Üç gün önce
Erzurum'da
CHP Genel Başkanı
Baykal'a hiç beklenmedik bir
protesto yapıldı. Kalabalık arasında iki kişi,
evet sadece iki kişi 'Hepimiz Fetullah
Gülen'in evlatlarıyız', 'Fetullah Gülen'in memleketindesin Baykal, defol' ve 'Baykal seni sandığa gömeceğiz' şeklinde kartona yazılmış pankartlar açtılar. Sonra da yumurta fırlattılar.
Oy verme günü yaklaştıkça provokasyonların artacağını yazmıştık; ama Sayın Gülen'in isminin böyle bir basitliğe karıştırılacağını doğrusu hiç tahmin etmemiştik. Gülen'i sevenler onun ismini Fetullah diye değil,
Fethullah diye yazarlar. Sayın Gülen'in nezaketini bilenler, bir partinin genel başkanına onu sevenlerin 'defol' diye hitap etmesinin mümkün olmadığını da bilirler.
Çünkü Sayın Gülen'le ilk tanışanlar, en başta onun nezaketine hayran kalırlar. Hele bu kaba saba adamların bir de kendilerine Sayın Gülen'in ağzından hiç çıkmamış 'evlat' payesi biçmeleri, işin sırıtan boyutunu anlatmaya yeterdir.
Sayın Gülen, yıllardan beri 'önce eğitim' diyor. Onun sevgi, hoşgörü, herkesin konumuna saygılı olma düsturlarıyla yetişen bugün milyonlarca insan var.
Onların içinden bugüne kadar tek bir
militan çıkmadı. Kanunsuz, rencide edici tek bir protestoya karışan olmadı. İşte onun için o iki kişi, Sayın Gülen'in sevenleri olamaz.
Kim o zaman onlar? Ben az çok tahmin ediyorum. Zira iki yıl önce Erzurum'a
Abant toplantısı için gittiğimizde havaalanında yumurtalı protestoya uğrayacağımızı söylemişlerdi. Sonra tahkik ettik. Erzurum'da sözüne en çok güvenilecek insanlar, kimlerin provokasyonun içinde olduklarını bize bir bir anlattılar. Erzurum'un önde gelenleri, derinlerle iş tutanlara, bu çirkinliği sergileme fırsatını vermediler.
Olayın provokasyon olduğu şuradan da belli. Sayın Gülen'e ve onu sevenlere her fırsatta
eleştiri yöneltmeye teşne köşe yazarları, bu iki kişinin sırıtan protestosunu hemen ciddiye aldılar. Bir tanesi (Hürriyet'ten
Ahmet Hakan), 'tabii yukarıda
AK Parti'yi böyle
desteklerseniz, aşağıda da böyle yansımaları olur' diyebildi.
Bir diğeri (Radikal'den
Murat Yetkin), 'Gülen cemaatinden birilerinin ilk siyasî eylemi,
sokak eylemi olarak kayda geçiyor' diye yazdıktan sonra niyet ve beklentisini de şöyle ifade etti: "
Cemaat üyelerinin benzeri yeni eylemlere kalkışıp kalkışmayacağını gözlemek ilginç olacak."
Sayın Gülen daha geçen hafta, hiçbir partiye destek olmadığını, bütün partilerimize eşit uzaklıkta değil, eşit yakınlıkta olduğunu bir daha açıkladı. Türkiye'de kamuoyunun büyük çoğunluğu bir cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşananlar karşısında demokrasiden yana tavır koyuyor. Bunun AK Parti'yi desteklemeyle, particilikle karıştırılması, asıl birilerinin safında yer almaktır.
Ne yani, 367 hukuk dalaveresini
icat edenleri mi destekleseydik? Bunu
Anayasa Mahkemesi'ne götüren CHP'yi mi haklı bulsaydık? Hukuk tarihine kötü bir örnek olarak kaydedilen ve hukuku yaralayan kararları mı alkışlasaydık?
Rektörler Komitesi'ni oyunun içine katan YÖK'e goygoyculuk mu yapsaydık? Milli iradenin mayasıyla yoğrulduğu halde CHP'nin peşine takılıp Meclis'i boykot eden siyasilere mi hak verseydik? Sivil iradeyi
vesayet altında gören muhtıralara, 'ne de güzel açıklamalar' mı deseydik? Bir kısım medya yamuluyor diye biz de mi yamulsaydık? Doğru durmak, ilkeli durmak, demokrasiden yana tavır koymak, sizce neden AK Parti destekçiliği oluyor? Türkiye'de artık muhafazakâr milyonların, şuurlu seçmenler olduğunu unutmamak gerekir. Özgürlüklerin genişletilmesine, hukukun üstünlüğünün sağlanmasına ve demokrasinin ilerlemesine hangi partilerin destek vereceği elbette sorgulanıyor.
Masum insanları düşman gören, kendi ülkeleri için tehdit kabul eden ve onlara zarar vermek için diş bileyenlere, bu şuurlu milyonlar neden destek versinler? Ortada particilik yok, demokrasiden yana tavır koymak var.
HÜSEYİN GÜLERCE/ZAMAN