Fethullah Gülen Hocaefendi çok hayati mevzulara değindi

Fethullah Gülen Hocaefendi'nin "Bayrama Hasret Asırlar ve Yumruklandıkça Güçlenen Bahadırlar" başlıklı yeni Bamteli sohbeti Herkul.org sitesinde yayınlandı. İşte sitede yapılan o paylaşım...

Bayrama Hasret Asırlar ve Yumruklandıkça Güçlenen Bahadırlar

"Sevgili dostlar,

Aslında “Bamteli” günü Pazartesi. Fakat, muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi birkaç saat önce tamamladığı bayram sohbetinde çok hayatî mevzulara değindi. Biz de yaptığımız kaydı hiç bekletmeden yayınlamaya karar verdik. Haftanın Bamteli (ÖZEL) olarak arz ettiğimiz bu hasbihalin bazı satırbaşları şöyle:


HASRET KALDIĞIMIZ GERÇEK BAYRAMLARIMIZ VE SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ

*Bayramın Arapçası olan “îd” sevinç ve neşe günü demektir. Ama biz gerçek neşeyi ve sevinmeyi üç asır evvel kaybettik. Üç asırdan beri onu elde etme çabaları gösterilse de, o yolda makuliyet yakalanamadığından dolayı, belki daha doğru tabirle -Muhâsibî ifadesiyle- Kur’ân’ın makuliyeti yakalanamadığından dolayı, onu istirdat edemedik. Şeytan mı çalmıştı, şeytanın yeryüzündeki avenesi mi çalmıştı? Çalmışlardı onu! Onu istirdat etmek lazımdı. O mevzuda gösterilecek her gayret kutsaldı, şu Suriye’deki Süleyman Şah Türbesi mevzuunda -ciddi badirelere girilmediği takdirde- gösterilen gayret ne kadar kutsalsa.

*Evet, bir Süleyman Şah Türbesi mevzuunda sivil inisiyatif, askeriye, o meseleyi nasıl bir onur mevzuu yapıyoruz: “Aman dokundurmayalım, aman başkasının vesayetine girmesine meydan vermeyelim!” Doğrudan doğruya Allah’ın emaneti olan, üzerimizde bizim de bir emanetçi olarak taşıdığımız o değerleri.. hakiki kalbî ve ruhî hayat seviyesinde iman meselesini.. öze mâl olmuş, hayatın ve benliğimizin bir derinliği haline gelmiş İslam hakikatini.. bütün derinliğiyle ihsan hakikatini.. enginliğiyle ihlas, yakîn, aşk u iştiyak hakikatini.. Allah’a kavuşma mülahazasını… Bunları kaybettik. Kayıp mı ettik, dikkatsizliğimize kurban mı ettik, çaldılar mı?

*Bizim gerçek bayramımız, o değerleri yeniden istirdat ettiğimiz zaman olacak. Ömrü vefa edenler o günü görürlerse, benden de bir selam söylesinler. Çocukluğumdan beri hep onun hülyasıyla yaşadım. O değerler mecmuası, silsilesi, âbidesi -ne derseniz deyin, kıymet-i harbiyesini ifade etme adına kelimeler yetmez- istirdat edileceği âna kadar, bizler o değerlerin yetimiyiz, öksüzüyüz. Elde ettiğimiz zaman bayram yapacağız.

*Bizim gerçek bayramımız odur. Şimdilik bayram kopyalamalarıyla teselli oluyoruz. Fakat inanıyoruz ki bu kopyalamalar bir yönüyle hakiki bayramın en inandırıcı referansıdır. Bunları yaşaya yaşaya, tekrar ede ede, senede bir kere, iki kere; bir ömür boyu, altmış senede 120 kere tekrar ede ede Cenâb-ı Hak diyecek ki: “Hakiki bayramı vereyim de bari bunları iğnâ edeyim.” Böyle bir şeyin şerefesinde miyiz, arefesinde miyiz, arefeyi bayrama bağlayan gecesinde miyiz? Onu kestirmek mümkün değil! Fakat inşaallah sizler o meseleye yakın duruyorsunuz. Yakın duranları da Allah (celle celâluhu) hizlana, hicrana maruz bırakmaz.

YÜRÜDÜĞÜNÜZ YOL DOĞRU YOLDUR; HİÇ TEREDDÜDE DÜŞMEYİN!..

*Bir yolda yürüyorsunuz! -Benim sözüm inandırıcı olmayabilir, fakat kendim inanarak söylüyorum!- Zerre kadar kendinizi inhirafa salmadan yürüdüğünüz bu yol; baskılar ne kadar şiddetli olursa olsun, yürüdüğünüz yol, doğru yoldur!..

*Rüya ile amel edilmez! Fakat bu rüyalar 100-200-300 tane olursa şayet, onları görmezlikten gelmek de doğru değildir. Esas, dinin bağlayıcı unsurları, dinin temel disiplinleri Kitap, Sünnet, İcmâ-i ümmet ve Kıyâs-ı fukahâdır. Fakat Allah Teâlâ, Rasûl-ü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimizi -o tabiri O’nun hakkında kullanmak doğru değilse, o yüksek ruh beni affetsin- rüyalarla rehabilite ederek O’nu vahy sağanağını almaya hazır hale getirmiştir. (…) Şimdi bir kısım densizler, “Falanlar filanlar rüya ile amel ediyorlar” diyorlar. Rüya ile değil, Kitap’la, Sünnet’le, İcmâ-i ümmetle, Kıyasla, meşru dairede örfle, adetle, an’aneyle, geleneklerimizle, ruh ve mana köklerimizden süzülüp gelen şekerle şerbetle amel ediyoruz!

*Yürüdüğünüz yol doğrudur, inhiraf yaşamayın, yürüyün o yolda! Çünkü siz yaşatmak için yaşıyorsunuz! Ona ayrıca çıkıntılar yaparak, haşiyeler düşerek, bir yönüyle belki şerhler düşerek, farklı şeyler de ilave ediyorsunuz. Yani sadece ruhların ikamesi, ruh abidenizi ikame etme meselesi değil, sağda-solda yoksulluğa maruz kalmış, perişan, derbeder, dünyanın değişik yerlerinde ızdırapla inim inim inleyen insanlara el uzatmak da sizin vazifenizdir. Kurbanlarda kurban götüreceksiniz! Başka zamanlarda para imkânlarıyla imdatlarına koşacaksınız! Başka durumlarda hastaneler açacaksınız! İmkânlar el verdiği zaman da okullar açacaksınız! Bunları yapamayan insanların imdadına koşacaksınız! Keşke koşabilseydik, dünyada bu türlü mazlumun, mağdurun, mahkûmun, mevkufun, mustantakın – istintak edilen demek – sorguya çekilenin imdadına koşabilseydik.

DİLERİM İTTİHATÇILARIN MACERAPERESTLİĞİNE DÜŞÜLMEZ VE BU MİLLETE BİR KERE DAHA CİHAN HARBİ YAŞATILMAZ!..

*Size husumet besleyen, dershanelere ilişen, ülkeyi bir muhaberat devletine dönüştürme gayretine girişen insanlar iç içe inkisarlar yaşıyorlar. Dilerim Allah şu inkisarı onlara yaşatmasın: İttihatçıların koskocaman bir Devlet-i Aliye’yi, hislerine mağlub olarak, bir maceraya kurban ettikleri gibi, şurada burada savaşa girmek suretiyle bu millete bir kere daha birinci cihan harbi yaşatmasınlar. Onlar Osmanlı’yı bitirdiler, devletler muvazenesinde muazzam bir devleti, dümende oturan bir devleti bitirdiler. Bir parça kalmış bu devlet, aynı zamanda çevresinden kopmuş, çevresi kendisi için problemler sarmalı haline gelmiş, böylesine minnacık bir devlet, nüfusu çoğalsa bile bir şey yapamayan, eli kolu bağlı, zavallı, dediği her şeyde yanılan insanların elinde Cenab-ı Hak bir kere daha maceraya kurban etmesin. Türk milleti insanlığın kaderini değiştirme mevzuunda elli defa öyle misyonlar eda etmiştir ki, inanın Raşit Halifelerden sonra eşi menendi yoktur onun. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali.. Osmanlı. Unutmayın, budur. Ona birileri kıydılar. Bakiyesine, hiç olmazsa, çoluğuna çocuğuna, torunlarına, arkadan gelen nesillerine o şom ağızlar, o uğursuz eller, o uğursuz düşünceler bir daha kıymasınlar, bu millet bir daha belini doğrultamaz. Cenab-ı Hak aklı ermezlere bu milleti emanet etmesin.

*Bildiğiniz doğru yolda yürüyün. Sizin hizmetiniz çağlayan ırmaklar gibidir. Irmağı anası olan denizden ayıramazsınız, mutlaka anasına varacaktır. Sağdan yolunuzu kesseler, solu kullanırsınız. Soldan da önünüzü keserlerse üstten aşarsınız. Karşınıza kaya koyarlarsa, deler altından geçersiniz. O da olmazsa rölantiye alır beklersiniz. “Doğacaktır, sana vadettiği günler Hakk’ın / Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.” dersiniz, Cenab-ı Hakk’ın sizin için mukadder olan inayetini beklersiniz.

YUMRUKLANDIKÇA, METAFİZİK GERİLİM DAHA BİR GÜÇLENİYOR; DERSHANELER, OKULLAR, ÜNİVERSİTELER YİNE DOLUP TAŞIYOR!..

*Bir yerde bir darbe, kerte vurmak istediler, tutturamadılar. O üniversiteye hazırlık kursları Allah’ın izni ve inayetiyle, iğfale gelen üç beş tane insanın dışında, yine dolup taşıyor. Okuma salonları dolup taşıyor. O dolup taştıkça onu istemeyenler de kinle, nefretle dolup taşıyorlar, intikam hissiyle dolup taşıyorlar. “Okullara talebe vermeyin!” dediler ama kapasite aşıldı, şimdi “O talebeleri yerleştirecek yer bulamıyoruz!” diyor arkadaşlar. “Üniversitelere vermeyin!” Orada da kapasite doldu Allah’ın izni ve inayetiyle. Yurt içinde böyle, yurt dışında böyle. Yumruklandıkça, metafizik gerilim daha bir güçleniyor Allah’ın izni ve inayetiyle. Hiç endişe etmeyin.

“KİMSE YOK MU” DÜNYANIN YÜZ KÜSUR ÜLKESİNE OLDUĞU GİBİ FİLİSTİN’E DE MUTLAKA BİR YOLUNU BULUP YARDIM ULAŞTIRDI.

*Sonra getirdiler meseleyi kurbana bağladılar. “Kimse Yok mu” gönüllüleri, yetmiş ülkede fakirin, fukaranın, ihtiyacı olanın, perişanın, derbederin, kendisine bakıp göremeyenin imdadına koştular. Sel felaketine maruz kalanların imdadına koştular. Elli defa Filistin’e koştular. “Kimse Yok mu” oraya belli deliklerden girdi, yardım etti. Orada okuma salonları açıldı. İnsanlarla şu an dirsek teması içerisinde sizin arkadaşlarınız. Sessizce o yardım yapıldı. O zamanki ifadeyle diplomasi kullanılarak Allah’ın izni ve inayetiyle arkadaşlarımız için her yer yol oldu; o yollardan yürüdü ve o mağdur, mazlum, mahkum, haysiyetleri şerefleri rencide olmuş insanların imdadına koştular, yine koşacaklar Allah’ın izniyle.

*Geçen sene kurban serbestti, sağa sola et götürmek serbestti, fakat zannediyorum bu sene ikiye katlanmış. Demek ki engel oldukça -mucib-i hayret bir şey- Allah (celle celaluhu) daha bir güç, daha bir kuvvet, ruhlara daha ciddi bir heyecan lütfediyor. Birinin şuradaki madenine, burada kapattığı yere hücum edip, oralardaki imkânları onun için kapıyorlar. Fakat Allah başka yerlerden kapılar açıyor ve her sene yüz tane kurban veriyorken diyor ki, “Bu sene bin tane kurban veriyorum.”

HİMMET DUYGUSUYLA ŞAHLANMIŞ HİZMET İNSANININ ÖNÜNÜ ALMAYA HİÇBİR NİFAK DÜŞÜNCESİNİN GÜCÜ YETMEYECEKTİR!..

*Bunun da önünü almaya çalışırlarsa, -ana gibi şefkatlidir Anadolu insanı, babayiğittir hepsi onların, elli defa ölüm yollarını dirilme yolu haline getirmiştir Allah’ın izni ve inayetiyle- Anadolu insanı parasını cebine koyacak -o zenginler, o benim yürekten sevdiğim kardeşlerim- nereye yardım edilecekse gidip oraya yardım edecekler.. gidecek Filistin’e, Tanzanya’ya, Kenya’ya, Güney Afrika’ya yardım edecekler. Yardımla şahlanmış Anadolu insanının, bu küheylanların önünü almaya hiçbir nifak düşüncesinin gücü yetmeyecektir Allah’ın izni ve inayetiyle.

*Şimdiye kadar doğru yolda yürüyen insanları hiç kimse engelleyemedi. Hazreti Musa’yı engellemek istediler, gitti ya Nil’e takıldılar, ya Kızıl Deniz’e takıldılar. Hazreti Nuh’u engellemek istediler, gitti tufana takıldılar. Hazreti İbrahim’i engellemek istediler, yerle bir edildiler. İnsanlığın İftihar Tablosu’nu engellemek istediler, O da ayrıldı gitti, O da belli bir tazyik karşısında kendi sistemini tesis etmek üzere, tev’em bağrında yetiştiği Kabe’yi terk etti, ayrıldı, Medine-i Münevvere’ye gitti. Fakat o oluşun önünü Ebu Cehiller, Utbeler, Şeybeler, İbn Ebî Muaytlar ve bunların hempaları alamadılar Allah’ın izni inayetiyle. Atılan her adım bir yönüyle O’nu mutlak manada bir fethe çekti götürdü ve bir gün o Kâbe de O’nun eline geçti, mihrabımız elde edildi, minberimiz elde edildi Allah’ın lütfu ve inayetiyle.

*Tarihî tekerrürler devr-i daimî içinde olup bitenler ilk değildir, şimdiye kadar 50 defa olmuştur, 50 defa kesretten kinaye, 50 bin defa olmuştur Hazreti Adem’den bu yana. Bundan sonra da olmaya devam edecektir. Hiç inkisar yaşamayın!

DÜNYEVÎ KAYIP DÜNYALILAR İÇİN SÖZ KONUSUDUR; UHREVÎLER, DÜNYA HESABINA KAYBETTİKLERİ AYNI ANDA AYRI BİR BUUDDA KAZANMIŞ SAYILIRLAR!..

*Kaldı ki muhalfarz -Cenâb-ı Hak göstermesin -dünyevî bir kaybınız olsa bile, dünyevî kayıp dünyalılar için bir önem arz eder. Uhrevîler için hiçbir kıymeti yoktur ki!.. Siz kaybettiğiniz aynı yerde kazanmış olursunuz.

*Onlar sizi bitirdiklerini zannetsinler, fakat siz ayrı bir buudda, ayrı bir derinlikte fevz ü necata ereceksiniz ve onlar orada da bunun inkisarıyla “Ya leytenî, ya leytenâ, yâ leytenâ!..” diyecekler: Keşke önlerini almasaydık! Keşke dersanelere burnumuzu sokmasaydık! Keşke şu kurban faaliyetlerini engellemeye kalkmasaydık! Keşke tertemiz bir nesle, paralel maralel diye -paranoyanın gereği- adlar namlar takmasaydık! Din, hümeze ve lümezeyi kebâir sayıyor, biz böyle bir kebâire düşmeseydik. Eğer ötede bunu demeyecekseniz, bahtiyarsınız, mutlusunuz, kurtulmuşsunuz demektir. Ama bu mevzuda, bu ölçüde hassasiyet göstermeyenler, esas kaybedenler onlardır.

*Son sözümü şöyle bitireyim: Allah onları da ıslah eylesin. Dilleriyle müminliklerini, kalblerinde müminlik haline getirsin. Şeklî ve sûrî İslamiyetlerini benliklerinin bir derinliği haline getirerek hakiki Müslümanlığın zevkini, şevkini duymaya, tatmaya muvaffak eylesin.."


----------------------------------------

Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi'nin "Müttakîlerin Yarışı" isimli yeni sohbetini 10.30'da Mehtap TV'den seyredebilirsiniz. Ayrıca Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi'nin bu sohbeti ve diğer sohbetleri her akşam 22:30'da Mehtap TV'de ekrana geliyor...

<< Önceki Haber Fethullah Gülen Hocaefendi çok hayati mevzulara değindi Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER