“Terbiyesiz herif” diyor, “Bak hala söndürmüyor.” “Cezai müeyyidesi var” diyor, “Nerede zabıta. Yanlış bir şey. Neredeler?” “Zabıtaaa!” “Cumhurbaşkanına baka baka söndürmüyor” diyor, “Terbiyesiz herif.” Esenler’de, hem de tebdili kıyafet filan değilken, hem de devlet kibrini kaşmir devlet mantosuna içlik yapmış vaziyetteyken ve bilimum avanesiyle yürürken… Cumhurbaşkanımızın başına bu elim hadise geldi. Vatandaşın biri (devlet lügatında yeralan adıyla ‘terbiyesiz herif’) camları açık fakat damı (doğal olarak kapalı) bir kahvede sigarasını tüttürüyordu. CHP Gençlik kollarına mensup olduğu söylenen bu genç ve masasındaki diğer akranları önlerindeki yolda salınmakta olan Cumhurbaşkanımızı görünce saygılı bir biçimde el etmek bir kenara dursun, sigarayı da söndürmediler. Cumhurbaşkanını görünce bile söndürmedi, diyorum. Anlıyor musunuz Türkçe! Halbuki vatandaşın Cumhurbaşkanıyla ilişkisi, babası tarafından odası basılmış, kemerle dövülmek üzere olan ergen çocuğun paniği gibi olmalı. O frekansta titreşmeli. Ayrıca eğriye eğri, doğru doğru… Cumhurbaşkanı haklı. Tepesinde damı olan mekanlarda sigara içmek yassah kardeşim! Cezayı yersin. Müsaade eden kahvenin işletmecisi de yer. Bunda tartışılacak şey yok. ** Yok da… Cumhurbaşkanı’nın Türkiye toplumsal ve siyasi hayatının en mühim sorunlarından biri olan ‘kapalı alanda sigara içilmesi ve zabıtanın buna zamanında müdahale etmemesi’ durumuna eğildiği sıralarda…
Yine İstanbul’da… Bir güzide binamızın çatısında tamirat yapılıyordu. Evet, 2 Kasım 2014. Saat 11.30 civarı. İki usta, emniyet kemersiz, baretsiz ve hatta eldivensiz biçimde çatıda yürüyor, eğiliyor kalkıyor, 5 katlı binanın çatısındaki tuğlaları söküyor takıyor, çanak anteni kontrol ediyor. Yapıyor da yapıyor. Peki can güvenliği? Kot pantolon ve tişört seviyesinde! Yani sıfır! Mecidiyeköy’deki Torunlar İnşaat’ın asansör faciasından sonra sadece bu sene iş kazalarında 250’ye yakın işçinin öldüğü gündeme gelmişti. Madenler, zaten ayrı bir karanlık dünyanın katliam merkezi biliyorsunuz. En son, işte, Ermenek’te yaşadık, yaşıyoruz. Yaşıyoruz ne... Ölüyoruz, daha doğrusu. Tüm bunların üstüne Başbakan Davutoğlu dedi ki, ben size bir şikayet hattı vereyim, sizler de işçiler de hak ihlallerini bildirsin. Hatta dedi ki: “İşçilerimize angarya muamelesi yapılamaz. Bize bildirin. İhlalleri şikayet edin ki müdahale edebilelim. Anında o iş yerini kapatırız."
** Tabiyatıyla… Aldı beni bir düşünce… Şu çatıdaki baretsiz, eldivensiz, emniyet kemersiz, her an ‘aşağıya düştü düşecek’ olan iki işçi için ne yapılması gerektiğine karar veremedim.
Sayın Davutoğlu’nun şikayet hattını arayıp “iş güvenliği” olmadan işçi çalıştırılıyor mu demek lazım… Yoksa Esenler’de sigara karşısında yaşanan sinir harbinin bir kısmını Sütlüce’deki bu binaya aktarması için büyük Reyiz’i mi beklemek lazım? Başbakanlığın mı bu iş yerine münasip biçimde “cezai müeyyide”den bahsetmesi mi uygun düşer? Yoksa Esenler’deki ‘daimi eşlikçi’ büyükşehir belediye başkanının müdahale etmesi mi? Her durumda mesele biraz çetrefilli. Neden derseniz… Söz konusu bina AK Parti İstanbul İl Başkanlığı binasıydı. Vatandaşın sigara içtiği için “terbiyesiz herif” azarı işittiği saatlerde çatısındaki manzara bu biçimdeydi. İnsanın ister istemez “Nerede zabıta? Zabıta yok mu? Yanlış bir şey ama! Zabıtaaaaa!” diyesi geliyor.