Dün NTV'de de bu zamana kadar hiçbir iktifar partisi ile pazarlığa girmediğini söyleyen
Hürriyet Gazetesi Genel yayın Yönetmeni
Ertuğrul Özkök, Mesut Yılmaz'ın Baş
bakan olduğu 1998 yılında dönemin ekonomiden sorumlu
Devlet Bakanı Güneş Taner'le girdiği kağıt fabrikası pazarlığını es geçti. Ortaya çıktığınıda yeri yerinde oynatan ve günlerce konuşulan Özkök'le Bakan Taner arasındaki o meşhur
telefon konuşmasını
Haber 7 ortaya çıkardı.
Dün televizyonda milyonların önünde hiçbir iktidarla asla bir pazarlık içine girmediğini söyleyen ve üstüne üstlük bir de, "Bunu biz yapmıyoruz ama başkalarının yaptığını çok iyi biliyorum" diyen
Ertuğrul Özkök'ün,
Güneş Taner ile patronu
Aydın Doğan'ın
Kocaeli'nde kurmayı planladığı kağıt fabrikası için girdiği pazarlığının belgesi ortaya çıktı.
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök bugün NTV'de canlı yayına katılarak
Başbakan Erdoğan ile Aydın Doğan grubu arasındaki iddialara
cevap verdi. Özök, açıklamalarında
Doğan Grubu olarak iktidara işlerini halletmek için
baskı yaptıkları iddialarına tepki göstererek "Bunu biz yapmıyoruz ama başkalarının yaptığını çok iyi biliyorum dedi.
Oysa Ertuğrul Özkök'ün Mesut Yılmaz'ın Başbakan olduğu 1998 yılında dönemin ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Güneş Taner ile yaptığı bir telefon gönüşmesi uzun süre medyanın gündemine oturmuştu. Bu görüşmede Özkök, Doğan Grubu'nun kuracağı karton fabrikası için dönemin başbakanından
teşvik teşvik istediği ve teşvik almak için de neler yaptıklarını ortaya koyuyordu.
Ekonomiden sorumlu devlet bakanı Güneş Taner’le “
işadamı” Ertuğrul Özkök’ün 22
Ekim 1998’de gerçekleştirdikleri telefon görüşmesinin tam metni:
Özkök: Sen şeyde mi, şeyden mi dinliyorsun beni açıktan mı?
Taner: Hı, tabii alayım. Ha şimdi söyle.
Özkök: Ya şimdi Güneş biz biliyorsun bir tane karton fabrikası
kuruyoruz Kocaeli’nde, ondan sonra ee.. size bir teşvik başvurumuz var.
Taner: Tamam.
Özkök: 50 milyon dolara kadar teşvik veriyorsunuz, şey pardon 50 milyon dolar en az olacak. Bizimki 130 milyon dolarlık falan bir teşvik...
Taner: Eee, veririz.
Özkök: Senin masanda duruyormuş bu.
Taner: Yoo, daha bana gelmedi.
Özkök: Gelmiş sana, öyle dediler bana.
Taner: Dur bakayım bana gelmedi ama şimdi sordururuz söyle bakim isim ver.
Özkök: Meyta.
Taner: Meyta mı?
Özkök: Meyta galiba,
evet Meyta mı Meyfa mı öyle bir şey karton fabrikası.
Taner: Bana teşvik
uygulama genel müdürünü bağlar mısın? Ha sen söyle bana ben öbür. telefonla istettim.
Özkök: Bir sor bakalım bir öğren yahu?
Taner: Ben şimdi öğreneyim de ne olduğunu durumun.
Taner: Dur bir dakka... Alo ya bir şey sorucam sana, bu şeyle ilgili bir teşvik bizde bekliyor mu? Meyta diye karton fabrikası...
Korkmaz Yiğit mi, hayır
Milliyet grubunun değil ya, bu şeyin Meyta da bu şeyin Aydın Doğan’ın tamam...
Taner: Bu nedir tık tık sesleri benim söylediklerimi teybe mi
kaydediyorsun?
Özkök: Bu benim şey ya şey telefonla konuşuyorum ben hayatımda hiç kimseyi banda almadım kimseye yapmadım, sana mı yapacağım. Afitap bak bakan şüpheleniyor banda alıyorum diye. Herkes kasete aldığı için bunu başka telefona aktarabilir misin...
....
Taner: Dışarıda eğer sıkıntımız olmasa ben içeride şeyi temizleyeceğim. Yani benim sıkıntım dışarıdan kaynaklanıyor. Dışarıdan alamadığım için şey yapıyorum. Bir tarafta onlar, bir tarafta
seçim, bir tarafta şey Türk
Ticaret Bankası, nedir ulan bu başımıza gelenler.
Özkök: Hakikaten ya bu Türk Ticaret Bankası olayı... Bu
gazete.. yine biz şey yapıyor bir tarafa.
Taner: Hı...
Özkök: Yazıyoruz abicim.
Taner: Yazmanız lazım çünkü yarın siz de çok zor durumda kalırsınız ya.
Özkök: Evet.
Taner: Mehmet
Emin’le görüşmüş seninki.
Özkök: Evet görüştü, görüştü.
Taner: Ondan sonra tekrar görüşecekler herhalde.
Özkök: Onun havası ne?
Taner: Ben şey yaptım ona dedim ki yahu yap bu işi...
....
Özkök: Doğru, doğru. Peki yahu Güneş, verin artık bunu
satış falan verin bunu ya.
Taner: Ya vericez de şimdi devletin yani şimdi.
Özkök: Abi, devlet ilk defa mı kağıt verecek
Allah aşkına yapmayın bu yahu.
Taner: Ya mesele o değil, bütün mesele şimdi sorumluluk meselesi var. Kimin ne sorumluluğu, şimdi bunun içersinde bunun ne kadarı bana ait, ne kadarı başbakanın sorumluluğunda belli değil ki. Yani şimdi ben kalkıp da emniyetin çok gizli diye
Merkez Bankası’na yazdığı ve
Merkez Bankası Başkanı’nın bana göstermediği dokümanı ben nasıl vereyim ki.
Özkök: Ne olacak abicim, sen kendini koruyacaksın ya...
Taner:
Hayır, ne olacak değil, yani yahu tamam ben kendimi
koruyacağım ama bir d
e devletin şeyi var yahu çalışma yöntemi var, boku var, püsürü var ya.
Taner: Şimdi biz biliyoruz ki, herkes biliyor ki böyle bir yazı yazılmış ve bu yazıdan bizim haberimiz yok. Benim bu yazıdan dün haberim oldu.
Özkök: Ben seni orada yazıyım mı peki bunu.
Taner: Yazma. Yani bir numara çekme, çünkü olduğu takdirde bir sürü şeyin içersine şey olur yani habercilik açısından senin işine yarar da benim işime yaramaz. Taner: Yani bunu alacağın yer Başbakan. Senin başbakanı yakalayıp, alman lazım. Gelsene
Ankara’ya.
Özkök: Bugün mü? Abi dün oradaydım ben.
Taner: Niye haber vermedin, ben
akşam Zafer’i başbakana götürdüm. Geldiğin zaman beni niye aramıyorsun. Ben sana dedim ya sen beni boş veriyorsun diye. Oğlum bak biz bu işlere katılmadık ha korkma benden.
Özkök: Yahu ne korkucam senden bırak Allah aşkına yahu. Benim
başka işim vardı dün akşam.
Taner: Bilmiyorum tabii, ne işin vardı ama?
Özkök: Hı hı.. tahmin ettiğin işim vardı.
....
Taner: Söyleyemem oğlum söyleyemem yapamam. Yani biliyorsun ne onunkini sana ne de seninkini ona söyleyemem onun için gel buraya, kendin başbakana gel.
Özkök: Telefonlara bile çıkmıyor artık adam.
Taner: Kim?
Özkök: Mesut.
Taner: İşte böyle zamanda arayı şey yap.
Özkök: Arayı ne yapalım ben kardeşim çıkmıyor bile telefonuma yahu...
Taner: Sen de telefonla uzaktan idare etmeye çalışıyorsun.
Özkök: Bugün onun ağzından
manşet yaptım, daha ne yapayım.
....
Taner: Yani senin buradaki Sedat’ın yapacağı işler değil bunlar.
Özkök: Ben yarın
Paris’e gidiyorum.
Taner: Vay adi herif vay...
Özkök: Yok abicim senin başbakanın bana etmediği hakareti
bırakmadı.
Taner: Benim başbakanım oldu şimdi.
Özkök: Ulan yine ben koruyorum, hâlâ da ben koruyorum. Röportaj gibi gideceksin ana avrat iyice bir
kavga edeceksin ondan sonra tekrar iyi adam olacaksın.
Taner: Ankara’da her şey önemli bugünler bu saatlerde.
Özkök: Ben bunu kafaya yedikten sonra hiçbir şeyi yok. İftira atıyor, bana kalleş diyor. Atsın ne yapalım. Biz de öğrendik artık kavga ederiz onunla bir güzelcene ondan sonra barışırız biz de iyi adam oluruz ondan sonra bizi de şey yaparlar.
Taner: Sizin aranızdaki ilişkiye karışmam.
Özkök: Öyle işte karışmazsın ya.
Taner: Şarapları sana verirken bana mı verdi, şarapları getirdi.
....
Taner: Valla ipucu falan veremem. Gel diyorum sana sen dinle beni, atla uçağa gel ne işin var?
Özkök: Yarın sabah 8 uçağıyla şeye gidiyorum Paris’e. Rahmi Bey’in davetlisi olarak gidicem.
Taner: Ulan çok mu önemli
Rahmi Koç’un davetlisi olmak?
Özkök: Önemli abicim önemli.
HABER7