Hırsızlığım kanıtlandı
GEÇEN
pazar günü, fakülteden arkadaşım Canan Tangün aradı."
İstanbul'daki evin kütüphanesini düzeltiyordum. Sana ait iki kitaba rastladım. Maalesef içinden Arzu Okay'ın fotoğrafı çıkmadı" dedi ve devam etti:
"
Kitapları sana göndereceğim. Ama sen de başkasına göndermek zorunda kalabilirsin."
"Niye, kitaplar benim değil mi" dedim.
"Üzerine adını yazmışsın, ama galiba sen de kitapları bir kütüphaneden çalmışsın."
* * *
Öğleden sonra kitapları getirdi.
Biri, Şerif Mardin'in
"Jön Türklerin Siyasi Fikirleri" kitabıydı.
İş Bankası Yayınları'ndan 1964 yılında çıkmış.
Öteki ise Cevat Fehmi Başkut'un
"Gazetecilik Dersleri" kitabıydı.
İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü tarafından 1967 yılında yayınlanmış.
Kitapların ilk sayfalarında, bir kütüphaneye ait olduğunu gösteren damgalar var.
Suç delilini karartmak için, üzerlerini karalamış ve bir de utanmadan üzerine adını yazmışım.
O zamanlar aramızda,
"Kitap çalmak sevaptır" gibi bir
hırsızlık bahanesi yaratmıştık.
Kitapların iç sayfalarından birinde kütüphanenin damgasını buldum.
"TRT
Televizyon Program Dairesi Başkanlığı Kütüphanesi" yazıyordu.
1969 yılında
TRT Haber Dairesi'nde muhabir olarak çalışıyordum.
Demek ki kitapları o sırada alıp üzerine yatmışım.
Söz veriyorum, iki kitabı en kısa zamanda yerine iade edeceğim.
* * *
Cevat Fehmi Başkut'un "Gazetecilik Dersleri" kitabını ilgiyle okudum.
Cevat Fehmi, "Buzlar Çözülmeden" ve "Paydos" adlı iki muhteşem piyesin yazarıdır.
Cumhuriyet Gazetesi'nin Genel Yayın Müdürlüğü'nü yaptı.
Gazeteciliğe bakışı bana, şaşırtıcı derecede yeni ve
modern geldi.
Kitabın bir bölümü, şu sorunun cevabına ayrılmış:
"Halkı alakadar eden şey nedir?"
Altına iki maddelik bir
cevap koymuş: "Mücadele,
kavga, çarpışma."
Bir de "Aşk ve sevgi"...
Bu çerçevede ilgi çekecek haberleri 9 sınıfa ayırmış:
"1. Mücadele, 2. Hissi vak'alar, 3.
Esrar, 4. Macera, 5. Olağanüstülük, 6. Beşerilik, 7.
Çocuk, 8. Hayvanlar, 9. Eğlenceli ve meraklı şeyler."
İlginç değil mi, Cumhuriyet Gazetesi'nin en üst düzey yöneticisinin haber tasnifinde "Siyaset"in S'si geçmiyor.
Acaba,
halk siyaseti sadece "mücadele ve kavgadan" mı ibaret görüyor?
Cevat Fehmi Başkut acaba bu gazetecilik zihniyetiyle bugün Cumhuriyet'in başında oturabilir miydi?
Onu bilmem, ama ben kitaptaki yaklaşımı kendime çok yakın buldum.
* * *
Kitabın bir başka ilginç bölümü de "Türk gazetecilerinin piri kimdir" sorusuyla başlıyor.
İki isim vermiş.
Biri "Şinasi", öteki "Agáh Efendi".
Onlardan başlayarak Türk gazeteciliğini kuran ve bugüne getirenleri tek tek özellikleriyle anlatıyor.
Şimdi sıkı durun, saydığı gazeteciler arasında çok ilginç bir isim var.
Ali Kemal...
Hani şu "
Vatan haini" diye öğretilen gazeteci.
Bakın Cevat Fehmi onun için neler yazmış:
"Milli Mücadele"ye muhalefeti yüzünden zamanında ona (Vatan haini) denirken, bugün fikirlerin sükûnete kavuşması ile düşündüklerinde yanılmış talihsiz bir muharrir gözüyle bakanlar hayli çoğalmıştır."
Dikkatinizi çekerim. Vatan haini nitelemesini parantez içinde yazmış.
Yani kendisi o ifadeyi kullanmıyor.
Demek ki fikirler "sükûnete kavuşunca" gazetecilere bakışlar da daha hoşgörülü olabiliyormuş.
* * *
Bu kitabın yazıldığı tarih 1967...
Cumhuriyet Gazetesi'nde Genel Yayın Müdürlüğü yapmış bir gazetecinin 42 yıl önce yazdıkları bunlar.
O, Ali Kemal'le ilgili görüşünü bu kadar hoşgörülü ve zarif yazabiliyor; 42 yıl sonra, 21'inci yüzyılda başka bazı gazeteciler, fikirlerini sevmedikleri gazetecilerin kapılarını işaretleyip
linç çığlıkları atıyor.
Türk gazeteciliği için ne onur verici bir inkişaf değil mi...
ERTUĞRUL ÖZKÖK - HÜRRİYET