Elazığlı Heylani Kebir aşiretinin lideri Hasan Bayrak, 12
Eylül darbesinin önemli mağdurlarından biri olacağını hiç düşünmemişti. Darbeyi önceden sezip harekete geçmiş, mal varlığının önemli bir kısmını iki yakın dostunun da
yardımıyla
yurt dışına çıkarmıştı. Hasan Bayrak sadece sezgileriyle hareket etmemiş, darbe olacağı hususunda uyarı da almıştı. Devlet kademesinde çalışan bir dostu, büyük ihtimalle yakında bir darbe olacağını, malına ve canına kastedilebileceğini kendisine bildirmişti.
Fakat servetini
Türkiye sınırları dışına çıkarması kolay değildi; çünkü
kasalar dolusu
Osmanlı altını ve ziynet eşyası ile kitap ve
belgeler söz konusuydu.
Hasan Bayrak, servetini (büyük ihtimalle
deniz yoluyla) yurt dışına çıkarıp
İsviçre'deki dünyanın en büyük
bankalarından Credit Suisse'nin kasasına koydu. Bir buçuk ay sonra da Türkiye'de asker darbe yaptı. Hasan Ağa, binlerce ocağa kor düşüren darbenin ateşinden korunmayı başardı. Korktuğunun aksine askerî
yönetim aşiretine ve kendisine dokunmadı.
Aradan yıllar geçti. Hasan Ağa bu dünyadan göçüp gitti (1999). Ancak servetini İsviçre'ye götürmesiyle başlayan hikâye hâlâ devam ediyor. Hem de filmlere ilham kaynağı olacak şekilde... Başrolde de kendisinin ölümünden sonra aşiretin reisliğini yapan oğlu
Sait Ali Bayrak var. Ancak bu sefer, tam tersi bir durum söz konusu. Çünkü
aile, serveti İsviçre'den Türkiye'ye getirmek için çaba harcıyor şimdi. Peki, bu mümkün mü? Sait Ali Bayrak bu soruyu, "Zor bir durum; ama getirmek için mücadelem sonuna kadar sürecek. Devletten bu konuda yardım istiyorum." diye cevaplıyor.
Sait Ali Bayrak, İsviçre'deki hazineden
babasının ölümünden 6 yıl sonra haberdar oluyor. Bunun sebebi ise baba Hasan Bayrak'ın ölmeden önce eşi Vahide Bayrak'a ettiği vasiyet. Hasan Ağa, eşinden, oğlu Sait Ali'nin söz konusu mal varlığından 40 yaşına geldikten sonra haberdar edilmesini istiyor. Vahide Bayrak'ın 2005 yılında aniden ciddi bir rahatsızlık geçirmesi, vasiyetin
erken açıklanmasına neden oluyor. Vahide Bayrak, oğlu Sait'e daha 40 yaşına gelmeden İsviçre'deki
hesaptan ve evin sandığında saklanan bir belgenin varlığından söz ediyor.
Belgede, Hasan Bayrak adına açılmış bir hesap olduğu ve bu hesapla birlikte bir kasanın bulunduğu yazıyor. Kasada altın ve ziynet eşyalarının yanı sıra kitaplar ve bazı belgelerin olduğu belirtiliyordu. Ancak daha fazla detay verilmiyordu. Bunun üzerine Sait Ali Bayrak, 9
Ağustos 2005 tarihinden itibaren, babasının İsviçre'ye götürdüğü servetin peşine düşer.
Gerekli bütün resmî yazışmaları yapan Bayrak, 12 Ağustos 2005'te İsviçre Büyükelçisi ve Credit Suisse'nin Türkiye temsilciliği ile bir görüşme yapar. Her iki görüşmede de konunun İsviçre'de çözülmesi gerektiği kendisine bildirilir.
Daha sonra Sait Ali Bayrak, İsviçre'ye giderek babasının hesabını incelemek ister. Bunun üzerine banka,
12 Eylül 2005'te resmî bir yazı ile babasının öldüğüne ve mirasçısının kendisi olduğuna dair belgeleri getirmesini talep eder. Yani banka, ilk başta Hasan Bayrak adına açılan kasayı reddetmez. Belgeleri hazırlayan Sait Ali Bayrak, İsviçre'ye tekrar gider. Burada babasına ait
dosya çıkarılır. Dosyada Hasan Bayrak adına bir
kiralık kasa (
Dortmund Hesap) olduğu belirtilir. Kasanın içindekiler de inkâr edilmez. Ancak Bayrak'ın bunu alması için uzun süre beklemesi gerektiği aktarılır: "Babama ait kasa hesabı olduğunu gösterdiler. Zaten dosyası var. Ancak banka yetkilileri bana bu işin çok uzun sereceğini söylediler. Bazı örnekler verdiler. Aynı şekilde hesabı ve kasası bulunan Yahudilerin de paralarını 15 yıl sonra aldıklarını anlattılar."
Bu görüşmeden sonra Sait Ali Bayrak, resmî işlemlere ağırlık verir. Avukatları aracılığıyla banka ile sürekli temasa geçer. Bu sefer banka, 23 Eylül 2005 tarihli başka bir yazı ile Hasan Bayrak adına kayıtlı hesabın zaman aşımına uğradığını bildirir. Yani İsviçre'de 10 yıllık süre içinde sorulmayan hesapların kayıp hesap listesine alındığı belirtilir. Buna ise Cenevre'deki
Ombudsmanlık Merkezi karar veriyor. Bayrak, avukatları aracılığıyla bu merkeze başvurur; ancak Ombudsmanlık Merkezi, Hasan Bayrak adına bir hesabın kendilerine gelmediğini belirtir. Yetkililer, bu sürenin bazen 10 yıl, bazen de 30-40 yıl olabileceğini ifade ederler.
Ne yaparsa yapsın, Sait Ali Bayrak 2005 yılından bu yana babasının adına kayıtlı hesaba bir türlü ulaşamıyor. Bayrak, bunun için sık sık İsviçre'ye gidiyor. Bu zamana kadar tuttuğu bazı avukatların davadan çeşitli bahanelerle vazgeçtiğini de anlatıyor Bayrak: "Avukatlar sürekli taraf değiştiriyor. 4 yıldan beri verdiğim mücadele bir türlü sonuçlanmıyor. Bana parayı İsviçre'de tutarsam alabileceğimi söylediler. İsviçre bu paranın Türkiye veya başka bir
ülkeye gitmesini istemiyor."
Aslında Bayrak, yakın zamana kadar parayı Türkiye'ye getiremiyordu. Çünkü 'Nereden buldun?' sorusu buna imkân tanımıyordu. Ancak çıkarılan '
Varlık Barışı Kanunu'ndan (22
Kasım 2008) sonra parayı Türkiye'ye götüreceğini bankaya iletti. Zaten bankanın işi daha da yokuşa sürmesinin sebebi bu.
Sait Ali Bayrak, verdiği çaba sonuç vermeyinc
e devletten yardım istiyor.
Maliye Bakanlığı ve
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'na (
BDDK) bir dilekçe ile başvurup yardım talep ediyor. BDDK ve
Maliye Bakanlığı konuya dair çalışmalar yapıyor. Resmî kurumlar olaya 'Varlık Barışı' kapsamında bakıyor. Yapılacak incelemeler ve çalışmalar sonucunda söz konusu resmî kurumların da devreye gireceği belirtiliyor.
Bayrak, Türkiye'ye getirilmesinden sonra paranın bir kısmını devlete vereceğini de söylüyor: "Bu sıcak para ülkemde olsun istiyorum. Varlık Barışı Kanunu çıkmadan ne yapacağımı bilemiyordum. Ancak şimdi bu parayı Türkiye'ye getirmek için daha da fazla mücadele vereceğim. Zaten para bankada olacak. Biz ailecek bu zamana kadar
faiz yemedik. Faizsiz bir hesapta duracak. Bundan da kazanan Türkiye olacaktır."
Bayrak ailesinin Credit Suisse'nin kasasında 800 bin Osmanlı altını, ziynet eşyaları, kitapları ve bazı evrakları bulunuyor. Sait Ali Bayrak, kasadaki mal varlığının detayını çok merak ediyor. Bunun üzerine bir avukatlık şirketi, Bayrak adına banka yetkilileri ile görüşüp mal ve durum tespiti yapıyor. Bu tespite göre varlığın bütün boyutu ortaya çıkıyor. Hatta bu avukatlık şirketi, bankadan aldığı belge ile 2006 yılında
Londra Metal Borsası verilerine dayanarak bir değer tespiti bile yaptırıyor. Buna göre kasadakilerin bedeli toplam 630 milyon dolar. Londra Metal Borsası, bütün dünya borsalarının kabul ettiği bir merkez. Buradan alınan bir değer belgesi, bütün dünyada geçerli.
Ekonomi yazarı
Mehmet Ali Yıldırımtürk, Londra Metal Borsası'nın güvenilir bir kurum olduğunu ve yaptıkları değer tespitlerinin dünyaca kabul edildiğini söylüyor: "800 bin Osmanlı altını ve ziynet eşyaları için 2006 yılında yapılan tespitler doğrudur. Bu altınlar muhtemelen Reşat veya
Hamidiye altınlarıdır. Bugün tanesi ortalama 238-245 dolar arasındadır. Ancak altınlar Reşat beşlisiyse değeri daha farklı olur. Bir beşli ortalama 2 bin 380 dolar yapıyor. Buna ziynet eşyaları da eklenince Londra Metal Borsası'nın değer tespiti doğru çıkıyor."
Bu arada, son dönemlerdeki bazı gelişmeler, Bayrak ailesinin işine yarayacak türden. G-20 zirvesinde alınan bir prensip kararı, artık bütün ülkeleri ilgilendiriyor. Bu karara göre, her ülke, ilgili ülkelerden kendi vatandaşının hesaplarını açmasını isteyebilecek. Yani yurt dışında kimin nerede ve ne kadar parası olduğunu Türkiye de öğrenebilecek. Söz konusu karar,
Amerika ile İsviçre arasındaki bir krizden dolayı G-20 Zirvesi'nde alındı.
Aslında her ülkenin işine yarayacak bu karar, Türkiye'yi de yakından ilgilendiriyor. Çünkü tahminlere göre, yurt dışında Türklere ait 70 ila 100 milyar dolar arasında para var.
HABERİN TAMAMI AKSİYON DERGİSİ'NDE