İşte Hocaefendi'nin 'Edep ve Nezaket Medeniyeti' başlıklı sohbetinden bazı notlar:
-Allah’ın rızasını nazar-ı itibara almadan yapıp ettiğimiz işlerin gayretullaha dokunacağından endişe etmeliyiz.
-İmam Gazâlî hazretlerinin yaklaşımıyla, Allah korkusunun insanı günahlardan uzaklaştırıp, sevap atmosferine yaklaştırdığı yerlerde sürekli havf (korku) soluklamak; yeis çukurlarına düşmenin muhtemel olduğu veya ölüm emârelerinin iyice belirdiği zamanlarda da recâya (ümide) sarılmak bir esas olmalıdır. Evet, insanı lâubâliliğe iten “Nasıl olsa kurtulurum!” mülahazasına karşı korku unsurlarını öne çıkarmak, ümitsizlik hazanlarının esip-durduğu anlarda da recâ seralarına sığınmak lazımdır.
-Hazreti Ömer (radıyallahu anh) Cennet’le müjdelenmiş bir kutlu sahabiydi; fakat bir türlü akıbetinden emin olamıyordu. Allah Rasûlü’nün, “Benden sonra peygamber gelseydi, Ömer olurdu.” takdiriyle serfiraz bulunmasına rağmen, gidip Hazreti Huzeyfe’nin yakasına yapışıyor ve “Huzeyfe, Allah aşkına söyle, Ömer de münafıklardan mı?” diyordu. Hazreti Aişe validemiz gibi daha başka sahabiler de kendilerinde nifak alameti olmasından korkar, tir tir titrerlerdi.
-Hazreti Ebû Hureyre (radıyallahü anh)’ın rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şu şekilde çokça dua ederlerdi:
“Allah’ım! Her an Sen’i görüyormuşum gibi beni hep haşyet içinde tut!”
-İsyan deryasında boğulduğuna inanan ama Rahman’ın rahmetine ümit bağlayan bir Hak dostu ne hoş söylüyor: “Bu günahlarla tartarsa beni Rahman (Deyyân) / Kırılır arsa-i mahşerde arş-ı mizan!”
-Bazıları da büyük bir reca duygusuyla şöyle niyaz etmişlerdir:
“Ger günahım kûh-i Kaf olsa ne gamdır ya Celîl / Rahmetin bahrına nisbet ennehü şey’ün kalîl”
(Ey güzel isimlerinden birisi de Celîl olan ulu Sultanım! Gerçi benim günahlarım, büyüklüğünü takdir edemediğim Kaf dağından daha büyüktür. Fakat, dağlar kadar günah işlemiş olsam da ne gam; yine kaçkınlar gibi dönüp dolaşıp Senin kapına geldim ya! Hem benim dağlar cesametindeki günahlarım Senin rahmet, merhamet ve af deryalarına nisbetle bir “şey-i kalîl”dir; deryada damla bile değil.)
-Hak dostları ömür boyu havf ve haşyetle tir tir titreyerek yaşasalar da bir kelime-i tevhid ile olsun kurtulabileceklerinden de ümit kesmezler; havf ve recayı dengede götürürler.
Nitekim, hadisçiler arasında “Bitâka” (üzerinde bir not yazılı olan küçük kağıt ya da kart) hadîsi olarak bilinen bir nebevî ihbarda Cenâb-ı Hakk’ın merhameti şöyle nazara verilmektedir: Bir insan (kıyamet günü) getirilir. (Terazinin) bir kefesine onun amellerinin yazıldığı doksan dokuz defter konulur; her biri göz alabildiğine uzundur. Diğer taraftan üzerinde kelime-i tevhid yazılı bitâka da getirilir. O kimse sorar: Ey Rabbim, bu defterlerle birlikte bu kağıt nedir? Allah Teâlâ buyurur: Muhakkak ki sen haksızlığa uğratılmayacaksın! Sonra, o bitâka, terazinin bir kefesine konulur. Allah Rasûlü (aleyhissalâtü vesselam) buyurur ki: O kağıdın karşısında defterler çok hafif kaldı.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin, çok önemli hususlara dikkat
çektiği bu haftaki Bamteli sohbeti Bu Akşam saat 22.30 da Kırık
Testi Programı ile Mehtap TV’de…