Merkez Bankası'ndaki görevini devretmek üzere olan
Durmuş Yılmaz, dönemin
Merkez Bankası Başkan adayı iken
Ertuğrul Özkök'ün yönetimindeki
Hürriyet gazetesinde Yılmaz'a hakaretin sınırları kalmamıştı.
Türkiye insanı için gayet normal bir kare olan, Yılmaz'ın başörtülü eşi ve evin önündeki
ayakkabı fotoğrafını
başkan adayını küçümsemek(!) için
araç olarak kullanan gazete, bir kez daha liyakata değil şekle baktığını ispat etmişti; Oysa Hürriyet'ten başka hiçkimse gazetenin takıldığı 'o şekli' de tuhaf karşılamamıştı.
Türkiye dış kaynaklı iki finansal krizi atlattıktan sonra, yani aradan geçen 5 yılın ardından Özkök, bugün helallik istedi.
İşte
Ertuğrul Özkök'ün yazısının ilgili bölümü:
MEĞER O AYAKKABIYI BİZ TERS GİYMİŞİZ
NEHRE bakarken fark ediyorsunuz ki, önünüzden geçen sadece başkaları değil.
Bir bakıyorsunuz, o sulara yansıyan gölgeler arasında kendiniz de varsınız.
Bazen yaralı bereli.
Bazen kömürcüden çıkmış gibisiniz, üstünüz kapkara.
Bazen ise alenen zift ve katrana bulanmışsınız.
O zaman geriye bakıyor ve konuşmaya başlıyorsunuz.
***
Mesela, gözünüzün önüne, açık bir ev kapısı ve önüne dizilmiş ayakkabılar geliyor.
Sırf o ayakkabılara bakıp, o ev sakinleri hakkında saçma sapan şeyler düşündüğünüzü, ne ağır önyargılara vardığınızı hatırlıyorsunuz.
Tabii ki utanıyorsunuz.
Hem kendinizden, hem de temsil ettiğinizi zannettiğiniz o zihniyetten…
Eğer zerre kadar vicdanınız varsa, hâlâ kalmışsa.
Eğer bir hakkı teslim etmek sizin için hiç de zül değilse.
Öyle yetişmemiş, yetiştirilmemişseniz.
Yapacak tek şey kalıyor.
Çıkıp açık açık söylemek, o hakkı teslim etmek.
Helalleşmek.
***
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, sadece bizim değil, bütün dünyanın kabul ettiği çok başarılı bir
başkanlık döneminden sonra görevinden ayrılıyor.
Duyuyoruz ki emeklilik maaşı 4 bin lira olacakmış.
Geriye gidip evinin önüne dizilmiş ayakkabılara, eşinin başındaki örtüye bakıp neler düşünmüş, neler yazmışız diye bakıyorum.
Sansürsüz yazılardı, samimiydi de.
Bugün de içimden geleni aynı samimiyetle ve sansürsüz cümlelerle yazmak istiyorum.
Sayın Başkan;
Başta size çok hoyratça davrandık.
Siz, hiçbir zaman mukabele-i bilmisil yapmadınız.
Onu bırakın, mukabelede bile bulunmadınız. Bir tek gün bize sitem dahi etmediniz.
İlk günlerin hoyratlığı için sizden özür diliyorum. Sizden önce eşiniz Duriye Hanımefendi'den özür diliyorum.
Bize unutamayacağımız bir ‘insanlık dersi', ‘hayat bilgisi dersi' verdiniz.
Bize, en iyi dersi işinizi çok iyi yaparak verdiniz.
Siyasi iktidar karşısında dik durdunuz, Türk ekonomisinin başarısında çok büyük rol oynadınız.
O günlerde, eşinizin başörtüsüne bakıp, ‘Liyakat değil itikat' diyorduk.
Yanılmışız, sapına kadar liyakatmış.
Size bir teşekkür de nezaketinizden dolayı borçluyuz.
Bizlere bu dersi, sopayla, tehditle, aşağılayarak, öfkeyle değil; gerçek bir başarı hikayesi ve nazik bir duruşla verdiniz.
Size ve eşinize mutlu, sağlıklı ve keyifli bir hayat diliyorum.