‘Ersöz’ isminden hâlâ çok korkan aileler, faili meçhullerin birgün çözüleceğine inanıyor.
‘Acılarımızın dinmesi için tek umudumuz
Ergenekon davası. Soruşturma
Fırat’ın
doğusuna ulaşırsa karanlık bir dönem sona erecek.” Yıllar önce aniden ortadan kaybolan iki ağabeyi ve kuzeninin
cesetlerinin bir
kuyuda olduğuna inanan Avukat Abdullah
Fındık, böyle diyor. Hukuki anlamda ellerinde güçlü
deliller olmadığını belirterek: “Bir
hukukçu olarak kuvvetli deliller olmadığı için net şeyler söylemem zor. Ama vicdanen onları Ergenekon’un öldürdüğüne yüzde yüz eminim.”
Bir dönem Doğu ve
Güneydoğu’da meydana gelen faili meçhul
cinayetler ve kayıpların arkasında
Ergenekon Terör Örgütü (ETÖ) olduğuna
bölge halkı gönülden inanıyor. Onları bu düşünceye sevk eden, sıradan bir varsayım değil elbette. Neredeyse her ailenin bu kişilerle bir sıkıntısı olmuş. ETÖ davası kapsamında
tutuklu sanıkların önemli bir kısmının yolu bu bölgeden geçmiş.
Arif Doğan,
Atilla Uğur,
Cemal Temizöz,
Levent Ersöz,
Veli Küçük gibi…
Şırnak,
Cizre,
Silopi üçgeni, bir dönemin karanlık olaylarının geçtiği merkez. Bu yüzden, Ergenekon’dan tutuklanan her
emekli asker, yüreği yanan anne ve
babalar için ayrı bir anlam taşıyor. Ergenekon firarisi emekli
Tuğgeneral Levent Ersöz’ün yakalanması da kayıplar veren evlerde hemen karşılık buluyor. Ailelerin birbirlerini arayarak Ersöz’ün yakalandığı haberini vermesi, ilginç bir tablo oluşturuyor. Silopi, Şırnak ve Cizre’deki ev ve kahvehanelerde konu hep Ersöz. Konuştuğunuz herkes Ergenekon ve Ersöz’ü birlikte anıp konuyu
ölüm kuyularına getiriyor.
Levent Ersöz’ün alay komutanı olduğu dönemde kaybolan ve bir daha izine rastlanmayan
Serdar Tanış’ın kardeşi Yakup Tanış, kayıplar konusunu takip eden biri.
Kayıp ailelerle
gönüllü olarak ilgileniyor ve savcılığa başvurmaları için telkinlerde bulunuyor. Yıllardır izine rastlanamayan Serdar Tanış, Halkın Demokrasi Partisi (
HADEP) üyesiydi ve Silopi’de parti teşkilatını kurmak için çalışmalar yürütüyordu. Bu yüzden sıkı bir takibe alınır.
Talimat, dönemin Şırnak
Alay Komutanı Levent Ersöz’den gelir. Silopi’deki
Jandarma Komutanlığı’na çağrılan Tanış, 25 Ocak 2001’de
yardımcısı Ebubekir Deniz ile birlikte girdiği askerî bölgeden bir daha çıkamaz. Tanış ailesi Serdar’ın akıbetinin peşine düşer. Araştırmaları sonucu ilginç bulgulara ulaşırlar. Buna göre, Serdar Tanış, Silopi’de görevli S.C. tarafından alınır. Bu olaya
JİTEM üyeleri,
Bursa’da çete davasından tutuklanan
Uzman Çavuş T.A, Astsubay S.G. ve
PKK itirafçısı Veysel Ateş’in de adı karışır. (Ateş, 2005’te
Şemdinli’deki kitapevinin
bombalanması olayında ortaya çıktı.) Aileye göre, Serdar Tanış’ın akıbeti S.C.’de düğümleniyor.
Binbaşı C., geçen yıl
Tekirdağ’da görev yaptığı sırada
operasyon için
Ağrı’ya gönderilir; ancak burada şehit düşer. Tanış’la ilgili ‘son şahit’ olan Can’ın suikast
silahı kanas ile vurulduğu ileri sürülüyor.
Serdar Tanış’ın babası Şuayip Tanış, oğlunun, kaybından kısa süre önce Levent Ersöz tarafından tehdit edildiğini anlatıyor. Aslında bu
psikolojik baskı eyleme de dönüşür. Ersöz, Serdar Tanış’ın HADEP ilçe teşkilatını kurmaması için önce babasını ‘PKK mensubu’ diye gözaltına alır. 7 gün Şırnak Alay Komutanlığı’nda sorgulanan baba Tanış, 52 gün
Mardin Cezaevi’nde tutuklu kalır. Ancak bu, Tanış’ı durdurmaya yetmez. Ersöz daha sonra Şuayip Tanış’ı arayıp oğlunun parti işinden vazgeçmesini ister. Baba Tanış yaşadıklarını şöyle özetliyor: “Levent Ersöz, Serdar’ın parti teşkilatını kurmasını istemiyordu. Beni çağırıp ‘Oğlun Şırnak topraklarına ayak basarsa öldürürüm. Burası benim krallığım. Yerim ve rütbem belli. Kime şikâyet edersen et.’ dedi. Serdar şehir dışındaydı. Sonra geldi ve sürekli alınmak istendi. En son gittiğinde kayboldu.
Çocuklarıma vasiyetimdir, Ersöz’ün peşini bırakmasınlar, ceza alana kadar takip etsinler. Biz onun BOTAŞ’taki kuyularda olduğundan eminiz.”
Anne Rabia Tanış ise oğlunun hasretini, iki torununa bakarak gidermeye çalışıyor. Rabia Hanım, cenazenin kayıp olmasının da acısını iki katına çıkardığını anlatıyor gözleri dolarak: “Cesedini görsem en azından umudumu keseceğim. Bu işi yapanlar sadece yaptıklarını itiraf etsinler. Bu bile bana tesellidir. Kimseye ‘oğlum öldü’ diyemiyorum.”
Taşkın ailesinde Levent Ersöz ‘hasım’ olarak görülüyor. Aslında bu durum Şırnak havzasında yaşayan acılı ailelerin tümü için geçerli. Çünkü Ersöz’ün burada oluşturduğu ‘korku imparatorluğu’ kötü bir
efsane olarak hâlâ dilden dile dolaşıyor. Yakup Tanış bu durumu tek cümle ile özetliyor: “Ersöz çok karanlık ve güçlü biriydi; korkunun kendisiydi.”
Ersöz, bölgede sadece siyasi Kürtlerle ilgilenmiyor. Sıradan vatandaşların, köylülerin, hatta korucuların da hayatını altüst ediyor. Bunlardan biri de Osman Demir. Kumçatı beldesinde yaşayan ve halk arasında Osman Ağa olarak bilinen Korucubaşı Demir,
terörle mücadeledeki başarılarından dolayı devletten çok sayıda takdirname alan bir isim. Ama bir gün, Ersöz’ün
komplosunun kurbanı olur. Osman Ağa’nın
arazilerine silah yığan Ersöz, onu 2001’de PKK’ya yardım ve yataklık yapmaktan gözaltına alıp alay komutanlığında sorgular. Ancak
mahkeme günü geldiğinde gerçek ortaya çıkar. Davayı bizzat izleyen eski Cizre Belediye Başkanı ve eski milletvekili
Haşim Haşimi’ye göre, hâkim göz attığı
dosyayı “Göz göre göre bu kadar komplo olmaz!” deyip fırlatır. 4 gün sorguda, 12 gün cezaevinde tutuklu kalan Osman Ağa ilk celsede
beraat eder. Ama bu durum onun için bir
yıkım olur. Çok kısa süre sonra Osman Ağa
felç geçirir ve aylarca hastanede kaldıktan sonra ölür.
Oğlu Nimet Demir, Ersöz’ün o dönemde bölgenin birçok ileri gelen ismini canından bezdirdiğini anlatıyor ama ‘Neden?’ sorusuna
cevap vermekte isteksiz davranıyor. Oysa bölgede herkes biliyor ki, Ersöz, Osman Ağa’nın köylüleri tarafından kullanılan Çemi Zeytun isimli 500 dönümlük araziye göz dikmişti. Zaten arazi de bir süre sonra Ersöz’ün istediği gibi askerî atış poligonuna dönüştürüldü.
Babası ve iki dayısı kaybolan
AK Parti Şırnak İl Başkanı Rızgin Birlik’in ifade ettiği gibi Şırnak ve civarı Ergenekon’un para kaynağıydı: “Ergenekon burada uyuşturucu ve
silah kaçakçılığı yaparak
rant sağladı. Palazlanıp güçlendi.” Rızgin’in babası Halil Birlik,
Kuzey Irak ile ticari ilişkiler yürüten biriydi.
Kamyon ve tırları vardı. Ancak onun da yoluna Ergenekon çıkar. Önce Birlik ailesine ait tır bomba ile havaya uçurulur, ardından da, “
Kuzey Irak’a gidip
akşam döneceğim.” diye evden çıkan Halil Birlik ile Mehmet Bilgiç (Rızgin’in büyük dayısı), 7
Kasım 1996’da kayıplara karışır. Görgü tanıklarına göre Halil ile Mehmet,
Habur Sınır Kapısı’nın son noktasından sonra kaybolur. Aile davacı olur; ancak bir sonuç alınamaz, dosya da kapanır.
Rızgin Birlik,
küçük dayısı Kamil Bilgiç’in de Silopi’de ikindi namazının ardından camiden eve dönerken kayıplara karıştığını söylüyor. Boşaltılan
Yeniköy’ün muhtarı olan Kamil Bilgiç, ‘kendi hâlinde ancak sözü dinlenir biri’ diye hatırlanıyor. Rızgin Birlik, ailecek hiçbir örgütle bağlantılarının olmadığının altını çiziyor ve hâlâ babasının kaybolma sebebini anlayamadığını anlatıyor: “Bu zamana kadar bulunan her cesedi teşhis için gittik; ama bir ize rastlamadık. Bu yolda 300 milyon lira harcadık. Cesetlerin kuyulara gömüldüğüne inanıyoruz.” Birlik ailesi önümüzdeki günlerde kuyuların açılması için Şırnak
Savcılığı’na başvuracak.
Levent Ersöz’ün yakalanması bölgedekiler için aslında ‘
sürpriz’ olmadı. Zira görüştüğümüz herkes, ‘kaçak’ olduğu dönemde Ersöz’ün Şırnak ve civarında dolaştığını iddia ediyor. Hatta
Aktütün baskınından önce Ersöz’ü bölgede görenler olmuş. AK Parti Şırnak İl Başkanı Rızgin Birlik, Şırnak’ın
Güçlükonak ilçesinde Ersöz’ü gördüğünü anlatıyor. Buna göre, Ersöz, yanında
sivil giyimli sarışın bayan ve 50 kişilik
ekiple birlikte B. A. isimli birine
misafir olmuş. Ziyafetten sonra da Ersöz ve sarışın bayan askerî bir helikopterle ayrılmış.
Diğer bir iddia Ilısu Barajı ile ilgili. Mardin ve Şırnak il sınırları içinde yapılması düşünülen; ancak
Hasankeyf’e takılan Ilısu Barajı’nın güvenliğini almak için Ersöz ve ekibinin 3 gün fizibilite çalışması yaptığı ileri sürülüyor. Anlaşılan, Ergenekon’un istihbaratçısı, katliamlar yaptığı ileri sürülen bölgede, emekli olduktan sonra da icraatlarına devam edecekti. Bölgede nefretle anılan ve ‘Sarı Levent’ olarak da bilinen Ersöz’ün görev yaptığı her dönemde ciddi sorunlar yaşandı. Ersöz, 1980’den itibaren birçok faaliyette bulundu. Şırnak civarında yaptıklarıyla adını duyurdu. 1995-1996 yıllarında Şırnak için ‘Korku Tapınağı’ ve ‘Şırnak
Cumhuriyeti’ tabirleri kullanıldı. İddialara göre, Silopi’deki meşhur
Botaş Karakolu, infazlarını gerçekleştirdiği yerdi. Cesetleri ise kuyulara attırıyordu. 2001’de ‘Silopi Kayıpları’ olayı, Ersöz’ün albay rütbesiyle
jandarma alay komutanı olduğu dönemde yaşandı.
Ergenekon davası bir umut ışığı yaksa da bölge halkı yine de tedirgin. Osman Ağa’nın belediye başkanı olan oğlu Nimet’in konuşmaktaki isteksizliği, ölüm kuyuları hususunda savcılığa başvurmak isteyen Şırnak
Baro Başkanı Avukat
Nuşirevan Elçi’nin ifade ettiği ‘korku imparatorluğunun’ bir göstergesi âdeta. Elçi bu konuda sıkıntılar yaşadıklarını anlatıyor: “Çağrıda bulunduk, kayıpları olanlar bize başvursun diye. Ama insanlar korkuyor ve o çekingenliği atmış değiller. Cahilimizde de okumuşumuzda da aynı durum var. Bu bizi üzüyor.”
Faruk Aslan’ın Karakutu Yayınları’ndan çıkan ‘
Ergekon’un
Karanlık İsmi
Tuncay Güney’ isimli kitapta anlatılan BOTAŞ’taki ‘asit çukurları’ konusundan sonra Şırnak Barosu 1
Aralık 2008’de Silopi
Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdu. Ancak bu zamana kadar Şırnak Barosu’na sadece 9 aile kuyularda olduğunu düşündüğü kayıpları için yazılı başvuru yaptı. 30 kadar aile de baroya gelip sözlü anlatımda bulunmuş. Kuyularla ilgili
soruşturmayı yürüten Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı’na ise resmî hiçbir başvuru yok. Korkunun hâlâ sürdüğünün diğer bir göstergesi ise kayıpları olan ailelerin konuşmak istemeyişi. Çok az kişi açıklamada bulunuyor. Bunlardan biri de kısa süre sonra savcılığa başvuracak olan Avukat Abdullah Fındık. Yıl 1995… Fındık’ın Doruklu köyü muhtarı olan büyük ağabeyi Mehmet ile küçük ağabeyi Ömer ve yeğeni Ömer (
Emin)
Kartal,
yılbaşı gecesi Silopi Karakolu’na hindi götürürken kayıplara karışıyor. Tanıkların anlatımlarına göre karakoldan ismi bilinmeyen biri Mehmet Fındık’ı arayıp hindi istiyor. Üç kişi yola çıkıp önce Silopi
Jandarma Karakolu’na, ardından İlçe Emniyeti’ne gidiyorlar. Sonrası bilinmiyor. Fındık ailesine ait otomobil ertesi gün karakolun bahçesinde ortaya çıkıyor. Aile kayıpları için savcılığa başvuruyor. Dosya hâlen açık. ‘Daimi
arama’ diye arada bir resmî makamlara sorular sorularak konunun görülmesi ileri tarihlere erteleniyor. Abdullah Fındık, olayın Ergenekon işi olduğuna inandıklarını söylüyor: “Geride 8 çocuk ve iki kadın var. Bunlar bize acı veriyor. Sonuç almak istiyoruz. ‘Bir yerde ceset var’ diye duyduğumuzda gidip bakıyoruz. Yıllardır Mardin,
Nusaybin, Şırnak, Van’da ceset baktık. Bu yüzden kuyuların açılması bazı şeyleri açığa çıkaracaktır.”
Şırnak Barosu’na göre, sadece Cizre-Silopi hattındaki kuyularda 200’den fazla ceset var. Bu tahmin bir evham değil şüphesiz. Nitekim, 2004’te cesetlerin önemli oranda gömüldüğü söylenen
Sinan Tesisleri’nde küçük bir kazı sonucunda 3 ceset çıkarılıyor, ardından hemen kapatılıyor. Buradan çıkarılan cesetlerden biri de Ersöz’ün gazabına uğrayan Osman Demir’in akrabası. Kayıplar 1989’da başlayıp 94’e kadar ciddi şekilde devam ediyor. Ancak daha sonra da önemli kayıplar yaşanıyor ve 2002’ye kadar sürüyor.
Bütün korku ve sıkıntılara rağmen Şırnak Barosu kuyuların açılması için ciddi bir şekilde çalışıyor. Kuyuların yerini tespit etmek için gelecek başvuruları değerlendirecek olan
Baro Başkanı Nuşirevan Elçi bu hafta içinde savcılığa elindeki resmî başvuruları iletecek. Silopi Savcılığı’nın delil toplamasının ardından dosya
Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’ne, oradan Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı
Zekeriya Öz’e ulaştırılacak. Bölgedekilerin beklentisi, kuyuların Ergenekon kapsamında açılması. Zaten Şırnak Barosu da dosyanın ek iddianamede yer alması için çaba gösterecek. Ek iddianameye ilk başta Serdar Tanış dosyasının dâhil edilmesine çalışılacak.
ASİT KUYULARINA ATILDIĞI İDDİA EDİLEN İSİMLER
Şırnak ve civarında yaşayanlarla görüşüldüğünde hemen herkes, asit kuyularına atıldığına inandığı isimleri bir çırpıda sayıyor. Bunların bazıları şöyle:
Mehmet
Güngör, Yusuf Kalender ve oğlu, Abdullah
İzzet ve yeğeni, Osman İbrahim ve iki oğlu, Ebubekir Deniz, Ömer Savun, Halef
Belek, Mehmet Şerif İnal,
Halit Demir, Kemal Mübaris, Bedri Berek, Nadir Naci, Serdar Tanış, Süleyman Soysal, Halil Birlik, Yusuf Kalenderoğlu, Mehmet Dansık ve oğlu Ömer Dansık, İzzet Padır, Abdullah Öz
demir,
Şaban, Mehmet Ömeroğlu, Mehmet Müngar, Aburezak Binzet, Kervan, İsa,
İmam Resul, Selami Çiçek, Mehmet Bilgeç, Kamil Bilgeç, Lezgin, Kamratak köyünden 12 kişi, Mehmet Fındık, Ömer Fındık, Ömer Kartal, Mehmet Güngör.
MÜHTEMEL ÖLÜM KUYULARININ BULUNDUĞU YERLER
Kasaplar Deresi, Kasrik Boğazı, Kırkkuyu, Kurtik köyü,
Çağlayan köyü, Rubehi, Gazai köyü, Sinan Tesisleri, Doruklu köyü, Cizre’de Kuştepe köyü (
Hizbullah’ın bir zamanlar etkili olduğu alan), BOTAŞ alanı,
Hira Deresi, Kamıratak köyü, Güçlükonak ilçesi civarı.
Haşim Haşimi (Eski Cizre Belediye Başkanı):
METE SAYAR İLE BAŞLAYIP ERSÖZ İLE DEVAM ETTİ
O dönemde insanlar kayboluyor, cesetler ortalarda dolaşıyordu. Bir ekip iş başındaydı. Fakat, bu işlere bulaşmayan ama sesini çıkarmayan insanlar da vardı. Bunlar konuşmalı. Aydın Aslan,
Aydın Valisi Mustafa Malay, Mustafa Ernalban,
Edirne Valisi Mustafa Büyük. 1990 ile 1992 arasında faili meçhul cinayetlerin sayısı çok artmıştı. JİTEM ve itirafçı müessesesi birlikte çalıştı ve cinayetler işlendi, failli meçhuller oldu. Şırnak Tugay Komutanı
Mete Sayar ile başlayan cinayetler Levent Ersöz ile devam etti. Her taraftan ölüm ve kayıp haberleri geliyordu. Bir belediye başkanı olarak benim de can güvenliğim yoktu. Evim tarandı, bana defalarca suikast düzenlendi. Ancak
Allah kurtardı. İşimiz cenaze defnetmek olmuştu. Bir defasında kimliğini belirleyemediğimiz 7 kişiyi Cizre Mezarlığı’nda,
mezar denemeyecek kadar küçük çukurlara koyduk. Dışarı çıkmak yasaktı, bize ateş ediliyordu. O dönemde devletin çivisi çıkmıştı.
Cenaze gömme kurumu hâline gelmiştik.
Nuşirevan Elçi (Avukat, Şırnak Baro Başkanı): ŞIRNAK, ERGENEKON’UN TATBİKAT ALANI OLARAK KURULDU
Silopi-Cizre arasında cesetlerin atıldığı kuyular olduğu halk arasında konuşulan bir konu.
İtirafçı Abdulkadir
Aygan’ın bu yönde beyanları vardı. Sinan Tesisleri’nde 2004’te bir kuyu açıldı, üç ceset çıkarıldı. Halk arasındaki söylenti gerçek oldu. Ancak devamı gelmedi; O kuyular açılırsa çok sayıda ceset çıkacağına eminiz.
Çevre illerde öldürülenlerin cesetlerinin de Şırnak civarındaki kuyulara gömüldüğünü biliyoruz. Şırnak bir
asayiş ili olarak, Ergenekon rahat hareket etsin diye kuruldu. Ergenekon’un tatbikat alanıydı. Yaptıkları her şey hoş görüldü. Ergenekon
Türkiye için milat olacak. Ya aydınlığa çıkacağız ya da daha geriye gideceğiz. Kimi aileler hâlâ umut besliyor evladı ortaya çıkar diye. En azından cesetlerini görseler işkenceleri biter. Bu anlamda bir travma yaşanıyor. Beklentimiz
Zekeriya Öz’ün bu işe el atması. Kuyulara atılanların çoğu çiftçilik yapan kendi hâlinde insanlardı. Görgü tanıklarının akıbeti de aynıydı.
Haşim Söylemez - AKSİYON