. Erbil, Süleymaniye yolu, havaalanı civarında göçle gelen Kürtler barınıyor. Bunlar için Kerküklüler 'tecavüzcü' tabirini kullanıyor. Kürtler şehrin içlerine kadar girmiş olsalar bile Bağdat yolu tarafına pek uzanamamış. Buraya Araplar yerleşmiş. Üstelik bu Araplar Şii kökenli. Zaten her tarafta Şiileri temsil eden sarı,
mavi, kırmızı, lacivert,
siyah flamaları görmek mümkün. Kerkük'teki milliyetçiliğin yükseldiğini gösteren simgelerden biri bu. Son iki yılda Bağdat tarafına sürülen Araplar da geri dönmeye başlamış. Bunların yüzde 70'inin Şii olduğu belirtiliyor. Yalnız Kerkük'te Şii ya da
Sünni Araplık çok sorun teşkil etmiyor. Araplık geçerli bir etnik paye. Araplar kendilerine 12. Tugay'ı teminat olarak görüyor. Bu
tugay çok önemli. Zira, Irak Hükûmeti'ne bağlı tugay Araplardan oluşuyor ve Bağdat yolu üzerindeki bölgede konuşlanmış vaziyette. Türkmenler de Kürtlere karşı 12. Tugay'ın varlığını
destekliyor. Irak
Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Babekir
Zebari, 12. Tugay'ın Kerkük'ten çekilmeyeceğini duyurdu. Zebari, bu tugayın Kerkük'ün güvenliği için çok önemli olduğunu belirtiyor: "Bu askerler, Kerkük ve halkına
hizmet etmektedir. Kerkük'ün geleceği için burada kalacaklar. Kerküklüler buna destek olmalı." Bu açıklamanın 20 gün önce Kerkük'te yapılmış olması 'Kürtlere verilen bir
mesaj' olarak algılandı. Herhangi bir iç savaşta 12. Tugay'ın Kerkük'e girme yetkisi bulunuyor.
Bu detaylı Kerkük analizinin tamamı AKSİYON dergisinde